-ONUNCU KİTAP-

Começar do início
                                    

Bu ekole bakılırsa: "1830 olayını karmaşık bir hale getiren ayaklanmalardır. Ayaklanma, bu büyük olayın saflığını kısmen kaybetmesine yol açmıştır. Temmuz Devrimi, aniden patlak veren muhteşem bir halk rüzgârıydı ve hemen arkasından masmavi bir gökyüzü geldi. Ne var ki, ayaklanmalar bu masmavi gökyüzünü yeniden bulutlandırdı. Ayaklanmalar, ilk başta herkesin ittifakla beğenip takdir ettiği bir devrimi bir kavgaya dönüştürüp yozlaştırdı. Her sarsıntılı ilerlemede olduğu gibi, Temmuz Devrimi'nde de gizli kırılmalar yok değildi; ama ayaklanma bu kırılmaları gözle görülür hale getirdi. İnsanlar, 'Aa! bak burası kırılmış,' diyebildiler. Temmuz Devrimi'nden sonra sadece kurtuluş hissiydi duyulan; oysa ayaklanmalardan sonra felaket hissi duyuldu.

"Her ayaklanma, dükkânların kapanmasına yol açar, gayrimenkullerin değerini düşürür, borsayı çökertir, ticareti sekteye uğratır, işleri köstekler, iflasları hızlandırır; para ortadan kaybolur, kişisel servetler kaygıya boğulur, devletin itibarı sarsılır, sanayi güven duygusunu yitirir, sermayeler yatırımdan kaçar, emeğin değeri düşer, her yanı korku sarar; bu şok bütün şehirlerde yankısını bulur. Hesaplandığına göre, ayaklanmanın birinci gününün Fransa'ya maliyeti yirmi milyon, ikinci gününün kırk milyon, üçüncü gününün altmış milyondur. Demek ki, üç günlük bir ayaklanmanın bedeli yüz yirmi milyon, yani sırf parasal açıdan bakıldığında bile sonuç, bir felaket, bir batış veya altmış harp gemisinin sulara gömüldüğü kaybedilmiş bir savaşla eş değerde.

"Tarih bakımından, ayaklanmaların da kendilerine göre bir güzelliği olduğu muhakkaktır; kaldırım savaşları da pusu savaşlarından daha az heybetli, daha az dramatik değildir; birinde ormanların ruhu, ötekinde şehirlerin kalbi vardır; birinin Jean Chouan'ı varsa, ötekinin de Jeanne'ı vardır. Ayaklanmalar, Paris'in en orijinal karakter özelliklerini, civanmertliği, fedakârlığı, şen pervasızlığı, yiğitliğin zekanın bir parçası olduğunu kanıtlayan üniversite öğrencilerini, o sarsılmaz milli muhafız birliğini, dükkân sahiplerinin kamp yerlerini, sokak çocuklarının istihkâmlarını, yoldan geçenlerin ölümü umarsamazlıklarını, bütün bunları kıpkızıl bir ışıkla ama muhteşem bir şekilde aydınlattı. Okullar ve lejyonlar çarpışıyorlardı. Çarpışanlar arasında, olsa olsa, bir yaş farkı vardı sadece; yoksa hepsi aynı ırktandılar, yirmi yaşında fikirleri için, kırk yaşında aileleri için ölen aynı sert mizaçlı insanlardı onlar. Vatandaş savaşlarında daima hazin bir rol oynayan ordu, cürete karşı temkinle karşılık veriyordu. Ayaklanmalar, halkın gözü pekliğini açıkça gösterdikleri gibi, burjuvazinin cesaret eğitiminden geçmesini de sağlamışlardır.

"iyi, güzel. Ama bütün bunlar, dökülen kana değer mi? Hem sonra, akan kana bir de kararan geleceği, en seçkin kafaları saran kaygıları, namuslu liberallerin ümitsizliğini, devrimin kendi eliyle kendisinde açtığı bu yaralardan yabancı mutlakiyet yönetimlerinin duyduğu mutluluğu, bu kez muzaffer olan 1830 mağluplarının, "Biz dememiş miydik!" demelerini ekleyin. Belki büyümüş olan Paris'e karşılık, küçülmüş olan Fransa'yı ekleyin. Ve nihayet -her şeyi söylemek gerektiğine göre- gaddarlaşan düzenin, çılgınlaşan özgürlüğe karşı zaferini pek çok defa lekeleyen katliamları da ekleyin. Velhasıl, ayaklanmalar felaket olmuştur."

İşte bu yarı buçuk bilgelik böyle diyor ve burjuvazi denilen bu yan buçuk halk da seve seve bununla yetiniyor.

Bize gelince, biz bu pek geniş kapsamlı, dolayısıyla pek kullanışlı kelimeyi, "ayaklanmalar" kelimesini bir yana atıyoruz. Halk hareketinden halk hareketine fark var. Ayırt etmek gerek. Biz, "Bir ayaklanma, bir savaşla aynı şey midir?" diye sormuyoruz. Önce niçin bir savaş? Burada savaş meselesi çıkıyor ortaya. Savaş, ayaklanmaya oranla daha mı az felakettir? Hem sonra, bütün ayaklanmalar felaket midir? 14 Temmuz, yüz yirmi milyona mal olmuş olsa ne olurdu yani? 5. Philippe'in İspanya tahtına oturtulması, Fransa'ya iki milyara mal olmuştur. Hem zaten 14 Temmuz da aynı fiyata mal olsa, biz yine onu tercih ederdik. Kaldı ki, biz bu rakamları kabul etmiyoruz. Bunlar kanıt gibi görünseler de, boş laftan başka bir şey değildirler. Bir ayaklanma söz konusu olduğunda, biz, onu kendi başına inceleriz. Yukarıda aktarılan doktriner itirazda yalnızca sonuçtan söz ediliyor; oysa biz sebebi araştırıyoruz.

SefillerOnde as histórias ganham vida. Descobre agora