Maveraünnehir...

27 0 0
                                    

  Sabaha karşı Özbekistan Taşkent'e islam karimov hava alanına inen uçaktan kafile, orada kendileri için hazır bulunan bir araçla Semerkand'a yola çıkacaklardı. Sabah namazını hava alanında eda ettikten sonra otobüse binip önlerindeki rehber olan Özbekistan devlet görevlisi bir araçla birlikte yola koyuldular. Yaklaşık olarak dört saatlik bir yolculuğun ardından, tepenin üzerinden salınan otobüs muhteşem bir tabloyu resmediyordu.

Bazı Şehirler vardır, seslerini masallarla, destanlarla duyabilirsiniz ancak. Sonra Bir silüet gibi beliriverir gözlerinizde. Daha ne olduğunu anlamadan kaptırırsınız kendinizi onun ihtişamına. Bir sis perdesinin ardından surları,sarayları,camileri,minareleri kalkar ayağa gözlerinizde. Serap gibi görünür ilk bakışta, uzun bir yolculuktan, dağları, çölleri aştıktan sonra ulaşırsınız ona ve akşam vakti gökyüzünde bir hilal parlar üstüne.

Bu şehrin adı Semerkand'dır...

Kafile hayranlığını gizleyemediler. Gözlerde heyecan belirtisi açık bir şekilde gözlemlenebilir halde hayran hayran bakıyorlardı. İşte!!! Dedi ErTürk...

- İşte Emir Timur'un Başkenti...

-Maveraünnehirin tam ortası,maturudilerin,Uluğbey'lerin,Gıyasettin Cemşitlerin,Kazısade Rumi'lerin ve Ali kuşçu'ların yetiştiği yer.

Dokuz tuğ erleri'nin kulak kesilip dinlediğini farketti ErTürk ve ekledi:

-En başa dönüyoruz dokuz erler!!!

-Tarihinizin,Dininizin ve atalarınızın yüreğidir burası...
Tolga her zamanki gibi atladı ve yapıştırdı soruyu; Dörtyüz kırk dört bin alim ve ulema'nın şehri kadim yurdumuz mu burası?

Dikkatlice bakarak evet dedi ErTürk ve yine Tolga'nın ayağının altındaki izi hatırladı.

Şehre girdiklerinde her yerin gerçekten tarih bezeli olduğunu görünce dokuz erler cama yapışarak bakındılar ihtişamlı tarihi şehrin sokaklarına. Uluğbey rasathanesi ve medresesine vardıklarında Mirza uluğbey Devlet Üniversitesinden Prof. Dr. Sönmez Kutlu bekliyordu onları. Otobüs Medresenin önüne yanaştı ve indiler. Sönmez Kutlu kollarını açtı ve ErTürk'e doğru yürümeye başladı.

ErTürk de; Bu ne güzel bir gün diyerek Sönmez Kutlu'ya doğru kollarını açarak yürüdü. Sarıldılar kucaklaştılar kısa bir hasbihal sonrası, Şükür gardaşlarımızla bizi bir eden mevlaya dedi Sönmez Kutlu. Dokuz erler çantalarını alıp yürüdüler, hocalarının peşi sıra. Gözlerini ihtişamlı giriş kapısından alamıyorlardı ve hepsinin başı yukarı doğru bakarak büyük kapıdan giriş yaptılar.
Girişte çantalarını bir yer göstererek size medrese ve rasathaneyi gezdirip tanıtmak isterim dedi Sönmez Kutlu. Hay hay hocam dedi ErTürk ve birlikte medrese ve rasathaneyi dolaşmaya başladılar. Gezerken Kutlu, rasathanenin atlattığı faciaları ve sovyetlerin verdiği tahribatları da anlatmadan geçemiyordu. Sovyetler Türk yurtlarında öyle derin yaralar açmıştı ki bu yaralar tarihe bile yansıyordu adeta. Küçük bir gezintiden sonra öğle vakti kafile için özel hazırlanan Özbek pilavını ikram etti Sönmez Kutlu. Dokuz erler pilavı öyle beğenmişlerdi ki bir kaç tabak yemişlerdi. ErTürk ve Kutlu gülerek bakıyordu dokuz erlere.

ErTürk gençlere dönerek çok mu beğendiniz gençler? diye sordu.

Gençler hep bir ağızdan:

-Hayatımızda böyle güzel bir pilav yemedik efendim daha olsa yeriz.

Dediler.

Hocaların ikisi de bir kahkaha ile birbirlerin omuzlarına ellerini koydu.

Birbirlerine bakarak...

Sönmez kutlu:
-İnşallah Anadolu Mavera ve Tüm Türkistan bir olurda bu ağız tadımızda hiç bozulmaz.

Dedi.
-İnşallah hocam inşallah!!!

Diye cevap verdi ErTürk.

Kuzu eti, kuş üzümü,havuç ve çeşitli baharatlarla harmanlanmış, pirinçten yapılan özbek pilavını yedikten sonra çantalarını alarak medresenin misafirhanesi olan, Hangah denilen kısma geçti yerleşmek için gençler.

Sönmez Kutlu ve Atakün ErTürk yönetim kısmına geçtiler beraber planlamalarını yapmak üzere.

Bir kaç gün şehri gezdikten sonra artık eğitimleri başlayacak ve misafirlik sona erecekti. 

Sönmez Kutlu ErTürk hocaya Oğuz atamın mührünü bulabildiniz mi? Diye sordu.

Galiba buldum ama tam emin değilim diye cevapladı ErTürk hoca.

Fal taşı gibi açıldı Kutlu'nun gözleri. 
O esna da kapı çaldı ve içeri iki kişi girdi. ErTürk ve Kutlu aniden ayağa kalktılar.

"Maveraünnehir" merkezin en büyük kollarından biriydi.  



KUTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin