Komutan bir anda alev alarak yanmaya başladı. Haykırarak Ryujin alevlerini söndürmeye çalışırken Ige diğer kolunu savurdu ve geri kalan tüm askerler saniyeler içinde yanarak havaya karıştı. Yutkunarak olup biteni izledim.

Cehennemin buz tutmuş alevleri.

Ryujin alevleri.

'Şu an kendinde değil. Sen de ölürsün.' diye fısıldadı Sora kulağıma doğru fakat onu duyabilecek durumda değildim. Ige gerçek bir Ryujin'e dönüşmüştü ve bunun suçlusu bendim.

Alevlerden hiç zarar görmemiş yerdeki kafalara baktım. Yavaş işleyen beynim daha yeni anlayabilmişti durumu. Yutkunarak bakışlarımı ölümcül alevleri kontrol eden kadına çevirdim.  Ige öğrenmişti. Anne babasının öldüğünü öğrenmişti. Daha kötüsü ise buna olabilecek en vahşi şekilde maruz kalmıştı. O öfkeli bir Ryujin değil, acı içindeki bir kız çocuğuydu. 

Kollarını iki yana açtı,Ige. Teni artık tamamen şeffaf olmuş, gece suyun üzerinde parlayan ay ışığı gibi ışıldıyordu. Alevler de gök mavisinden buz gibi bir maviye dönüşmüştü. Her yerde kaos hakimdi. Miranda'nın ve Norah'nın tüyler ürpertici çığlıkları duyuluyordu. Tüm askerler ve mutantlar bilinçsizce ona doğru ilerliyordu. Kimisi kendini teslim etmişti, kimisi ise karşı koymaya çalışıyordu. Boşuna bir çabaydı, işe yaramıyordu. Nasıl hissettiklerini biliyordum.

Boyun eğiyorlardı.

Karşılarındaki kişi Komutan Ige ya da Prenses Ige değildi, tüm Royd'ların kraliçesiydi.

Her birimizin içindeki Kayra'ya hükmediyordu. Kayra'yla bütünleşmiş bedenine çaresizce tapınıyorladı. Bunu biliyordum çünkü ben de hissedebiliyordum. Zihnimde, kalbimde, tüm hücrelerimde... Ona boyun eğmeliydim, bilincimin ve ruhumun sahibi oydu.

Askerler birer birer önünde diz çökmeye başladı. Başlarını ona doğru kaldırdılar. Kutsanmayı bekler gibi...

Ige ise bana doğru yaklaşmaya başladı. O adım attıkça zihnimin bir köşesinden  kontrolüm dışında bir güç yavaşça beni ele geçirmeye başlamıştı. Bir sis gibi düşüncelerimi ve görüşümü kapladı. Daha önce hiç tanık olmadığım bir dehşet ve hayranlık beni sarmalamıştı. Endişelerime ve korkuma ulaşamıyordum, hissedemiyordum. Orada olduklarını biliyordum fakat şu an karşımdaki kadından başka hiçbir şeyin önemi yoktu.

Çok güzeldi, ulaşılmazdı, hükmediciydi. Her şeyimle ona aittim. Ona dokunmak istiyordum, onunla bir olmak istiyordum. İnsan bedenime hapsolmuş Kayra çaresizce ona ulaşmak istiyordu, ait olduğu yere.

'Bana yalan söyledin...' Ona yalan söyledim. Söylemiş miydim gerçekten? Bir önemi yoktu. Öyle olmasını istiyorsa olurdu. 'Bana yalan söyledin, Valentine.'

Valentine... Bendim bu,öyle değil mi? Peki sesini duyduğum kimdi?

Ige... Kayra'nın büyüsüne öylesine kapılmıştım ki Ige'nin aslında kim olduğunu hatırlamakta güçlük çekiyordum. Konuşamıyordum. Ige'ye anlatamıyordum, dudaklarım söylemek istediklerimle titrese de bir şeyler konuşmama engel oluyordu. Zihnimi bulandıran güç şimdi de vücudumu ele geçirmişti.

'Bana neden yalan söyledin, Valentine?' diye fısıldadı hafifçe eğilerek. Ige'ye doğru uzanmak istedim. Tutup sarılmak, üzüntüsünü paylaşmak... Bana istediği her şeyi söylemeye hakkının olduğunu haykırmak istiyordum fakat kahrolası vücudum oynamıyordu. 'Neden?!' diye haykırdı son bir kez ve tüm görüşüm kayboldu.

Zihnimin daha önce hiç keşfetmediğim bir yerindeydim. Görüntüler, renkler ve sesler. Hepsi yabancıydı bana. Ya da belki de olması gerekenden çok daha tanıdık. Peki bu tanıdık yer nasıl olur da böylesine farklı hissettirebilirdi? Çok büyüktü etrafımdaki her şey. Bu kadar büyük ağaçları nerede görmüştüm? Deniz hep bu kadar sonsuz muydu?

SEKİZ- CEHENNEMİN KANATLARI (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin