BÖLÜM 18: Hiçbir Şey Göründüğü Gibi Değildir.

1.2K 70 23
                                    

BÖLÜM 18: Hiçbir Şey Göründüğü Gibi Değildir.

Çok karanlık.. Gördüklerimin kabus olmasını dilerken göz kapaklarım istemsizce kıpırdandı. Yavaş yavaş ışığa alışan gözlerim karşımdaki 2 kişiye odaklandı. Bulanık görüntü netleşince karşımdaki maskeli adamların konuşmalarını anlamaya çalıştım.


“Uyandığına göre konuşmaya başlasan iyi olacak dostum!”

“Neden bahsediyorsunuz?”diyerek elimi kaldırdım ama bileklerimdeki ipleri yeni fark ediyordum. Bulunduğum sandalyeye sımsıkı bağlanmıştım. İplerden kurtulmaya çalışmamı gören diğer adam beni omuzlarımdan itip bağırdı.

“Kurtulmaya çalışma! Buradan bize istediğimizi vermeden kurtulamazsın. Şimdi bize makinenin nerede olduğunu söyle!”

Ne makinesi? Neden bahsettiklerini anlamıyorum. Her zaman iyi bir çocuk oldum eğer bir gün beni bu Gargamel tipli adamların kaçıracağını bilseydim hiç çabalamazdım iyi olmak için. 

Başak… Başak’ın eksikliğini yeni fark etmişim gibi tükürerek bağırdım adamların yüzüne.

“Kardeşim nerede? Başak nerede?”

“Kardeşini görmek istiyorsan hemen ötmeye başla.” diye yakama yapıştı uzun boylu adam. İyice burnumun dibine yaklaşan adama kafa attım. Yere yığılan adam sinirle kalkıp üstüme çullanıyordu ki diğeri onu tuttu ve sakinleşmesini söyleyip üstüme yürüdü.

“Bu çabaların boşuna evlat. Şimdi kardeşin olacak o ******* görmek istiyorsan hemen bize makinenin yerini söyle. Sizin gibi veletlerle uğraşacak havamda değilim.”

“Hiçbir şey bilmiyorum. Başak’ın saçının teline zarar gelirse bunu sana ödetirim adi herif. Anlıyor musun? İşte o zaman beni tutamazsınız!”

“Biraz terbiye öğrenene kadar sana yemek yok genç adam. Kendi pisliğinde öleceksin.”

İki adam kapıyı çarpıp çıktılar. Kapattıkları demir kapı ile boğazımda bir şey düğümlendi. Başak...  Başak’ı koruyamamak o kadar sinirimi bozuyor ki. Bunca yıl onu gözümden sakınmışken şimdi düştüğümüz hallere bak. Makine denen şeyin ne olduğuna dair hiçbir fikrim yok. Başım bayılırken aldığı darbenin etkisiyle çatlayacak derecede sızlıyor. Şu iplerden bir kurtulabilsem o adamları geberteceğim ama lanet olsun elim kolum bağlı oturmak zorundayım. En çok da hiçbir şey yapamamak yıkıyor insanı.

...

O adi herif dediğini mükemmel biçimde uyguluyor. Tam 3 gündür yemek yemedim. Ölmemem için verdikleri birkaç damla su dışında boğazımdan bir şey geçmedi. İplerin değdiği her yer sızlıyor. Bileklerim ipleri zorlamamdan morardılar. Ayaklarımı hissetmiyorum bile. 

Kapı zorlanarak açıldı. İçeri giren çam yarması 3 herif ellerinde demir levyelerle üzerime yürüdüler. En kısa olan serseri öne çıkıp yere tükürdü ve havayı koklayıp derin bir nefes aldı. Sonra o alkolden kızaran gözlerini bana dikip parmaklarını çıtlattı. “ 1 sence bugün konuşacak mı yoksa yine susup dayak mı yiyecek?” dedi o bet sesiyle. 1 mi? Bu da neydi şimdi? İsimlerini vermek istemediklerine göre ne işlere bulaşıyorlardır bunlar. 1denen kaslı NBA oyuncusu tipli adam da iğrenç bir kahkaha attıktan sonra levyesini eline vurarak ayağıyla tempo tutmaya başladı.

“Bence konuşacak. Yoksa bugün içeceği tek şey kendi kanı olacak 2. Evet Bay İsimsiz konuşmaya başlayacak mısın?”

“….”

“Demek konuşmuyorsun. Peki 3 bugün sen başla.”dedi 2. 3 denen cılız adamın görünüşünü aldattığını yeni anlayacaksınız. Yüzüme öylesine salladığı bir yumrukla beraber sandalyeyle birlikte yere düştüm. Soğuk betona çarpan sağ yanağımdan alevler çıkıyordu sanki. 2 beni yakamdan tutup ayağa kaldırdı. Sandalyeyle yoldaşlığımız devam ediyordu. Beni yere sertçe bıraktı. Sandalyenin üzerinde kalmayı başarabilmem bir mucizeydi. 1 elindeki levyeyle bana gelişigüzel vurmaya başladı. Dişimi sıkıp ağlamamaya çalıştım. İniltilerim odadan yankılanıyordu. Son gelen darbeyle kendimden geçtim.


...


Tam 2 haftadır bu hücredeyim. Ölmemem için verdikleri birkaç parça bir şey dışında yemeğe hasret kaldım. Midemin bağırsaklarıma yapıştığını hissediyorum. İplerimi kesmiş ve beni kendi halime bırakmışlardı. Zaten kımıldayacak takatim bile yoktu. Yine kendimden geçmiş bir halde duvar köşesine yaslanmış başımı duvara dayamıştım. Nefes almak için açık kalan ağzım akciğerlerime yeteri miktarda oksijen gitmesini sağlamıyor ama. 

Kapının tekrar açılmasıyla titreyerek köşeme sindim. Dizlerimi kendime çekip olacakları beklemeye başladım. Beni kaçıran adam içeriye adımını atar atmaz öksürmeye başladı.

“Kan kokusu... Dayaklardan değil,  bu kokudan öleceksin dostum.”

Karşıma geçip ellerini ceplerine attı ve küçümser bakışlarını bana dikti. “Bugün sana son bir şans. Ya anlatırsın ya da kardeşini öldürürüz.”

Başak... Hayır, hayır,  hayır. Kendimi ölüme hazırlamıştım ama Başak’ı hiç düşünmemiştim. Başak’ın yaşaması için her şeyi yapardım her şeyi. Ve kararımı işte o an verdim.

“Size anlatacağım.” Haftalardır konuşmadığımdan çatlamış sesimle gözlerimi açık tutmaya çalıştım. Her şeyi çift görmeye başlamıştım. Kafam kazan gibiydi ve kendi ağzımdan çıkan sözlerin beynimde bu kadar yankı yapması şaşırtıcıydı. Sözcükleri ağzımda yuvarlayarak mırıldandım.  “Ama bir şartla..”

“Bize şart sunabilecek durumda değilsin dostum. Söyle ve acısız öl. Bak seni huzura kavuşturacağız. Bize minnettar olmalısın.” Bir yerimin minnettarlığı! Hah. Bu kadar haftadır susmamdan sonra söyleyeceklerimin bir bedeli olmalıydı. Rahatsızca yerimde kıpırdandım.  “Asla öğrenemezsinin yerini o zaman. Başak’ı serbest bırakacaksınız. Onun gittiğini bana gösterince istediğinizi alırsınız.”

Adam elini çenesinin altına koyup düşündü.  Sonra telefonunda birine mesaj atıp bekledi. Umarım kabul ederler. Umarım... Gelen mesajla gözleri kısıldı ve o bet sesi tekrar odayı doldurdu. “Tamam, istediğin olacak. Ama bir yamuk yaparsan bittiğinin resmidir.”

Dakikalar geçmek bilmiyordu. Başak’ın başarmasını öyle istiyorum ki kendi yaşamımdan çok. İçeri giren diğer kötü adamımız ellerini ovuşturarak gülmeye başladı.

“Kardeşinin kaçmasına izin verdik. Şimdi nerede bu makine çabuk söyle!”

“Başak’ın gittiğini nasıl bileceğim, bana kanıt gösterin.”

Adamlarından biri bir tablet alıp güvenlik kameralarını açtı. Başak koridorda duvara yaslanmış yürümeye çalışıyordu. Kediciğimi çok özlemişim. Keşke şu an yanımda olsa da sarılsam. Günlerdir öyle işkenceler görmeme rağmen ağlamamıştım ama Kediciğimin başardığını görünce hıçkırıklarıma engel olamadım. 

“Bu kadar duygusallık yeter. Şimdi yerini söyle!”

“…”

“Söyle dedim.”diyerek sağ gözüme bir yumruk indirdi. Duvara çarpan başımdan akan kanlarla beton zemine yapıştım. Ağzımdan gelen kanları silmek için kollarımı kaldıracak mecalim yoktu. Adam ardı ardına karnıma tekmeler indirdi. İniltilerim çığlığa dönüşünce bir an duraksayıp yanıma çömeldi.

“Söyle!”

“Bilmiyorum yerini.”diye mırıldanmamı duyunca bir ton küfür savurup telefonuyla adamlarını aradı.

“Çabuk o bacaksızı yakalayın!”

Yere düşen tabletteki son görüntüde Başak koridorda peşinden koşan serserilerden kaçmaya çalışıyordu. Başaramadım kardeşim. Başaramadım..


...


Kendime geldiğimde başımda dikilen 1, 2 ve 3üçlüsüyle gözlerimi tekrar kapadım. Kendi aralarında konuşuyorlardı. 

“Şu kız kaçmayı başarmış. Arkasından gelen onca adama rağmen. Ama haşat olmuş duyduğuma göre.”

“Ekrem Bey yerini biliyormuş. Sadece doğru zamanı bekliyormuş.”dedi 1. Ekrem Amca mı? Yok artık. Başak demişti. Güvenme o adama, demişti.  Dinlememiştim. Hepsi benim yüzümden. Hepsi. Bunları kesinlikle hak ettim. Aptal kafam aptal!


“Kapa çeneni şimdi uyanacak.”diyen 2 ile yüzümü buruşturdum. Bu adamlardan tiksiniyordum. O adamın kuklası oldukları için. Küçük bir kıkırtı yükseldi.

“Uyandın mı küçük prens? Günlük rutinimiz faizlendi. Patron acı çekerek ölmeni istiyor. Yavaş yavaş..”

Başak’ın kurtulduğunu bilmek bana yeniden güç verdi. Başımı hafifçe kaldırdım ve son gücümle mırıldandım. “Canınız cehenneme. Hepinizin. Amca ölümün ellerimden olacak.”




Kaç haftadır buradayım bilmiyorum. Çürümeye terk edilmiş gibi ruhum. Konuşacak kimsem yok. Sadece Başak’ı özlüyorum. Onu bir kez daha görebilsem hayattayken..  Ekrem pisliğinin ona bir şey yapmasından öyle korkuyorum ki. Meleğimi kollarımla sarmalamak, kokusunu içime çekmek ve ölmeden onu son bir kez daha görebilmek.. Çok mu şey istiyorum?

Vücudumun her santimi çürüklerle,  morluklarla, çatlaklarla dolu. Ama kalbim kadar olamaz. Verdiğim sözü tutamamıştım. Onu koruyacağımı söylemiştim. Nasıl bir abiyim ben? Başak seni kesinlikle koruyacağım. Yalnız kalmana izin vermem. Hep yanında olacağım. Tutamamıştım sözlerimi. Buradan kaçmalıyım. Adım atacak halim bile yok ama. Dudağımın kenarındaki kanı elimin tersiyle silip tavana diktim gözlerimi. Buğulanan gözlerimle seslerin yaklaştığını duyunca hemen yerimi aldım. Açılan kapıdan giren adamım üzerime yürüdü yine.

“Bugün ölmek ister misin? Sana bu fırsatı verebilirim.”demesi ile gözlerim ışıldadı. Ölüm. Kulağa öyle huzur verici geliyor ki. Hayatta kalmak için çabalamamak, her gün biraz daha ölmek... Dilimin ucundaki “Evet!”i yutup gözlerimi kapadım.

“Bugün değil.” Diyerek adamın ağzına tekmemi indirdim. Yere yığılması ile ayağa kalktım. Kaç gündür bugün için enerji toplamaya çalışsam da ayağa kalkmamla yere düştüm. Tekrar kalkmak için ellerimden destek almamla başıma darbe yemem bir oldu. Yanağımın yere sertçe çarpmasıyla beynimin sarsıldığını itiraf etmem gerek.

“Kaçabileceğini mi sanıyorsun *** ******!”

“Aynen öyle!” diyerek yerde ters dönüp adama tekrar bir tekme geçirdim. Ama zorlanmamış gibi gözüküyordu. Karnıma ardı ardına tekmeler savururken acıyla inliyordum.

“Bu kadar mı?”diye tükürdüm ağzımdaki kanı yanıma. Ellerini dizlerine koymuş beni dövmekten yorulmuştu. Gözlerim kararıyordu ve beynim zonkluyordu ama az kalmıştı. Sonunda boğazıma yapıştı. Onu üzerime çekip cebinden bıçağını çektim. Bunu fark etmemişti bile boğuşmaktan.

Çektiğim bıçağı cebime koyup pes ettim. Beni bir süre daha hırpaladıktan sonra çıkıp gitti. Karanlıkla tekrar buluştuk.




Gözlerimi açtığımda beynim erimiş gibi hissediyordum. Kaç saattir baygınım bilmiyorum. Belki 1 saat belki de 1 gün... Bayıldığım yer tamamen kan olmuştu. Duvara sıçrayan kanlar ile bir yağlı boya tablosu yapabilirdim bir gün malum otur otur sıkılıyor insan.

Gülmemle kaburgalarımın çatladığını sandım. Her yerim sızlıyordu. Sürünerek duvar köşeme gittim. Başımı duvara yaslayıp plan kurmaya başladım.

Cebimden çıkardığım bıçakla oynamaya başladım. Başak. Her şey senin için meleğim. Sadece seni bir kez daha görebilmek için. Amcamız olacak o adamı ellerimle öldüreceğim. Gözleri gözlerime kenetlenecek ve yalvaracak, canını bağışlamamı isteyecek. O gün işte o gün tüm ipler benim elimde olacak Kedicik.


İçimdeki öfke dalgasından bıçakla yeri çizmeye başladığımı fark edememiştim. Elimdeki bıçakla bize yapılanların hıncını almak istercesine yeri çizmeye devam ettim. Gıcırdayan kapının açılması ile gözlerimi kapıya diktim. Şişmiş gözlerimden kimin geldiğini anlayamasam da kimin geleceğini biliyordum. Son bir güçle ayağa kalktım ve o kişinin üzerine yürüdüm. Elimdeki bıçağı çektim ve olan an olmuştu.

BÖLÜM SONU

 

Bölüm ne de erken geldi öyle :D Bundan sonra hızlı gelecek bölümler. Yeni hikayeye acilen başlamam lazım :/ Yorum ve votelarınızı eksik etmeyin. Mesaj atmaktan da çekinmeyin. Kafa bulmak için iyi bir kişiyimdir :P

 

Bölümü yeni arkadaşım visnelikapkekk’ e ithaf ediyorum. İyi bir dost olmamız ümidiyle ^^

CMTGirl

SAPLANTI (TAMAMLANDI)Место, где живут истории. Откройте их для себя