28* İnatçı

Beginne am Anfang
                                    

"Satranç, birlikte oynadığın insanı tanımanı sağlar." dedi Bryant.

"Ama istemiyorsan..." tahtayı kapatıp canlı şekilde ayağa kalktı.

"Ne yapmak istersin?"

Chelsea bu soruya cevap bulamadığından olacak, dönüp odadaki diğer kıza baktı, bana.

"Arthur'la oynamak eğlenceli olurdu" dedim, aklıma ilk gelen şey buydu. Chelsea onaylar gibi başını yana eğdi, Bryant hole doğru kuvvetli bir ıslık çaldı. Az sonra Arthur sarkık dili ve salladığı kuyruğuyla karşımızdaydı.

"Gel oğlum" diyerek eğilip hemen ona itaat eden Arthur'un başındaki tüyleri elleriyle karıştırdı.

"Bugün iki güzel misafirimiz var, hoşgeldin dedin mi?"

Gerçekten anlaşıyor gibi onunla konuşması çok hoştu. Kim bilir, belki de anlaşıyorlardı. Bryant onunla ilgilenirken iri gözleri daha da büyüyor, kaşları neşeyle havaya kalkıyordu.

Arthur gözlerini odada dolaştırıp havayı şöyle bir kokladı ve doğruca koltuğuma yaklaştı. Orada hayretten ve tanık olduğum güzellikten bayılabilirdim.

"Seni çoktan tanımış bile Maite" dedi Bryant, ayağa kalkıp kollarını bağladı. O da benim kadar şaşırmış görünüyordu. Gülerek elimi Arthur'un alnına götürdüm ve yumuşacık tüylerini okşadım.

"Az önce kokumu aldığını söyleme sakın" dedim Bryant'a.

"Ben arabamdan indiğim an yanıma koşuyor"

Yaşayan, nefes alan, sıcacık ama insan olmayan bir şeyi seyretmek bile yeterince heyecan vericiyken onu okşamak dehşet verecek kadar güzel bir şeydi. Chelsea yanımıza gelip elini Arthur'un ensesine koydu.

"Birazcık şapşal görünmüyor mu? Ama çok tatlı olması bunu affettirebilir."

Chelsea'nin söylediğine güldüm, biraz tuhaf bir düşünce tarzı ve her gün duymadığım bir ifade biçimiydi. Abisi gibi onun da kafası farklı çalışıyordu, herkesten ve abisinden de. Birden aklına bir şey gelip yüzünü buruşturdu,

"Ah, her gün ihtiyaçlarıyla ilgilenmek çok zor değil mi? Ona hayatta bakamazdım, başımdaki iki canavara zor katlanıyorum."

Bryant'ın Chelsea'nin iki çocuğa bakıcılık yaptığından bahsettiğini hatırladım.

"Baktığın çocuklara canavar mı diyorsun Chelsea?" dedi ona.

Chelsea birkaç saniye gözlerini duvara dikip düşündü, kafasında bir şeyi tartıyor gibiydi. Sonunda hafifçe başını salladı,

"Yok canım, şaka yapıyordum. Onları çok seviyorum elbette. Fecî tatlılar."

Steve ile Madeleine herhâlde bu dünyadaki en sevdikleri yer olan bahçelerinde oturuyorlardı, içerisi bunaltıcı olmaya başlayınca dışarı çıktık. Chelsea ahşap masaya koşup oturdu, Bryant ise yerdeki boş kabı görünce durup onu aldı ve bahçe musluğundan su doldurdu. Arthur hemen yanına geldi, daha kabı yere bırakmadan içmeye başlamıştı.

Bryant duvara yaslanıp gülerek onu seyretti, ben de ellerimi elbisemin geniş ceplerine daldırdım.

"Festival yarın" dedim Bryant'a. Başını bana çevirince gerilmiş alnını gördüm.

"Sen de gidiyorsun" dedi, tahmin etmesi hiç zor değildi evet.

"Elbette, artık onu yakın takipten çıkaramam. Hem şüpheleneceği her şeyden uzak durmam gerekiyor"

Kısa bir süre dalgın bakışlarla durdu.

"Gerçekten senden hoşlanıyor mu?"

"Bunu hiç saklama gereği duymuyor"

KUM *[Tamamlandı]Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt