Bölüm 57

225 42 1
                                    


Merdivenlerden aşağıya doğru inmeye başladık. Derinlere indikçe dışarıdan gelen sesler, yerini okyanustakine benzer ürpertici bir sakinliğe bırakıyordu. Daha az sayıda asker, çok daha fazla büyü gücü ve basınç vardı. Her bir asker buram buram toprak ve büyü kokuyordu. En az bin yaşında olduklarına bahse girebilirdim. Roydlardan sonra tanık olduğum en yaşlı üstün ırklar olabilirlerdi.

Çıkmaz bir koridorun sonunda geldik. Yanımdaki asker kabzasından işlemeli hançerini çıkardı ve bileğinde derin bir yarık açtı. Akan kanla duvara bir takım semboller çizdi. Duvardaki kan cızırdayarak havaya karışırken duvar titredi, ikiye ayrıldı. Duvarın arkasına geçtik. Üç asker kapıyı gözlüyordu. Biz içeri girdiğimizde beni yukarıdan aşağıya süzmekle yetindiler. İkisinin gözleri büyü ile parlıyordu. İç güdüsel olarak zihnine girmek istiyordum fakat bunun için ne doğru zaman ne de doğru yerdi. Burası ve buradaki askerler bilgim olmayan tek şeydi kaleyle ilgili. Komutanlar arasında Kral'a bu kadar yaklaşma izni olan tek kişi Valentine'di, onun da zihnine giremediğim için hep bir soru işaretiydi benim için.

Daha fazla merdiven inmeye başladık. Hava belirgin derecede soğumuştu. Artık topraktan çok su kokusu geliyordu burnuma. Kale okyanus yakınlarında olmasa da Kral'ın makamı o kadar derin ve uzaktaydı ki kaleye, bir şekilde okyanusa ulaşmıştık işte. Michael'ın yanındayken sık sık okyanusun derinliklerine dalıp Hannah ya da Alexis ile hayvanların sesini dinler, su altında antrenman yapardık. Orada gördüklerimi insanken görseydim muhtemelen suya bakınca bile korkudan ağlayıp kaçardım. Şimdi de o canlıların çıkardığı insan kulağının ötesindeki sesleri duyabiliyordum.

Biz yürürken başka iki asker daha sessizce bize katıldı. Gittikçe artan Kayra'nın kaynağına yaklaşmıştık. Silindir duvarın önünde durduk. Duvardaki bekçiler büyülerini kaldırdılar, üç asker kanlarıyla duvara bir öncekinden farklı bir şekil çizdi. Duvar bir sis gibi dağıldı ve ortadan kayboldu. Ve işte oradaydı.

Dünya üzerindeki üç Royd'dan biri, Ketsuhin Kralı.

Kör edici bir mavilikte parlıyordu. Kraliçe'nin gümüş ışıklarının aksine okyanusun kendisi kadar koyu ve derin bir maviydi.

Ve yaydığı Kayra enerjisi beni iliklerime kadar titretiyordu. Zihnim harekete geçmeye çalışıyor, gözlerim ihtiyaçla yanıyordu. Ona ihtiyacım vardı.

Ondan kurtulmam gerekiyordum.

Beni yavaşça tüketen bu çelişki kaslarımın saldırıya hazır bir şekilde gerilmesine neden olmuştu. Kral'a saldırmanın tüm ömrüm boyunca verebileceğim en aptalca karar olduğunu biliyordum fakat vücudumun tepkisine engel olamıyordum.

Ige Wisteria.

Onu duyabiliyordum. Hayır, daha çok bana ulaşan Kayrasını hissedebiliyorum. İnsanların dilini konuşmuyordu, Antony bana öğrettiği için minnettardım.

Beni anlayabiliyorsun.

Başımı sallayarak onayladığımda memnun bir enerji yayıldı etrafa.

Yaklaş...

Hoşlanmasam da dediği şeyi yaptım. Kral'a yaklaştıkça ondan yayılan Kayra duyularımı daha da hassaslaştırıyordu. Sakin olmalıydım.

Beni onurlandırdın.

Bu isteyerek yaptığım bir şey değildi fakat cevap vermek yerine sessizce bekledim. Bir asker elinde parlak kırmızı ipek kumaşa sarılı katanayla yaklaştı. Kılıcı bir dizinin üzerinde bana doğru uzattığında boş bakışlarımı ona diktim. Bu da ne demekti?

SEKİZ- CEHENNEMİN KANATLARI (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin