ENJOLRAS VE YAVERLERİ

En başından başla
                                    

- Des Gres Sokağı'ndan inebilirim. Saint-Michel Meydanı'nı geçebilir, Monsieur-le-Prince Sokağı'ndan vurup Vaugirard Sokağı'na sapabilir, Carmes'dan geçebilir, Assas Sokağı'ndan dönüp Cherche-Midi Sokağı'na gelebilir, Askeri Mahkeme'yi arkamda bırakabilir, Vieilles-Tuilleries Sokağı'nı arşınlayabilir, bulvarı atlayıp Maine yolunu izleyerek şehir kapısından geçip Richefeu'ye girebilirim. Bütün bunları yapabilirim. Pabuçlarım buna muktedirdir.

- Richefeu'deki arkadaşları biraz tanıyor musun?

- Fazla değil. Sadece senli benli konuşacak kadar.

- Ne diyeceksin onlara?

- Canım, Robespierre'den söz edeceğim işte. Danton'dan. Prensiplerden.

- Sen!

- Ben. Ama haksızlık ediyorsunuz. Ben bir işe sarıldım mı müthiş olurum. Prudhomme'u okudum, Toplum Sözleşmesi'ni biliyorum, ikinci yıl anayasası ezberimde: "Vatandaşın özgürlüğü, başka bir vatandaşın özgürlüğünün başladığı yerde biter." Sen beni hödük yerine mi koyuyorsun? Çekmecemde eski paralardan bir tane var. İnsan hakları, halk hükümranlığı, hey Tanrım! Hatta ben biraz Hebertçiyimdir. Altı saat süreyle, elde saat, fevkalade şeyler tekrarlayıp durabilirim.

- Ciddi ol, dedi Enjolras.

- Vahşiyim ben, diye cevap verdi Grantaire.

Enjolras birkaç saniye düşündü, sonra kararını veren bir kimse gibi bir hareket yaptı. Ciddi bir tavırla:

- Grantaire, dedi, seni denemeyi kabul ediyorum. Maine Kapısı'na gideceksin.

Grantaire, Musain Kahvesi'nin hemen yanındaki möbleli bir kiralık odada oturuyordu. Dışarı çıktı, beş dakika sonra döndü. Odasına gidip Robespierrevari bir yelek giymişti.

- Kırmızı, dedi içeri girerken gözlerini Enjolras'a dikerek.

Sonra enerjik bir el hareketiyle yeleğin parlak kırmızı iki ucunu göğsüne bastırdı.

Enjolras'a yaklaşarak kulağına:

- Merak etme, dedi.

Şapkasını kararlı bir tavırla başına geçirdi ve gitti. Bir çeyrek saat sonra, Musain Kahvesi'nin arka salonunda kimse kalmamıştı. ABC Dostları'nın hepsi gitmişlerdi; her biri kendi yönüne, kendi işine yollanmıştı. Cougourde'u kendine ayıran Enjolras en son çıktı.

Paris'te bulunan Aixli Cougourde üyeleri o zamanlar Issy Ovası'nda, Paris'in bu yanında pek çok rastlanan terk edilmiş taş ocaklarından birinde toplanmaktaydılar.

Enjolras bu randevu yerine doğru yol alırken, bir yandan da kendi içinden durumu gözden geçiriyordu. Olayların vahameti açıkça görülmekteydi.

Gizli bir çeşit sosyal hastalığın habercisi olan olaylar ağır ağır seyrettikleri sırada, en küçük bir komplikasyon onları durdurur ve karıştırır. Yıkılışlara, yeniden doğuşlara yol açan bir olaydır bu. Enjolras, geleceğin karanlık perdeleri altında aydınlık bir ayaklanma görür gibi oluyordu. Kim bilir? Belki de vakit yaklaşmaktaydı. Hakkına yeniden sahip çıkan bir halk, ne güzel bir manzara! Devrim bir kere daha ihtişamla Fransa'ya sahip olacak ve bütün dünyaya, "Arkası yarın!" diyecekti. Enjolras memnundu. Büyük fırın kızdıkça kızıyordu. Şu an Paris'e dağılmış dostlardan meydana gelen upuzun bir barut serpintisine sahipti. Combeferre'in felsefi, içe işleyici konuşmasıyla, Feuilly'nin kozmopolit heyecanıyla, Courfeyrac'ın coşkunluğuyla, Bahorel'in gülüşüyle, Jean Prouvaire'in melankolisiyle, Joly'nin bilimiyle, Bossuet'nin acı alaylarıyla, her tarafta birden ateş alan bir çeşit elektrikli kıvılcımı meydana getiriyordu kafasının içinde. Hepsi iş başındaydı. Hiç şüphesiz çabalara değer bir sonuç elde edilecekti. Bu iyiydi işte. Burada aklına Grantaire geldi.

- Sahi, dedi kendi kendine, Maine şehir kapısı beni yolumdan pek çelmez. Richefeu'nün yerine kadar uzansam? Hele şu Grantaire'e bir bakalım, ne yapıyor.

Enjolras, tütün tiryakilerinin yeri Richefeu'ye vardığında, Vaugirard çan kulesi saat biri çalıyordu.

Kapıyı itti, içeri girdi, kollarını kavuşturup durdu, serbest bıraktığı kapı gelip omzuna çarptı. Masa, insan ve duman dolu salona baktı.

Duman bulutu içinde bir ses çınlıyor, başka bir ses de şiddetle onu kesiyordu. Bir hasmıyla konuşan Grantaire'di bu.

Grantaire üzerine kepek kırıntıları serpilmiş, domino taşları dağılmış Sainte-Anne mermerlerinden bir masaya, başka bir kişinin karşısında oturmuş, mermeri yumruklayıp duruyordu. Enjolras şu sözleri işitti:

- Düşeş.

- Cihar.

- Domuz! Hiç kalmadı elimde.

- Öldün sen. Dü.

- Şeş.

- Se.

- Yek.

- Sıra bende.

- Dört sayı.

- Zar zor.

- Sende sıra.

- Büyük hata ettim.

- İyi gidiyorsun.

- On beş.

- Yedi daha.

- Böylece yirmi iki eder. (Düşünerek) Yirmi iki!

- Düşeşi beklemiyordum. Onu başlangıçta koysaydım bütün oyun değişirdi.

- Neyse, dü.

- Yek.

- Yek ha! Peki, penç.

- Yok elimde.

- Sen koymuştun, değil mi?

- Evet.

- Sıfır.

- Ne şansı olur ki! Ha! Bir şansın var! (Uzun uzun düşündükten sonra) Dü.

- Yek.

- Ne pencin var, ne yekin. Hapı yuttun.

- Domino.

- Hay Allah kahretsin!

SefillerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin