Gazi Dededen Tolga'ya...

192 7 0
                                    

 1997 yılının Temmuz ayıydı. Yaz aylarında çok sıcak bir şehir olan Osmaniye de yaşıyorlardı. Tolga, küçük ağabeyi ile dereye yüzmeye gitmiş, yazın aşırı sıcaklarında yüzerek serinlemeye çalışıyorlardı. Büyük ağabeyleri dere kenarına kadar gelip Babaannesinin vefat haberini vermişti. Apar topar sudan çıkan tolga ve küçük ağabeyi hemen eve koştu ve kıyafetlerini değiştirdiler. Küçük Tolga ağabeylerinin ellerinden tuttu, beraberce köyün yoluna koyuldular. Dede yadigarı köy evine vardıklarında kalabalık toplanmıştı. Herkes bir yerlere koşuşturuyor, Evin içerisinden kadınların yaktığı ağıtların sesleri yükseliyordu. Tolga babasını gördü, bir köşeye çekilmiş gözleri yaşlı burun çeker bir halde ağlıyordu. Yavaşça babasının yanına sokuldu ve sıkı sıkı sarıldılar. Tolga baba ne oldu diye sorunca babası; Babaannen cennete gitti oğlum diyerek daha da sıkı sarıldı tolgaya ve hıçkırarak ağladı. Olanlara tam anlam veremese de Bahçeye kurulan çadırı ve içerisine yerleştirilen teneşiri görünce birazda olsa anlamıştı. Çünkü Tolga yaz aylarında köyün camisinde kuran öğrenmeye gider ve cami de gördüğü her şeyi hocaya sorardı. Cenaze defnedildi, dualar okundu, mevlitler tertip edildi. On gün kadar süren yas günleri ve taziye ziyaretine gelenler azalmış cenaze yavaş yavaş dağılmaya başlamıştı.

Aradan Yaklaşık olarak bir ay kadar bir süre geçmişti. Babası ve amcaları sözleşmişler ve köydeki dede evinde toplanıp anne ve babadan kalan mirası pay edeceklerdi. Babası bu toplantıya köyde oynar düşüncesi ile Tolgayı da götürdü. Babası ve amcaları oturmuşlar konuşurken Tolga dede evinin odalarında geziniyor,meraklı gözlerle etrafı süzüyordu. Gözüne bir şiir dörtlüğü ilişti eski kerpiç duvarda ve Tolga  Yarım yamalak okumasıyla okumuş bir kaç kere tekrar etmişti bu dörtlüğü. Kendince anlamlar çıkarmaya çalışıyor yorumlar yapıyordu kendi içinden.

O dörtlük şu mısralardan oluşuyordu;

Yer bulmasın gönlünde ne ihtiras, ne haset.

Sen bütün varlığınla yurdumuzun malısın.

Sen bir insan değilsin; ne kemiksin ne de et;

Tunçtan bir heykel gibi ebedi kalmalısın...

Bu dörtlük Bir zamanların ünlü Edebiyat yazarı ve Tarih araştırmacısı Hüseyin Nihal Atsıza aitti...

 Tolga çok iyi ezberler ediyordu. Hatta o yaz Kur'an-ı Kerime en erken geçen öğrenciydi Kur'an kursunda. Meraklı ve sorgulayıcı bir yapısı olduğundan evde,mahallede arkadaşlarıyla oyun oynarken, köyde sapanla kuş avlarken her şeyi sorar ve bu sorulara cevaplar arardı. Okulda bazen öğretmenlerini sorulardan ve hareketliliğinden bezdirir öğretmenleri sık sık ailesini okula çağırırlardı. 

Odaları gezmeye devam etti Tolga, her şeyi dikkatle inceliyordu parlak gözleri. Babaannesinin yattığı odanın kapısını aralanmış gördüğünde tereddütsüz içeri girdi ve meraklı bir şekilde bakınıyordu. Dedesinin eski bir siyah beyaz fotoğrafı asılıydı duvarda. Tolga, dedesini görmemişti hiç, çünkü dedesi 1979'da vefat etmişti. Fotoğrafa bakınırken etrafını inceleyip süzüyor tekrar gözü fotoğrafa dikiliyordu. odayı süzdüğü bir esna da babaannesinin yatağı başında el kadar küçük bir camekan içerisinde paradan biraz daha büyük oval şekilde yapılmış bir maden durmakta madenin üst tarafı delikli,delikte ise kırmızı bir kurdele geçirilmiş düğümlenmişti. Kurdeleye bağlı olarak dedesinin isminin yazılı olduğu küçük birde mühür bulunmaktaydı. Küçük camekanı alıp doğru babası ve amcalarının oturduğu odaya gitti. Tolga yine merak etmişti ve kesinlikle öğrenmeliydi bunun ne olduğunu. Odaya girer girmez soruyu hiç beklemeden yöneltti; Baba bu ne? Ani bir sessizlik ortamı kapladı, biraz durakladıktan sonra en küçük amcası verdi cevabı; yeğenim o elinde tuttuğun dedenin Gazi şeref madalyası, senin Deden Yemende savaşmış tam yedi yıl, yani deden bir Yemen Gazisidir. Bu merakından olsa gerek amcası diğerlerine de bakarak onu namus gibi koruyacaksan senin olabilir,zaten bizlerden sonra sizler saklayacaksınız dedi. Tüm amcalar olur dercesine başlarını aşağı yukarı salladılar. Tolga çok sevindi buna ve Baba bunu temizleyip parlatırız değil mi? diye sordu, babası hafif dolmuş gözlerle başını yine salladı olur dercesine. Tolga bahçeye inmişti bile o esnada çocuklarla oynamaya elinde madalyalı camekanı ile...

KUTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin