1

11.3K 488 222
                                    

İnsanlık git gide içinden çıkılmaz bir sona yaklaşıyordu ve bunu kendilerine bilerek yapıyorlardı. Kimyasal atıkların doğaya zarar verdiklerini bilmelerine rağmen onu kullanmaya devam ediyorlardı. Geliştiklerini sandıkça daha da batıyorlardı, sadece teknolojik açıdan gelişmek hiç bir işe yaramazdı ama onlar tam da bunu yapıyordu. Aslında onlar görmelerine rağmen kördüler, suyun kilometrelerce altında bir krallık olduğunu göremeyecek kadar kör...

Su Krallığı

Jimin odasında oturmuş babasının ona getirdiği sıkıcı devlet kitaplarını okuyordu şuan yirmi üç yaşındaydı ve kitapların içindekileri yirmi üç yıldır görüyordu. Bunu babasına söylediğinde kendinin neredeyse seksen yaşına kadar bunları okuduğunu söylüyordu ve yüz kırk yaşına basmak üzereydi. Aslında Su Krallığındaki insanların ömürleri insanlar yer yüzüne inmeden önce çok daha uzundu ama o insan şeklindeki canavarlar dünyayı ve evreni resmen kemiriyorlardı. Bunun sonuçları buraya da vurmuştu ve ömürlerinden çalmıştı zaten yer yüzündeki insanlarda en fazla seksen yaşına kadar yaşıyordu bazı istisnalar hariç.

Düşünceleri arasında dalıp gitmişken kapısı açılmıştı kafasını çevirip bakınca kahyasının geldiğini gördü. Bu onu sinirlendirmişti sinirle oturduğu çalışma masasından kalkıp adama sert gözlerle bakmaya başladı

"Kapı çalmak gibi bir huyunuz yok mu sizin?" adam şaşkınlıkla karşısındaki prense bakmaya başladı çünkü kapıyı çaldığına yüzde yüz emindi

"B..ben kapıyı çaldım efendim." Jimin aldığı cevap karşısında daha bir sinirlenmişti, normalde her şeye sinirlenmezdi ama nedense bunu kendine yedirememişti. Sonuçta herkes seviyesinin ne olduğunun farkına varmalıydı

"Ne yani ben yalan mı söylüyorum?" adam korkuyla yere eğildi

"Üzgünüm majesteleri, ben hatalıyım. Öyle dememeliydim." Jimin adama kalkması için işaret verdi ve daha sonra konuşmaya başladı

"Neyse ne, bu seferlik unutuyorum. Sen neden geldin?"

"Efendim babanız sizi kendi makamında bekliyor önemli bir konu hakkında konuşacakmış." gülümseyerek üzerindeki pijamaları çıkartmaya başladı.

"Ne yoksa tahtı artık bana mı bırakacak." aslında bunun olmasını içten içe istemiyordu çünkü rahatlığa alışmıştı ve devlet işleri ona göre değildi.

Üzerine kıyafetlerini giyip babasının yanına gitti, masasında oturmuş derin düşüncelere dalmıştı. Kapıyı tıklatıp dikkati üzerine çekti, babası birden silkelenip kendine geldi

"Gel Jimin şöyle karşıma otur." diyip eliyle masanın tam karşısındaki iki kişilik koltuğu gösterdi. Jimin'de onu dinleyerek tam karşısına oturdu

"Neymiş bakalım bu önemli konu?" babası derin bir nefes alıp ellerini masanın üzerinde birbirine kenetledi

"Şöyle ki, yer yüzüne çıkman gerekecek." Jimin'in kalın dudakları aralanmıştı çünkü böyle bir şey beklemiyordu ve o canavarlar diyarına gitmek en son isteyeceği şeydi

"Neden?" babası huzursuzca kıpırdanınca işin ciddi olduğunu anlamıştı

"Hayat mücevherini o insan görünümlü canavarların elinden almamız lazım. Eğer onu bulup parçalamaya çalışırlarsa bu bizim sonumuz olur." Jimin şimdi babasını neden bu kadar huzursuz olduğunu anlamıştı. Hayat taşı evreni ayakta tutan şeydi ve o canavarların eline geçerse her şey biterdi ama bu yer yüzüne çıkacağı anlamına gelmiyordu

"Baba ben yapamam, ya orası burası gibi değilse. karaya çıktığım gibi ölmeyeceğim ne malum."

"Jimin orası da tıpkı burası gibi, tek fark onlar çok fazlalar ve benciller." elleri istemsizce kulaklarına gitmişti. Burası yer yüzünün aynısı gibi bir yerdi. Tek fark onların doğal kaynakları su, toprak, güneş ve daha bir sürüydü ama burada ise toprak ve su vardı. Bir yer yüzü insanı rahatlıkla burada yaşayabilirdi. Suyun altında olmasına rağmen suyun içerisinde değildi ve buradakilerin de normal insanlar gibi ayakları vardı yani masallardaki gibi balık kuyrukları yoktu ya da solungaçları ama denizde yaşayan deniz kızları ve oğlanları vardı. Üst kısımları insan alt kısımları balık şeklindeydi yaklaşılmaması gereken türdü bu krallığın kötüleriydi onlar. Denizdeki kötüleri unutup konusuna döndü burada yaşayan insanlarda yer yüzü insanları gibi oksijenle yaşıyordu, tek fark kulaklarıydı her şeysi insanlara benzerken kulakları elf kulaklarına benziyordu

 Denizdeki kötüleri unutup konusuna döndü burada yaşayan insanlarda yer yüzü insanları gibi oksijenle yaşıyordu, tek fark kulaklarıydı her şeysi insanlara benzerken kulakları elf kulaklarına benziyordu

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

(Jimin'in kulakları 😊😊)

"Baba ya kulaklarım, kulaklarım ne olacak? Karaya çıkar çıkmaz farklı olduğumu anlarlar."

"Jimin merak etme, kimse anlayamaz çünkü iksir içeceksin ve kulakların onlarınkine benzeyecek." babası vazgeçmeyecekti bu yüzden Jimin vazgeçmeye karar verdi

"Tamam, ne zaman gideceğim?"

"Yarın yer yüzünde güneş batmaya başlayınca gideceksin. Olduğun yerde bekle Jungkook ve Yoongi'de gelecek." kaşlarını çatıp babasına baktı

"Onlar da kim?"

"Jungkook Toprak Krallığının veliahtı, Yoongi ise Güneş Krallığının." kafasıyla onaylayıp ayağa kalktı, yarın berbat bir yolculuğa çıkacaktı ve dinlenmesi gerekiyordu

"Neyse ben gidip uyuyacağım, ne de olsa yarın uzun bir yolculuk beni bekliyor." babası kafasıyla onaylayınca kapıyı sertçe çarpıp odadan çıkmıştı. Normal de onu azarlardı ama şimdi hiç bir şey söylememişti. Jimin odasına girip yatağına uzandı, yarın hayatının sonsuza kadar değişeceğini bilmeden uykuya daldı.

Yeni hikayemin ilk bölümü umarım beğenirsiniz ❤❤
Beğendiyseniz vote atmayı ve yorum yapmayı unutmayın...

The Rise Of The Water Kingdom (PJM)Where stories live. Discover now