4-SİYAH BİLEKLİK

89 41 4
                                    

4-SİYAH BİLEKLİK

Kuaförde çalışan arkadaşım Kenan’la karşılaştım bugün. Beni görmek onun için çok normal bir şeydi,  ancak ben tam da onu düşünürken bir anda karşımda görünce çok şaşırdım. Ona anlatmak istiyordum halimi, onunla paylaşmak, ondan destek almak. Sanırım kızlar erkeklere göre daha yoğun hislere sahip ve tek başlarına başa çıkmakta zorlanıyorlar, en azından ben öyleydim. Elyesa’ya söyleyemediklerimi biriyle paylaşma ihtiyacı duyuyordum. Ebette dünyaya ilan etmeyecektim aşkımı, bunu yapacak cesaretim yoktu,ben onu sevdiğimi dünyalara bildiremezdim ama bana sözleriyle güç verecek dostlarımla paylaşmalıydım. Çünkü tek başıma üstesinden gelemiyordum.

‘‘Selam Lena, nasılsın’’

‘‘İyiyim Kenan, ben de tam seni düşünüyordum.’’

‘‘Hayrola ne oldu çok mu özledin beni?’’dedi imalı bir tonda.

‘‘Ya tabii çok özledim, sanki sen beni çok arayıp soruyormuşsun gibi? Seni biraz ihmal etmiş olabilirim, kafam çok karışık bu aralar, senin gibi sıkıntılara gülüp geçemiyorum işte.’’

‘‘ Tamam canım, takıldım öylesine. Nereye gidiyorsun bakayım?’’

‘‘Dans okuluna başladım, derse gidiyorum.’’

‘‘Gerçekten mi? Çok güzel, eğleniyorsundur herhalde?’’

‘‘Evet, çok güzel, eğlenceli ve de yorucu, zorlayıcı. Sen nereye peki?’’

‘‘Tezim için çalışıyorum, bazı görüşmelerim var bugün.’’

Kenan hem çalışıyor hem de edebiyatta yüksek lisans yapıyordu.

‘‘Anladım, çok işin var desene. Peki, sana kolay gelsin o zaman. Aslında seninle konuşmak istiyordum’’ dedim üzgünce. O da beni kırmamak için ‘‘elbette konuşuruz, ama bu aralar çok yoğunum, iş dışında evden çıkmaya bile pek vakit bulamıyorum, şu işleri bir azaltayım, görüşürüz elbet.’’ dedi ama o gün hiç gelmeyecek sanki. ‘‘tamam, görüşürüz o zaman’ demekten başka elimden gelen yoktu, yoluma devam ettim. Okulda Mustafa’yı çalışırken buldum, Eylül, Fatoş ve Yunus da ordaydı. Anlamadım.Gittim Yunus’a sordum;‘‘ne oluyor, neden herkes erken gelmiş, benim saatim mi yanlış yoksa’’ dedim. Fatoş ve Yunus bugün iş görüşmesine gidecekmiş, o yüzden erken gelip çalışıp, hocaya danslarını gösterip izin alacaklarmış. Bunu dün internette konuşmuşlarda ben sohbette olmadığım için bilmiyormuşum. Eylül de madem herkes erken gelecek ben de geleyim demiş. Çalışmaya başlarken Elyesa da gelmişti. Hiç şaşırmadı kalabalığa. Yanımıza geldi bana öylesine bir selam verip, Mustafa’ya takıldığı bir şey olup olmadığını sordu, sonra o da çalışmaya başladı. Polat Hoca geldiğinde hepimiz hazırdık. Yunus, hocaya durumu anlattı. O da önce onların çalışmasını izledi. Sonra bize birkaç yeni hareket gösterdi, tek tek çalıştırdı. Polat Hoca’nın da bir işi varmış bu yüzden bugün erken çıkacaktı dersten, bize çalışmamızı söyledi ve gitti. Tabii ara verme zamanı da gelmişti, ben dansa devam etmek için salonda kaldım, müzik çok güzeldi çünkü, sonra Mustafa ‘‘Elyesa sen gelmiyor musun’’ dedi, ama o da çalışacağını söyledi. İkimiz orda, sadece biz ve müzik… Ama yok bu bir pembe dizi değil, bu tür ince ve sıradan anların getireceği büyük gelişmeler yer almıyor benim filmimde. O yüzden çalışmama devam ettim ama yine de kalbimde tazecik bir heyecan canlanmıştı. Müziğe kapılmak tek kurtuluşumdu, çünkü baş başa kalmak onu tedirgin eder diye düşündüğümden ne yapacağımı bilemiyordum. Dansın kalbime huzur verdiği bir anda, kolumu kaldırıp savurmam gereken bir hareketle, siyah boncuklu bilekliğim kolumdan düşüverdi. Durup aldım, Elyesa da durmuştu ama bana bakmıyordu. ‘‘şunu takar mısın?’’ dedim. Bir şey söylemeden aldı elimden ve takıverdi bileğime. Bu benim en sevdiğim takıydı. Sessizliğin içinde kalp atışlarım yankılanmasın diye ‘‘bu bileklik böyle arada bir düşüyor, pek çok kez kaybettim ama sonunda yine buldum, kaybolsa da geri geliyor bana’’ dedim. Üstelik bu gerçekti. Bir keresinde aylarca bulamamıştım, sonunda teyzemin bahçesinde çiçek dikerken çıkmıştı kaşıma. Her neyse.. Hani genç kızlar hoşlandıkları çocuk onlara dokununca ayakları yerden kesilir ya, bana öyle olmamıştı, onun elleri güven ve huzurdu benim için. Heyecanım ise yanılmadığımı anladığım içindi, evet Elyesa benim huzurumdu, teninde hissettiğim tek kelimeyle buydu işte, ben oydum, o da ben. Ama bu hissi o da duymadıysa ne yapacaktım… Bu küçük anı bitiren Eylül’ün şen şakrak gülüşü oldu. Ben de kendimi düşlerden alıp onlara seslendim, ‘‘hoca gitti diye hemen dersi asın bakalım, hadi hadi kaytarmak yok, herkes yerine, şu yeni hareketleri tekrar edelim’’ dedim. Eylül ne olduğunu bile anlamamıştı, çünkü daha önce hiç karışmazdım onlara. Ben cümlemi bitirmişken telefonum çaldı. Dışarı çıkıp açtım, arayan Pelin’di. Heyecanı sesinde titriyordu, benimle ilgili haberlere bu kadar canlı heyecan hissetmeyeceğini bildiğim için merakla sordum; ‘‘hayrola, bu ne neşe, ne oldu?’’ dedim. ‘‘Aşık oldum Lena’’ dedi. Şaşkınlık sarmış gözlerimi bahçedeki ağaçlara yöneltirken dinlemeye devam ettim dostumun neşesini. ‘‘o kadar güzel ki bu duygu. Onu bir görsen, sanki beklediğim prens oymuş gibi. Nasıl oldu anlamadım bile, çok seviyorum’’ der demez ağlamaya başladı. Şaşkınlığım artıyordu, ben de aşığım ama bu tür tepkiler vermiyordum.‘‘Nasıl oldu, kim bu prens, adı ne?’’ daha pek çok soru vardı sırada. Pelin şıp sevdi olmasa da benden daha sık aşık olurdu. ‘‘Adı Berk, benim yaşımda, benden azcık uzun, ela gözlü, çok hoş biri. Arkadaşımın arkadaşı, bir ay önce tanıştık.’’ Neler oluyor yahu, bu ne hız. Neyse dedim Pelin bu, bir süre sonra aşkının ateşi düşecektir. ‘‘tamam tatlım ama biraz yavaş ol, sakin sakin… Dur ve kendini dinle biraz. O da seni seviyor mu, konuştunuz mu?’’ ‘‘Evet, o da beni seviyor, merak etme yanlış bir şey yapmam. Zaten konuşup anlaştık. Ama ben çok aşık oldum yaaa’’ dedi bense sustum, söyleyecek bir şey yoktu… Aşkın birkaç hafta ya da birkaç ay süren ilk günü böyle olurdu Pelin için. ‘‘Sen ne yaptın, var mı bir gelişme, anlat bakalım’’ dedi bana. ‘‘Bir gelişme yok, solgun sessiz devam ediyor işte.’’

Elyesa Cennetimde DansWhere stories live. Discover now