-ÜÇÜNCÜ KİTAP-

Start from the beginning
                                    

Noel akşamı birçok kişi, yük arabacıları, seyyar satıcılar, Thènardier hanının basık salonunda dört beş mumun çevresinde, masalara oturmuş içki içiyorlardı. Bütün meyhane salonları gibi bir salondu bu: masalar, kalay bakraçlar, şişeler, içki ve tütün içenler, az ışık, çok gürültü. Fakat 1823 yılında olunduğu, o tarihlerde burjuva sınıfı içinde pek moda olan ve bir masanın üzerinde duran iki eşyadan belli olmaktaydı. Bunlar bir çiçekdürbünüyle hareli tenekeden bir lambaydı. Thènardier Kadın, harlı bir ateşin önünde kızarmakta olan akşam yemeğine nezaret ediyordu. Kocası Thènardier ise müşterileriyle birlikte içmekte ve siyasetten söz etmekteydi.

Başlıca konusu İspanya savaşı ve Angouleme Dükü olan siyasi konuşmaların yanı sıra, gürültü patırtı arasında mahalli konulara sapmalar yapıldığı da işitilmekteydi. Mesela:

- Nanterre, Suresnes taraflarında bu yıl şarap pek boldu. On fıçı beklenen yerden on iki fıçı elde edilmiş. Üzümlük su bırakmış cenderede.

- Ama üzümün olgunlaşması gerekmez miydi?

- Oralarda bağ bozumu için üzümlerin olgunlaşması gerekmez; yoksa daha ilkbaharda şarap ekşir.

- Kötü şarap öyleyse, desene? Buradakilerden de kötü şaraplar. Bağ bozumunu üzüm olgunlaşmadan yapmak gerek.

Falan, filan...

Ya da bir değirmenci bağırıyordu:

- Çuvalların içinde olandan biz mi sorumluyuz yani? Bir sürü küçük tane çıkıyor, oturup ayıklayacak halimiz yok ya, hepsini taşın altından geçirmekten başka çare yok. Yok delice otuymuş, yok karayoncaymış, yok karamukmuş, yok burçakmış, yok kenevirmiş, yok tilki kuyruğuymuş, bir sürü ıvır zıvır; bazı buğdayların içindeki sürüsüne bereket taşları da hiç sayma, hele Breton buğdaylarındakileri. Hızarcıların çivili kalasları kesmeyi sevmemeleri gibi, ben de Breton buğdayını öğütmeyi sevmem. Bütün bunların randımana kattığı tozu toprağı bir düşün. Sonra da undan şikayet ediyorlar. Yanılıyorlar. Unun kabahati bizim değil.

İki pencere arasındaki bir masanın başına, bir tırpancıyla bir çayır sahibi oturmuşlardı. İlkbaharda çayırda yapılacak iş için pazarlık eden çayır sahibine tırpancı:

- Otun ıslak olmasının zararı yoktur, diyordu. Daha iyi biçilir. Çiy iyidir, efendim. Ne var ki bu ot tazedir, yani çok güç. O yüzden yumuşaktır çok! O yüzden keskin demirin önünde eğilir!

Cosette her zamanki yerinde, ocağın yanındaki mutfak masasının ayaklarını birbirine bağlayan kiriş tahtasının üstünde oturuyordu; paçavralar içindeydi; tahta pabuçlar içinde ayakları çıplaktı; ateşin ışığında küçük Thènardierler için yün çorap örüyordu. İskemlelerin altında bir kedi yavrusu oynuyordu. Bitişik bir odadan gülüşüp cıvıldaşan iki taze çocuk sesi işitiliyordu: Eponine ile Azelma'ydı bunlar.

Ocağın köşesinde, çiviye asılı bir kamçı duruyordu. Ara sıra, evin bir taraflarından çok küçük bir çocuğun haykırışı, meyhanenin gürültüsü ortasında çınlıyordu. Thènardier Kadın'ın geçen kışlardan birinde -kendi deyişiyle "neden olduğunu bilmeden, herhalde soğuğun etkisiyle"- doğurduğu bir oğlan çocuğuydu bu, üç yaşından biraz fazlaydı. Anası gerçi onu beslemişti, ama sevmiyordu. Yumurcağın şamatası fazla rahatsız edici bir hal alınca, Thènardier, "Senin oğlan viyaklıyor, git bak bakalım ne istiyormuş," derdi. Anası, "Umurumda değil!" diye yanıtlardı. "Canımı sıkıyor."

Ve kendi halinde bırakılan yavrucak, karanlıklar içinde haykırıp dururdu.

II

İKİ PORTRENİN TAMAMLANMASI

SefillerWhere stories live. Discover now