17- çekinirim de tutarım ellerini yine

4.2K 455 153
                                    

    Bölüm şarkısı medyada.

Keyifli okumalar.🌸

-

   Gece, kemiğe dayanan bir bıçak kadar keskin ve gamsızdı. Nereye gitmesi gerektiğini biliyordu. Hamleleri kendinden emin, vuruşları bir balerinin esnek kıvrımları kadar rahattı ve tam da o sıra gecenin tüm karanlığı devasa kalenin duvarlarını ikinci bir deri gibi sarmışken havaya karışan tüm hisler yoğunluğunu karanlık bir boyayla boyayıp gizliyor, yüzyıllardır daha birçoklarına şahit olmuş kederli taş duvarlar şimdi bu iki genci yaşlı gözleriyle takip ediyordu. Birçok sır görmüşlerdi. Birçok aşk. Birçok keder. Birçok kan. Onlar birbirlerinin üstüne dizilip bu koca taştan ağacı inşa ettiklerinden beri, her şeyi görüyorlardı. 

Her şeyi gören gören biri daha vardı ki, o da şimdi tıpkı gri taş yapıtlar gibi olduğu yere, onu hiç yalnız bırakmayan sallanan sandalyesine kök salmış, elinde bir süre önce varlığını unuttuğu ve  artık buz gibi olmuş siyah çayıyla otururken nefesini içeride tuttu. Heyecanlıydı. Her şeyi bilmesi bir yana, kendi yarattıklarını, çocuklarını bu şekilde görmek heyecanlı ve garip bir histi. En başında bu işe elini sürmeyeceğine dair kendisine saçma bir söz vermişti, evet saçmaydı ve bunu anlaması çok kısa sürmüştü çünkü o elini atmadığı sürece hiçbir şey olacağı yoktu ama evet, sözlere önem veren biri olarak şaşırtıcı bir şekilde kendine sağdık kalmayı başarabilmişti.Küçük bir köşeye çekilmiş, dizlerine ne zaman aldığını unuttuğu battaniyesini sermişti ve o andan itibaren sadece izliyordu. 

Yoongi'nin sözleri bir bıçaktan daha keskin şekilde kesmişti soğuk havayı. Önce duvarlara çarpmış sonra da Jungkook'un kulaklarını doldurmuştu. 

"Ne olursa olsun, ben seni hep kabul ederdim," demişti. Gözleri cam gibi parlıyor, gül pembesi dudakları ilk defa yorgunlukla titriyordu ve tüm o yüce ahşap asalar şahidi olsun, Jungkook siyah saçlı çocuğu ilk defa böylesine savunmasız görüyordu. Küçücüktü. Tüm o yıkıntıların arasında, üzeri başı toz içinde kalmış minik bir çocuktu. Bacaklarını kendine dolamış, içli içli nefes alırken güçlü durmaya çalışıyordu lakin titriyordu. Kısacık bir andı. Görüntü geldiği gibi kaybolmuş, Jungkook'un istemsizce diğerine uzattığı parmak uçları ona ulaşamadan kapıları üzerine kapanmıştı. 

"Yoongi," dedi, Jungkook. Ne demesi gerektiğini bilmiyordu. Kelimeler anlamsız şekillerde boğazına batıyor, yutkunmasını engelliyordu. Kalbi göğüs kafesini çiğniyor, damarları derisini yırtıp geçecekmiş, kalbi damarlarında atıyormuş gibi zonkluyordu."Ben," dedi, tekrar. Cümlelerini toparlamaya çalışıyordu ama çabası Yoongi'nin sesiyle parçalara bölündü.

"Sen," Yoongi, birkaç saniye önce cam gibi saydamlaşan gözlerini eski haline getirmişti ve dudakları düz bir çizgi halinde hareketsiz duruyordu. Az önce söylediği şeyi dipsiz bir kuyuya atıp üzerini kumla kapatmış gibi duygusuz görünüyordu şimdi. "Sen, hiçbir şeyi anlamıyorsun ve ben sana güvenemiyorum bile." 

"Güvenebilirsin," diye atıldı, Jungkook. Parmakları en başından beri istediği buymuş gibi diğerinin sıcak parmaklarını sıkıca kavramıştı. "Bana güvenebilirsin, Yoongi." Gözleri küçük bir çocuğunkilere eş değer beklenti ve umut kırıntılarıyla dolup taşıyordu. "Sana zarar verecek hiçbir şey yapmam ki ben, asla."

"Biliyorum," itiraf etti, Yoongi. Kafası eğikti ve öylesine sessiz söylemişti ki diğerinin duyup duymadığına emin olamadı. Duymaması daha iyi olurdu belki de ama şüphesi geldiği gibi yok oluverdi çünkü Jungkook, duymuştu. Parmakları, Yoongi'nin sözsüz iznini almışcasına daha da sıkılaşmış, diğerinin kar beyazı parmaklarını kendininkilerin arasına almıştı.

mirror of erised ϟ yoonkookWhere stories live. Discover now