''Bilmiyorum.'' dedi kafasını sallarken. ''Ama sakin olman lazım Hazan. Bak herkes orada Ece için-''

  ''Gidelim.'' derken panikle dolaba yöneldim. ''İstanbul'a dönelim. Yağız!''

  ''Tamam.'' Yataktan kalktığını duydum. ''Tamam döneceğiz.'' Deli gibi titreyen ellerimle Yağız'ın ve benim kıyafetlerimi rastgele bavula atmaya başlamışken daha önce hissetmediğim bir korkuyu hissediyordum zihnimin ve yüreğimin her bir köşesinde. Yağız'ın ellerime uzandığını bile fark etmedim.

  ''Hazan bana bak.'' Sıkı sıkıya kavradığı ellerimizdeki gözlerimi ona kaldırdım. ''Bir şey olmayacak. Ece'ye de yeğenine de bir şey olmayacak.'' Yavaş yavaş konuşuyordu. Cümlelerindeki sakinliğin bana da sirayet etmesi için çabaladıysam da pek başarılı olamadım.

  ''Yağız daha çok erken...'' dedim gözlerime hücum eden yaşları savuşturmak için bile uğraşmazken. ''Çok küçük... Çok küçük daha...''

  Yeşile dönen gözlerindeki bulutlanmaları gördüm. İçimdeki korkunun katlanmasına yol açarken elleri yüzüme uzandı. Gözyaşlarımı sildi çabucak. ''Sen onun ablasısın Hazan. Bu sıfatı ne kadar sevdiğini bilmiyor muyum sanıyorsun?'' Cevap beklemek için sormamıştı. ''Senin güçlü olman lazım değil mi şimdi? Ece için, yeğenin için...''

  Parmaklarını yanağımda hissettiğimde içimdeki dalga dalga katlanan korkunun yerini hıçkırığa bırakmaması için çok büyük bir çaba göstermem gerekti. Elleri yüzümden uzaklaşırken, elimin birinde sıkı sıkıya tuttuğum elbiseme uzandı.

  ''Sen otur hadi biraz. Ben valizi toplarım.''

  ''Yağız-''

  ''Hadi Hazan. Zaten şu durumda benim daha hızlı olacağımdan emin olabilirsin.''

  Hiçbir mantıklı düşüncenin belirmediği allak bullak zihnim ve beni ayakta tutma işlevini çoktan yitirmiş bacaklarımla yatağa otururken, gözlerim dalgınca Yağız'ın hareketlerini takip ediyordu. ''Bana telefonumu verebilir misin?'' diye mırıldandım.

  Yağız odaya bakındıktan sonra ortadaki sehpanın üzerinde gördüğü telefonumu bana uzattı. Ellerim annemin numarasını rehbere girmeyi düşünemeden tuşladı.

  ''Hazan!''

  ''Anne! Ece-''

  Annemin ağlayışları kulağıma doldu. ''Geciktiremiyorlarmış Hazan! Erken doğumu geciktirmek için geç kalmışlar! Doğacak-''

  ''Neden? Neden? Ne oldu da-''

  Annemin bağırışları, kesik nefesleri arasında birkaç tanıdık ses daha duydum. ''Stres dediler, yaşı küçük dediler. Bir de plasenta rahmini mi ne kapatmış öyle bir şey işte.''

  ''Şimdi nerde? Şimdi nasıl? Ben konuşmak istiyorum onunla.''

  Yağız'ın bana dönen başından ve onaylamaz bakışlarından bunun mümkün olmadığını zaten anlamış olsam da, annem de dillendirdi. ''Ameliyata aldılar nasıl konuşacaksın? Siz de gelin-''

  ''Çıkıyoruz.'' dedim Hazım Bey'in sesi buraya kadar ulaşırken. ''Fazilet Hanım Ece'nin kan grubunu-''

  ''A Rh-'' diye atladım ahizenin diğer ucundan. ''Anne kötü bir şey mi oldu? Ne oldu!'' Yataktan panikle fırlarken annem bana cevap vermek yerine Hazım Bey'le konuşuyordu. ''Anne!'' dedim ısrarla. ''Anne bana bir şey söyle!''

  ''Yok.'' derken annemin yürüdüğünü duyuyordum. ''Çabuk gelin Hazan.'' Telefon suratıma pat diye kapandı, Yağız'ın soran gözleri üzerimde dolaşıyordu.

Nefes- YağHazحيث تعيش القصص. اكتشف الآن