Bölüm 23

296 45 1
                                    


Delirmek üzereydim.

Çok az kalmıştı,kesinlikle delirecektim.

Kimsenin uğramadığı, tek kelime etmediği bu hücrede yalnızlıktan kafayı yiyecektim. O kendini beğenmiş prens bozuntusu gelip sözde beni kurtardıktan sonra parmaklıklarımın önünden fare bile geçmemişti. Yerin beş kat altında, güneş ışığı bile geçmeyen hücremde bir haftadan uzun süredir öylece bekliyordum bana ne yapacaklarını. Kirliydim,bitkindim, gergindim ve endişeliydim. Etrafımda olup biten tek hareket hücremin önünde ve her kata dağılmış olan askerlerin nöbet değişimi yapmalarıydı. Daha neyi bekliyorlardı?Öldürmeyeceklerinden emindim, işkence de yapmıyorlardı. Kimse gelip inceleme yapmıyordu ya da soru sormuyordu. Sonsuza kadar kafese mi kapatacaklardı beni?

Günlerdir oturduğum yerden kalkınca tüm kemiklerim gürültülü bir şekilde kütürdedi. Suratımın buruşmasına engel olamadım. Yaralarımın iyileşmesi için kendi büyü gücümü kullanmam bitkin düşmeme neden olmuştu. Toparlanabilmek için uykuya, dolayısıyla kana ihtiyacım vardı fakat burada elde edebileceğim en son şeydi bu. Güçlü olmamı göze alsalar bile kutsal krallarının kanından içme şerefine erişebilecek biri değildim sonuçta. Kaldı ki düşmanın elindeyken deliksiz uykuya dalmak başıma gelebilecek en kötü şeydi.

Belki de bunu bekliyorlardı. İyice güçten düşüp kan içmekten başka şansım kalmayıncaya kadar tutacaklardı beni burada. Aylar sürebilirdi bu. Ya da yıllar. O pislik herifin sabırla bekleyeceğinden emindim.

İki kat yukarıda bir hareketlilik oldu.

Birisi geliyordu. Nöbet değişimine daha iki gün vardı, onların haricinde de giriş izni yoktu zaten. Prens mi geliyordu acaba?

O değildi. Gelenin daha ritmik, daha sakin adımları vardı. Bir yere gider gibi değil de gezintiye çıkmış gibiydi ayak sesleri. Ayrıca konuşuyordu. Burada kimse birbiriyle konuşmazdı. Gittikçe netleşen ses tonundan gördüğü her askere selam verdiğini, arada bir neşeli kahkaha attığını duyabiliyordum. Bu da kimdi böyle? Neden aniden birini göndermişlerdi? Hızla yerime oturup bağdaş kurdum, gelenle yüzleşmeyi reddederek sırtımı parmaklıklara verdim.

"Sıkılmış görünüyorsun, Leo." diye seslendi kapımdaki askere neredeyse gülerek.

"Daha kötülerini gördüm, ufaklık." Şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırdım. Şaşırtıcı bir şekilde muhafızın da sesi yumuşaktı. Kumaşların hışırtısından parmaklıkların önüne oturduğunu anlaşılıyordu davetsiz misafirin. Üzerinde hiç silah yoktu, metalik hiçbir koku da ses de yoktu. Ayrıca etrafa yaydığı hava sesi kadar neşeliydi en az.

"Arkadaş olmayı deneseniz belki nöbetleriniz bir işkence olmaktan çıkar." Kısa süren bir sessizlik oldu. "Hadi ama bunak, eminim onun canı da en az seninki kadar sıkılıyordur. Öyle değil mi,Ige?" İrkilerek gözlerimi kırpıştırdım. Yıllardan beri ilk kez biri bana ismimle, içinde hiçbir ima ya da unvan olmadan sesleniyordu.Ona doğru dönmeyi reddederek duruşumu dikleştirdim. Ne tür bir oyun oynuyordu? İşkencecilerden sonra bu soytarıyı gönderip iki tatlı söze kanacağımı mı düşündüler? "Pek de arkadaş canlısı değilmiş, anlaşıldı." diye söylendi. Sonra tekrar muhafıza yöneltti dikkatini. "Hep böyle mi bu?"

"O bizim tutsağımız, Sora. Arkadaşımız değil."

"Evet evet, o bir Ryujin. Tehlikeli falan filan. Ezberledim bu lafları." Adama biraz daha yanaştı. "Söylemeye çalıştığım şey biraz terbiyeli davranışın kimseye zararı dokunmayacağı."

"Bunu senin söylüyor oluşun komik doğrusu." Güler gibi bir ses çıkardı Sora denen adam sonra derin bir iç çekip yerinde kıpırdandı.

"Zamanı geldi, Ige. Gitmemiz gerekiyor." Gerilsem de yerimden kıpırdamadım.Sohbet eder gibi konuşmaya devam etti. "Kaledekilerin yarısı derini yüzmek istiyor diğer yarısı da senden korkuyor. O yüzden buradan çıkmak biraz sorun, anlarsın ya. Fakat verilen emri duyunca hemen gönüllü oldum. Başından beri merak ediyordum seni zaten. Bu da bahane olmuş oldu." Sessizce oturmaya devam edince "Gitmeliyiz." diye hatırlattı tekrar. Benden hala yanıt çıkmayınca derin bir iç çekip ayaklandı. "Sen bilirsin. En azından elimden geleni yaptım." Bir adım atıp duraksadı. "Arkadaş olursak senin için onu saklayabilirim düşünmüştüm fakat görünen o ki gerek yokmuş. Talibi çok zaten, kılıcını kime versem aca-?" Kılıç kelimesini duyar duymaz hışımla ona dönüp parmaklıklara yapıştım.

SEKİZ- CEHENNEMİN KANATLARI (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin