Bölüm 24

11 1 1
                                    

Günler hızla geçmişti. ve artık buradan ayrılma vakti de gelmişti,kafamdaki tüm soru işaretlerini burada bırakacak ve ispanyadan böyle ayrılacaktım. artık insanların gözünde evli bir kadındım artık "SÖNMEZ" ailesinin biricik gelinleri,çağatayın eşiydim. bu birçok şeyin değiştiği anlamına yeterince geliyorken birde hiçbirşeyden haberi olmayan çağatayın abisi ve yengesini de bu evliliğe inandırmamız gerekiyordu,isminin hale olduğunu öğrendiğim canım eltimle ilgili çağatay sadece dikkatli olmam gerektiğini söylemişti. çağatay iyi bir çocuktu  bana iyi davranıyor ve beni güldürüyordu. uçaktan inerken tekrar gözleri bana döndü ve elini belime koydu gülümseyerek "ne olur ne olmaz" dedi ve ilerlemeye devam etti. bavullarımızı da aldıktan sonra havaalanından ayrıldık ve konağa doğru ilerledik kapıdan girince gözümdeki güneş gözlüğünü çıkarıp kapıda bekleyen hiç tanımadığım insanlara soran gözlerle baktım düğüne gelen kimseyi de tanımıyordum zaten o yüzden sadece annesi ve babasının yüzleri tanıdıktı ben insanların suratına bakmaya devam ederken çağatay beni dürttü hale olduğunu düşündüğüm sarı saçlı kadın bana doğru gelip "hoşgeldiniz çiçeği burnunda aşıklar" derken neredeyse gülecektim herkesle selamlaştıktan sonra oturma odasına geçtik çağatayın abisi taylan "nasıl geçti tatiliniz" diye sorduğunda çağatay "iyi" dedi gülümseyerek  hale "hakkınızda haberler çıkmış" dediğinde hangi haberi kast ettiğini anlayıp konuşmaya başladım

"biz birbirimizi sevdiğimiz sürece hiçbir haber umurumuzda bile değil" 

"bizim hiç haberimiz yoktu senin bir  kız arkadaşın olduğundan" 

"artık var"

çağatay benim vereceğim cevabı kendisi verince gülümsedim 'KIZIM SEN YILANSINDA DAHA BENİ TANIMIYOSUN ' diye bağırmayı çok istesem de yapamadım çağatayın annesi konuşmaya başladığında dikkatle onu dinledim

"bizde gelinin geldiği ilk gün yemekleri gelin yapar kızım.bu bizim geleneğimiz haline gelmiş bir şeydir,hale'de birazcık hayal kırıklığına uğrasakta bu gelenek hala devam ediyor yani bu akşam yemekleri sen yapacaksın"

bu sefer kendimi tutamadım ve kahkahayı patlattım sanki beni bekliyorlarmış gibi taylan ve gökçe hanımda gülmeye başladı ben ayaklanıp "ben odama yerleşip yemek yapayım o zaman" dediğimde beni anlayışla karşıladılar odama çıkıp dolabımı açtım kıyafetlerim yerleşmişti yerleşmeyen eşyalarımı da alıp yerleştikten sonra aşağıya inip yemek yapmaya başladım ve içimden "ALLAHIM ŞÜKÜRLER OLSUN YEMEK YAPMAYI BİLİYORUM" diye geçirdim ve yine aklıma süper bir fikir geldi ve "ADANALIYIK ALLAHIN ADAMIYIK" diye bağırma isteği doğdu her ne kadar  varlıklı bir ailenin çocuğu olsamda bende adanalıyım aga. hemen malzemelere internetten bakıp içli köfte yaptım  yanına kremalı mantar çorbası, salata ve güveç  bide tatlı yaptım tatlıyı fırından çıkarıp güveçi fırına koydum oturaklardan birine oturup yemeklere baktım ve söylenmeye başladım "hayal sarsılmazdan beklenmeyecek hareketler" dedim ve arkamdan çağatayın sesi yükseldi

"sönmez"

"ha?"

"hayal diyorum sarsılmaz değil sönmez" 

"hıııı" 

"n'aptın akşama"

"sonra görürsün" dedim ve elimle gözlerini kapattım çağatay gülerken "hale geliyor" dedim çağatay bana sarılınca "yemekler yanacak" diye bağırdım çağatay ellerini serbest bıraktıktan sonra yanağıma bir öpücük kondurdu çağataya'ben sana sorarım' adlı bakışlarımı gönderdikten sonra güveçleri fırından çıkardım evin hizmetlileri güzel abla ve meral abla gelip "çok güzel görünüyor" dedi hale de lafa atılıp "tadına bakmadan belli olmaz" dediğinde gülüp "yemek yapmayı biliyorum" dedim ve fırından çıkardığım torpil tatlısının içini doldurmaya başladım  bende güzel ablayla konuşmaya  başladım "önce çorbayı servis edelim sonra ortaya salatayı koyalım sonra içli köfte ve güveç" dedim ve üstümü değiştirmek için odaya girdim ve vişne çürüğü şifon şort tulumumu giydim saçlarımı serbest bırakıp aşağı indim herkes gibi masaya oturdum ve  gökçe hanım konuşmaya başladı

"zorladı mı bu yemek seni"

"yemek yapmayı bilirim" 

"lezzetli görünüyor"

herkes çorbasını içmeye başladığında bende onlara eşlik ettim yemek kokusu zaten insanı doyurduğundan çorbamı yarım bıraktım  diğer yemekleri güzel abla getirirken çağatay bir anda "oha" diye bağırdı abisi çağatay'a ayıplar gibi bakınca çağatay abisine kocaman gülümsemeyi tercih etti herkes yemeklerini yedi ve tatlı tabakları önümüze koyuldu bu sefer bende kalkıp torpil tatlısını getirdim ve herkesin önüne birer birer servis ettim  taylan "doğa'da çok severdi" dedi çağatay ban abakıp "kardeşim,okumak için ingiltereye gitti" diye açıklık getirdi gökçe hanım "bu tatlıyı nereden biliyorsun" dediğinde "biliyorsunuz babam adanalı  annemse izmirli" diye cevap verdim gülümsedi ve tatlısını yemeye devam etti tam o sırada ısrarla çalan telefonumu susturmak için ayağa kalktım arayan buket'ti  telefonu açtım

"efendim" 

"hayal acil gelmen gerek"

"ağlıyor musun sen?"

"hayal gel"

"n'oldu söyler misin?" artık bağırmaya başlamıştım aklımı yemek üzereydim kime ne olmuş olabilirdi "Allahım ne olur bişey olmamış olsun" diye geçirdim içimden  çağatay yanımda durdu ve "ne oldu" diye sordu ona sus işareti yapıp buketin hıçkırıçlarının sonunda gelen üç kelimeye odaklandım

"hayal batuhan hastanede" 

ayaklarım beni taşımakta güçlük çekerken kendimi yerde buldum  çağatay beni kucağına alıp arabaya doğru götürdü arabanın ön koltuğuna beni bıraktıktan sonra kendisi de sürücü koltuğuna geçti ve hızla arabayı sürmeye başladı yaklaşık on dakika sonra hastanede serum takılı olarak buldum kendimi çağatay ben gözlerimi aralayınca "serumun da bitti zaten hadi gidelim" dedi elimi tutarken elimi çekip "bu hastanede mi?" diye sordum çağatay başını salladı olumlu anlamda gözlerimden bir damla yaş düşerken "hangi kat" dedim gözümden akan yaşı silip "3" dedi serumu kolumdan çıkartıp asansöre koştum çağatay arkamdan bağırsada duymadım asansöre binip 3. kata bastım asansör kapısı aralanınca tuğçeyi ve burağı gördüm ve son hızla herkesin toplandığı yoğun bakım odasına gittim gözlerimden akan yaşlara aldırmadan kolumdan tutan burağa aldırmadan ona baktım solmuş yüzüne  aramızdaki ince cama değdirdim ellerimi "noldu sana" diye fısıldadım usulca burak elimi serbest bırakıp "kendini bıçaklamış seni onunla görünce" burağa bakıp "inanmıyorum sana" dedim  doktor gelip "sadece bir kişi görebilir" dediğinde doktorun yanına gidip "ben gireceğim" dedim doktoru takip edip yoğun bakıp kıyafetlerini giydim  ve içeri girdim  yanı başına oturdum önce ellerini tuttum  sonra dudaklarıma götürdüm soğuk ve bi o kadar solmuş suratında gezdirdim ellerimi kulağına eğilip "seni çok seviyorum" dedim sanki duyabilirmiş gibi  hemşire vaktimin dolduğunu belli eden bir işaret yapınca ayağa kalkıp  odadan çıkıp kapıyı kapattım  gözlerimden akan yaşlara hakim olamadım yan taraflarda bulunan sandalyelerden birine oturduktan sonra elimi şakaklarıma götürdüm başım ağrıyordu çağatay yanıma oturdu ve başımı omzuna uzattı daha sonra her ne kadar uyuduğumu bilmiyorum öyle bir anda bi çığlık sesiyle uyandım batuhanın  annesi ve tuğçelerin çığlıklarını duyunca ayağa kalktım batuhanın odasındaki doktorlar ve hemşirelere odaklandım sonra hemşirelerden biri gelip bizim baktığımız perdeyi kapattı  bir ömür gibi geçen yarım saatin sonunda doktorlardan biri kapıyı açıp dışarı çıktı  ve ağzından dökülen kelimelerle hepimizi yıktı "elimizden gelen herşeyi yaptık üzgünüz hastayı kaybettik" bedenim yerle bir olurken odadan üstünde beyaz örtüyle batuhan çıktı. ayağa kalkmak istesemde yapamadım gidemedim yanına her zamanki gibi yetişemedim ona ardında kaldım yine . kısa süre sonra morga girdiğimde yanımda çağatay yanımdaydı morg görevlisi çağatayın olduğu bölmeyi açarken ne kadar soğuk olduğunu fark ettim "soğukları sevmezsin sen" dedim ellerini tutup "burası sana hiç yakışmıyor" dedim morg görevlisi elinde bir tıraş  makinesiyle gelip "saçlarını kazıyabilirsiniz" dedi tıraş makinesini açıp saçlarını kazımaya başladım  önce öndeki saçları döküldü sonra yanlar sonra arkaları saçlarından dökülen bir tutam saçı alıp çantama koydum sonra alnına bir öpücük kondurup odadan çıktım ve olduğum yerde tüm bilincimi kaybettim. 





YENİ BİR UMUTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin