1.Bölüm "Kötü adam"

68.4K 1.8K 1.5K
                                    

Hayatımın en harika veyahut en kötü dönemine giriyordum. Hiç bir şeyden emin olamıyordum. Keza önümde sonsuz bir belirsizlik uzanıyordu. Aslında 18 yıllık şu hayatım zaten son derece boktandı. Ama ben bu boktan hayata alışmıştım. Ki hayatımın son bir senesini bir ot olarak geçirdiğim düşünülürse kurtulduğum için mutlu olmam gerekiyordu. Ama ben oley be yeni hayat, kızlar, partiler, eğlence modunda değildim. Öyle olmayacağının bilincindeydim çünkü.

Yine de kendime bazı sözler veriyordum. Lisedeki Fırat'ı lisede bırakacağım gibi. Lise dönemim pek iç açıcı değildi farkındaydım. Sadece 3 aylık bir mezun olmama rağmen geçmişime iğrenti ve dehşetle bakıyordum. Lise her şeyin toz pembe bir aldatma olduğu bir cehennemdi aslında.

Herkesin bu şekilde miydi bilmiyordum. Belki de son derece sıkıcı bir şehrin son derece sıkıcı bir okulunda okumuş olmamdan kaynaklanıyordu. Yine de yaptığım şeylere asla mantıklı bir açıklama getiremiyordum. O yüzden tek yapabildiğim eski benden kurtulmaya çalışmaktı.

"Fırat geldik oğlum." diyen babamın sesiyle derin düşüncelerimden ayrılıp camdan dışarı baktım.

İlk başvurumda Kyk yurdunun çıkmasına son derece sevinmiştik. Daha doğrusu babam sevinmişti. Benim hayalimde kendi başıma bir apartta kalmak vardı. Yine de en azından 2 kişilik oda çıktı diye avutuyordum. Kalacağım kişinin adına dahi bakmamıştım. Nasılsa tanışacaktım.

Yurdun fakülteye oldukça yakın olması da iyi bir faktördü. Yerleşmek üzere babamla arabadan çıktık. Yol boyu beynimin içinde felsefik devrim yapmış olmama rağmen babamın bacağına yapışıp geri eve dönesim vardı. Sikmişm yani özgürlüğünü. Koskaca şehirde tek kalmak benlik değildi. Hayır değildi. Nefret ettiğimin Konyasını şuanda özlüyor oluşumun tek sebebi buydu. Yalnızlıktan korkuyordum.

...

Babamla eşyalarımın bir kısmını yerleştirip yemek yemiştik. Ardından babam bir miktar para vermiş helalleşip gitmişti. İçimde gereksiz bir hüzün vardı. Fırat Sayer'sin oğlum sen kendine gel dedim kendi kendime. Her ne kadar liseyi nefretle yad etsemde, beynimin içinden çıkamayan bir tip olarak asosyalliğin dibine vurmuş izlenimi versemde,  okuldayken hatrı sayılır bir popülerliğim vardı. Bunun beni mutlu etmediğini söyleyemezdim. En azından o zaman için. Fakat önemli olan şeyleri yitirdikten sonra boş şeylerin farkına varıyordu insan. Geç oluyordu ama.

Oda arkadaşım olacak şahsiyet daha gelmemişti. Keşke hiç gelmese kimse de tek kalsam diye geçiriyordum içimden. Yine de merak ediyordum nasıl biriyle kalacağımı.

Kalan kıyafetlerimi de dolaba yerleştirip yatağıma uzandım. Üstümde feci bir yorgunluk vardı. Sonuç olarak muhtemelen gözlerimi kapattığım an uykuya dalacaktım.

...

Üniversite, üniversite, üniversite. Lanet olsun ben üniversiteliyim. Oha! Ben üniversiteliyim. Kendi kendimi tokatlayarak normal olmaya telkin ettim. Hala liseli bir ergen gibi davranıyor oluşum zaten can sıkıcıydı.

Beyaz üzerinde saçma bir baskısı olan tişörtümün üstüne lacivert gömlek giyip önünü açık bırakmış, altıma da kot giymiştim. Gayet liseli kombini olsada ego gibi olmasın ama; yerli yerinde, hoş, kaslı bir vücudum olduğundan iyi görünüyordum. Yani en azından ben kendimi böyle inandırmıştım. Çanta alsam mı almasam mı kritiğimden sonra almama kararı alıp hayvan gibi yeme niyetiyle kahvaltıya indim. Ve evet hayvan gibi yedim. Teşekkürler yarı özel yurt seni şimdiden sevdim!

...

Okula giderken her 5 dakika da bir kendi kendime "Hukuk okuyorum ehehe." demesem daha olgun bir profilim olduğunu söyleyebilirdim.

Benim gibi yön duygusuz bir herif için zor olsada gideceğim sınıfı bulmuştum. Boş bulduğum bir yere oturup etrafı izlemeye ve analizler yapmaya başlamıştım. Yanıma oturan kızı görmemle kafamı oma çevirdim.

"Sena ben." dedi elini uzatarak.

"Fırat." dedim soğukça.

Kendi kendime aldığım saçma bir karar da ilk günden kimseyle arkadaş olmamaktı. Ki içsel Fıratlar ve ben haklı çıkarlardık. Ortak karar aldıysak doğru oluyordu yani.

Kız tavrımı algılamış olacak ki bir daha konuşmaya yeltenmedi. Yarın deneseydi belki konuşurdum yazık oldu.

Nasıl geçtiğini anlayamadığım bir okul günü sonrası yurda dönüyordum. İçsel Fıratlarla saçma espiriler yapıp hukuk övünmeleri yapmaya dahi halim yoktu.

Yavaş adımlarla odama gidip cebime attığım anahtarla kilidini açtım. Direk olarak the 1975'in şarkısı kulaklarımı doldurdu. Görünüşe göre oda arkadaşım gelmişti ve müzik zevki iyiydi. Ayakkabılarımı çıkartırken arkası bana dönük diğer yatağa eşyalarını fırlatmakta olan bedene takıldı gözlerim.

Karışık dalgalı kahverengi saçlar. Uzun, zayıf beden. Bir yandan da şarkıya eşlik eden kısık ses. Burnuma dolan koku...

Geçmişin ağına düştüğümü hissetmekten kendimi alamadım. Nerden geldiğini bilmediğim bir titreme esir aldı bedenimi.

Hayır o olamazdı. Hayat bu kadar klişe olmamalıydı.

O zaman neden bu koku burnumu sızlatmıştı. Sahiden kokular unutulmuyor muydu?

Beni hala farketmeyen beden arkasına döndü. Gözleri bana çevrilince gülümsedi. Yakışıklı surat, siyaha çalan kahverengi gözler, bembeyaz ten. Gözlerimin önüne dağınık saçlı, bir erkeğe göre güzel yüzlü, daha ufak olan çocuk geldi. Bir insan nasıl hem bu kadar değişir hem de hiç değişmezdi?

Onu bir daha gördüğümde araya asla yıllar girmemiş gibi anında tanıyabileceğimi düşünmezdim.

İçimden bir küfür savurdum. Neden? Neden kaçmaya, kurtulmaya, unutmaya çalıştığım geçmişim, en büyük pişmanlığım en büyük yaram tam karşımdaydı?

"Merhaba." dedi elini uzatarak.

"Oda arkadaşım olmalısın ben-"

İstemsizce lafını tamamladım.

"Emir."

"Ah biliyorsun, sen?"

"Kardeşim, tanımadın mı beni?"

"Anlamadım." dedi kaşlarını çatarak.

"Normal, hayatının içine sıçan birini unutman yani." dedim gülerek.

"Fırat Sayer, tanıdık geldi mi?"

Yüzündeki ifade bir anda değişti.

"Fırat." dedi kısık bir sesle.

Titrediğini hissedebiliyordum. Ağzını bir şey söyleyecekmişçesine açıp kapattı. En son küçük bir hah çıkartıp sinirlice güldü ve hiç bir şey demeden beni geçip odadan çıktı.

Öylece kalakalmıştım. Hayatımda çoğu zaman her şeyi önceden hesaplayıp olası darbelere karşı hazırlıklı olurdum. Ama bu kesinlikle bir şimşek gibi beynimi çarpmıştı. Ruhum dahi titriyordu.

Usulca yatağıma oturdum. Bir süre yatağa atılmış kıyafetlerine baktım. Hala çalmakta olan şarkıyı dinledim. Birlikte dinleyip koridorlarda söylediğimiz şarkılar zihnime doldu birden. Ne çalan şarkıyı ne kendi nefesimi duyuyordum. Geçmiş beynimde bir film sahnesi gibi oynuyordu. Daha fazla düşünmek istemiyordum. Çünkü bu hikayenin kötü adamı bendim.

...

Hadi bismillah inş güzel olursun canım hikayem

ANAFOR (BOYXBOY)Donde viven las historias. Descúbrelo ahora