"Haklısın.. "

"Merdivenköy'ün büyük bir lobisi var hem rahat koltukları da..."

Başka bir yer gelmiyordu Levent'in aklına. 
Aslında daha ileride kendisine ait bir evi olduğundan bahsetmek istemişti fakat bu gece fazlası ile kotajını doldurmuştu.

"Hmm "

"Evet,istersen rahatlıkla uyuyabilirsin."

Defne, sağlamlaşan sesini kontrol edebildiğine memnundu fakat şimdi aklı yeni yerine geliyormuş gibi bir tavır takınarak,

"Sahi Merdivenköy demişken ben nasıl indiğimi hatırlamıyorum."
Dedi aklının en ücra köşesinde tıkalı kalmış bir meseleyi kurcalar gibi gözlerini hafifçe kısarak.

"Kucağımda indin."

"Hatırlamıyorum... "
Kucağımda kelimesinin hissettirdiği mahçuplukla.
Ve ekledi,

"Özür dilerim."

Levent bu özrün ne anlama geldiğini anlamayan bir ifadeyle Defne'ye baktı.

Defne tekrar o mahcup ifadeyle küçük bir kız çocuğu gibi omuzlarını kaldırıp,

"Uykuya kalmayi planlanmamıştım."
Diyiverdi.

"Aslında sarhoş olmanı da planlanmamıştık fakat, dur dur sen zaten sarhoş olmadın değil mi?"
Levent sesine büyük bir neşe katarak Defne'ye takılmaya başlamıştı.

Büyük bir ciddilikle,"Ben zaten sarhoş olmadım." Dedi Defne.

Zaten uzaklaşmış olduklarından varscaklari yere çok kısa sürede gelmişlerdi.
Levent,aracı bu sefer mekanın diğer girişinden yani yukarısından içeri soktu.
Burada merdivenlere gerek kalmadan lobi kısmına geçebileceklerdi.

Defne,yarı ayılmış yarı uykulu bir halde uzanıp arka koltukta Levent'in gelişigüzel attığı fakat şansına gayet düzgün duran kabanına göz attı.
Alıp almamakta kararsız kalmıştı ama yine de alması gerektiğini biliyordu.
Park edilen araçtan indiklerinde dışarısının çivi gibi soğuğu direk yüzüne çarpınca hemen arka kapıyı açıp tuttuğu gibi kabanını çekip aldı Defne.

"Ayaz mahveder insanı iyi yaptın, sonra hasta olma."
Demişti onaylar bir biçimde ona Levent,aracın yanından ayrılıp lobi kısmına geçtikleri sonraki sırada.

İçeride tıpkı restoran kısmı gibi bir şömine,alçak avizelerin sıralandığı basma bir tavan ve minik masaların etrafında çevrili ikili koltuklar vardı.
Bu kısım restoran kısmı kadar dolu değil fakat aza indirgenecek biçimde de boş değildi.

İnsanların bir kısmı şömine etrafına serilmiş tüylü kilimlere sıralanmış kimileri konforlu gözüken deriden koltuklara uzanmış ve bazıları ise büyük boydan camın önünde çalmakta olan piyanonun yakınında ayakta durmuşlar konuşuyorlardı. 

İçeri girmiş olanı kimsenin farketmeden,herkesin kendi ve çevresi ile meşgul olduğu bu yerin tarzı Defne'yi fazlası ile etkilemiş hatta gelecek haftadaki yazısı için şimdiden bir taslak oluşturmuştu bu yer hafızasinda.

"Sence su köşe nasil?"
Demişti Levent piyano ile camın arasında kalan dışarıyı boydan boya seyretmenizi sağlayan kısmı isaret ederken.

"Güzel fakat şu zamana kadar kapılmamış olması mucize."
Bir yandan ayak ucu ile zorlukla gördüğü koltuğu incelerken diğer yandan etrafında oluşan kalabalığı ayrıştırmaya çalışıyordu Defne.

"Rezerve ise mucize değildir belki."
Ve hemen ekleyerek,
"Haydi gel benimle."
Levent avını gözüne kestiren bir aslan gibi kontrollü bir atak ile yaklaştığı koltuğa arkasinda kalan Defne'yi buyur ediyordu.

Defne,temkinli bir timsah gibi süzüldü kalabalık arasından ve Levent'e ulaştı.

Boydan boya bir cam,yanında çalmakta olan yumuşak bir piyano ve ayaklarınızin yere değdiği kısımda yumuşacık bir pos benzeri kilim...

"Şanslıyız mi demeliyim?" Dedi Defne o an erken davranıp,koltuğun kenarındaki ufak masada Levent Kahyacı Rezerve yazan bildiriyi okumadan önce.
Fakat Levent bunu duymadı.

"Şanslıyız."
Diyerek onayladı hemen sonra kendini bu yüzden içinden Defne. 
Çünkü Levent'in burayı rezerve ettiğini anlamıştı.

hemen kuruldu geniş çift kişilik deri koltuğa Levent'le birlikte.
Şaşkınlığını gizlemek en iyi işiydi Defne'nin.

"Güzel bir köşe seçmişsin,beğendim."

"İstersen ayakkabılarını çıkartıp uzanabilirsin ben biraz daha köşeye çekilebilirim."

"Yoo rahatsız olma lütfen,arabada fazlası ile uykumu aldım."

"Peki öyleyse demekki sabaha kadar sohbet edeceğiz."

Başını olur anlamında salladı Defne,bir kaç dakika sonra uykuya dalacağından habersiz bir şekilde.

"Demek,ailen Ankara'da yaşıyor ve sana oda kalmadığı için kızıp İstanbul'a taşındın öyle mi?"

"Öyle sayılmaz pek aslında."
Tırnakları ile deşmeye çalıştığı Pantalonunundan artık bacağını acıttığını farkedince kurtuldu.

Neden oyanalanacak başka bir şey yok ki elimde diye düşünürken Levent'in uzattığı küçük kartvizit kartını görünce şaşırdı.
Bu ne der gibi başıyla işaret etti ufak kartı.

"Oyalanman için,hiç yoktan pantolonuna yazık etmezsin diye düşündüm. Yani hani yırtarsın,katlarsın... "

İçimizdeki seslerin okunabilme ihtimali mi vardı acaba?

"Bende düşündümki..."

"Sende düşündünki?"

Ne diyecek olduğunu düşünmemişti Aslında Defne ya da nasıl ifade edeceğini ama artik çekinme gereği duyması saçmaydi sonuç olarak arkadaş sayılırlardı.

"Böyle zamanlarda hep elimde oyanalanacak bir şey olsa iyi oluyordu."

"Nasıl zamanlarda?"

"Böyle işte,bilemiyorum. Lütfen nasıl bilmiyorsun diye diretme çünkü sahiden bilmiyorum. "

İkisi birden güldüler bu söze.
Levent fazlası ile anlayışli bir adamdı ve nerede duracağını iyi bilirdi.(her ne kadar uyuz etmek isteyip başarsada..)

"Hiç düşündün mü peki?"
Dedi Levent kendi de düşünceli bir hal alıyormuş gibi bir hareket yaparak.

"Neyi?"
Tek düze bir soruydu bu Defne için fakat ne olduğunu da çok merak ediyordu.

"Bizi.. yani, tanışmamızın ardından açıkçası ben tekrardan beni görmek isteyeceğini hiç düşünmemiştim."

"Bende bunu düşünmemiştim tâki.. yani sen okula geldin ve ben o kahve kutularını okudum.. "

Levent,neredeyse unutacaktı bu anıyı hatırlatılması iyi oldu diye içinden geçirdi.

"İyiki yapmışım." Dedi hemen sonra.

İçinden "iyiki"diye cevap verdi Defne ve hemen karşılık vermek ister gibi gülümsedi.
Bu gece için son cevabıydı neredeyss bu Defne'nin.
Levent birazdan içerideki mutfağa gidip(Lobi kısmı böyleydi,kendin gidip istediğini hazırlayip içeri götürüyordun) elinde meyve tabakları ile döndüğünde Defne'nin kollarını koltuğun kenarına dayayıp başını yasladıği yerde uyuduğunu görecekti.

Ve bu,birlikte ilk uykuları olacaktı.

MÜMKÜNSE SONRA "Yasak Aşk"Όπου ζουν οι ιστορίες. Ανακάλυψε τώρα