25-BİTTİ

25 2 2
                                    

Gün ışığı giriyordu gri odaya. Kıpırdamadan etrafa bakıyor anlamaya çalışıyordum. Burası bir hastaneydi. Ummadığım biri yanımda bana bakıyordu. "Emel Hocam?" dedim şaşkınca. "Çok şükür, nasılsın tatlım?" İçimden iyiyim demek istiyordum ama sesim dışarı yansımıyordu. Sol kolum ve sağ bacağımda bir ağırlık hissediyordum. "İyi miyim?" dedim Emel Hoca'ya, bu arada içerisi kalabalıklaşmaya başlamıştı. Annem, bir doktor, bir hemşire girmişti odaya, dışarıda başkaları da olmalıydı, sesler geliyordu.

"Prensesimiz uyanmış" diyen doktor elindeki dosyayı inceleyip, beni muayene etti ve gülümseyerek "Her şey yolunda, yarın çıkabilirsiniz, bu gece misafir edeceğiz sizi" dedi. Nedense şuan görmek istediğim iki kişi vardı; Hilal ve Pelin. Emel Hoca geçmiş olsun deyip gitti. Annem "Baban veznede bir şeylerle ilgileniyordu, birazdan gelir" dedi. Görmek istediğim kişiler de gelmişlerdi, onlarla yalnız konuşmak istiyordum. Anneme "saat kaç?" diye sordum. "Öğlen oldu, bir buçuk falan" dedi. Sabahtan beri bir şeyler yemediğini kesin bir şekilde hissediyordum. "Anne, yemek yedin mi? Kızlar buradayken babamla bir şeyler yiyin. Sanırım 20-30 dakika idare edebilirim" dedim. "Ben miyim anne sen misin? Şunun dediklerine bak. Neyse kızlar, siz burdayken ben bir Nadir'e bakayım" dedi, alnımdan öpüp çıktı. Annem çıkınca kızlarla konuştuk. Onlara bir patlama olduğunu söyledim. Onlar da bildiklerini anlattı. "O sokaktaki bir evde doğalgaz patlaması olmuş. Ama çok şiddetliydi, sanki salon tepemize yıkılacak gibiydi. Neyse ki konser yeni bitmişti de kimse henüz sokağa çıkmamıştı. Aslında içeride de baya bir kaos yaşandı ama insanlar olanları öğrenince nispeten sakinleştiler" dedi Hilal. Sonra Pelin devam etti "senin nerede olduğunu bilmiyorduk. Yunus Fatoş'u aramış o söyledi. Sokakta seni o bulmuş, ambulans çağırmış. Çok şükür, kolun ve bacağındaki kırıktan başka hiçbir şey yok. Bir de kolunda küçük bir yara. Biraz alçıda kalacaksın, sana iyi bakacağız, tamamdır" dedi Pelin. "Paça çorbası, paça!" dedi kapıdan giren biri. Tam da kızlara Elyesa'yı sormayı istiyordum, zamanlaman harika Yunus diye düşündüm. Gülümsüyordu. "Paça çorbası kemiklere iyi gelir" dedi. Ona teşekkür ederken, Elyesa'yı sorsam mı diye düşünüyordum. Ama çekiniyordum. Yine de sormam lazımdı. Sıradan bir soru soruyormuş gibi yapmaya karar verdim. "Yunus, dün gece Elyesa'yı gördün mü? Şey, sokakta yani. Ben salondan çıktığımda o da oralardaydı" dedim. Bu soruyu bekliyor gibiydi, yüz ifadesi değişti. "Ben... Ben görmedim. Sanırım ben çıkmadan önce bir yere gitmiş olmalı" sora etrafa bakarak "aa çiçekler ne kadar güzelmiş" diye devam etti. Pelin çiçeklere yaklaşıp nazikçe kokusunu içine çekerek "oh, mis gibi sümbüller. Baban getirdi bu sabah, harika dansınız için tebrik etmek istedim demişti bana" dedi. Dans ve mahvolan gece. "Elbisen için üzgünüm Lena ama sanırım tamir edilecek gibi değildi, oysa sana çok yakışmıştı" dedi Hilal. Benimse elbise umurumda değildi. Fırlayan kapının altından çıkmaya çalışırken elbisem de parçalanmış olmalıydı. Elyesa'daydı aklım fikrim.

Pelin, Hilal, Yunus çıkınca Deniz ve Mustafa geldi. "Diğerleri de seni görmek istiyor ama kalabalık etmeyelim diye sıralarını bekliyorlar" dedi Deniz. "Çok güzel dans ettik kanka. Polat Hoca en çok bizi beğendiğini söylüyordu" diye beni neşelendirmeye çalışıyordu Mustafa. Tüm ziyaretçilerim gidene kadar Deniz yanımdan ayrılmadı. Eylül, Elif, Yıldırım, Hakan, Semih, Polat Hoca herkes gelmişti, biri hariç; Elyesa yoktu. Yıldırım'dan geçmiş olsun dileği gönderme zahmetini gösterdiği için Elyesa'ya minnettar mı olmalıydım? "Kendisi iki dakika uğrayamaz mıydı sanki" dedi Deniz benim yerime. Yıldırım bir şey diyemedi.

Gece annem ve Şeyda refakat ediyordu bana. Kıpırdayamıyor, ağrılarla uyuyamıyordum. Annem küçük kanepede uykuya dalınca Şeyda sandalyesini yaklaştırıp "sana salep hazırlayayım mı?" dedi. Olur anlamında başımı eğip göz kırptım. Şeyda evden en sevdiğim siyah porselen kupaları getirmişti. Siyah içinde beyaz sıcak salep harika görünüyordu. Dışarıda şehrin ışıkları altında, kızıl bir nehir gibi akan otobanıyla gecenin uyumayan yüzü penceremizde bize eşlik ederken saleplerimizle güzel vakit geçiriyorduk diyebilirdim, eğer hastane odasında olmasaydık. İlk yudumundan sonra "sen o sokakta ne arıyordun?" dedi Şeyda. Kimsenin sormadığını sormuştu. "Hava alıyordum" dedim, Elyesa da öyle demişti. Onunla aynı cümleyi kullanmak biraz tuhaf hissettirmişti bana. "Bunda başka bir iş var. Tam olarak anlatmaya ne dersin?" dedi Şeyda. Her şeyi anlattım, gözlerimden yaşlar süzülürken. İlk kez Elyesa'yla olanları anlatırken ağlıyordum. Şeyda söyleyecek bir şey bulamadı. Bir dakika kadar sonra "yani bitti mi şimdi?" dedi şaşkınca. "Hiç başlamadı ki bitsin! Ama evet ya, artık başlayacak olsa da başlayamaz" dedim. Salepler bitip, kupalar ellerimizde geceyle bir, simsiyah kalana kadar sessiz kaldık. "Biliyor musun, herkes bugün yanıma geldi, beni görmek için ama o sadece geçmiş olsun demiş" dedim iç çekerek. Şeyda tam bir şey diyecekti ki annem kanepede kıpırdandığı için arkasına dönüp baktı ve annemin uyuduğundan emin olduktan sonra bana döndü. "Bunun açıklamasını yapmalı bence" dedi sessizce. "Hiçbir şey açıklamaz. İfade etmek istediğini söyledi" dedim. "En azından neden buraya gelmediğini söylemeli. "Şeyda, dans okulu bitti, gösteri bitti. Ben... Ben Elyesa'nın telefon numarasını bile bilmiyorum. Artık onu göreceğimi de sanmıyorum. En iyisi bu işi unutmak..."

Ağrı kesiciler ve sıcak salebin etkisiyle geç de olsa uyuyabildim. Sabah muayenesinden sonra çıkış işlemleri yapıldı ve eve döndük. Asansörü olmayan apartmanın ikinci katına yarı mumyalanmış olarak nasıl çıkacaktım peki? Neyse ki bacağımın tamamı değil, dizden altı alçıdaydı da babamın yardımı ile seke seke çıktım merdivenleri. Her beş basamakta bir dinleniyorduk. Bitmeyecek gibi görünüyordu bu piramit basamaklar. Sonunda eve uluşmak zafer kazanmak gibiydi. Doktor alçıların bir ay kalacağını söylemişti. O patlama, dairesinde yalnız yaşayan yaşlı bir adamın evinde meydana gelmiş ve ne yazık ki yaşlı adam hayatını kaybetmişti.

Hilal her gün yanıma geliyordu. Pelin, Deniz ve Şeyda da sık sık gelip benimle ilgileniyordu. Elyesa'da hiçbir haber alamamıştım. Gösteriden bir hafta kadar sonra dans ekibi beni görmeye geldi ve Elyesa yine yoktu. Yunus onunla telefonda konuşmuş, onlarla gelmesini istemiş ama o şehir dışında olduğu için gelemeyeceğini söylemiş. Annem limonatalar, ki bunlar evde yaptığı enfes limonatalardı- peynirli börekler ve cevizli kurabiyelerle ağırladı misafirlerimizi. Kolumdaki ve bacağımdaki alçılara yazılar yazıp resimler yapmışlardı. Hatta kim olduğunu hatırlamadığım biri -muhtemelen Hakan'dı- football forever yazmıştı. Başka biri de kolumun bileğine yakın bir kısmını günlük gibi kullanıp küçük bir paragrafla o gün neler yaptığını yazmıştı. Alçılar çıkana kadar evden dışarı çıkmamıştım. Ağırlığımı sol bacağıma vererek yürümek ve yeteri kadar hareket edememek sağ bacağımı güçsüzleştirmişti. Sol kol da aynı durumdaydı. Alçılar alındığında bir şey hatırladım; o gece elimde kan vardı. Önce ellerime, sonra koluma baktım. Kolumun dışa bakan tarafında bileğimin çok az yukarısına doğru 5 cm kadar bir yara izi olduğunu gördüm. Onu tamamen unutmuştum. Oysa hastaneden çıkarken bandajlıydı. Kocaman alçı yarayı unutturmuştu. "Merak etme, kalıcı bir iz değil" dedi nereye baktığımı gören doktor. Bacağımı ve kolumu güçlendirmem için egzersiz ve birkaç ilaç verip evime gönderildim. Annem beni yürüyüşe çıkarmak istese de bunu biraz erteleme konusunda onu ikna ettim. Balkona yerleştirdiğimiz iki kişilik eski koltukta bacaklarımı güneşle güçlendirmeye çalışıyor, egzersizlere devam ediyordum. Günler geçtiği halde evden dışarı çıkmamıştım. Sanki hayata bir set çekmiş gibiydim. Kızlar da gelip gitmese hiçbir şey yaptığım yoktu.

Elyesa Cennetimde DansWhere stories live. Discover now