16- kaçarım hep derinden gelen o sanrıya

3.7K 469 127
                                    



Önünde açık duran kitabına bakarken derin bir nefes alıp titrek bir tanesini dışarı verdi, Jungkook. Saat sabahın onuydu. Bitkibilim dersine gireli yaklaşık yirmi dakika ya da daha fazla olmuştu, kesinlikle bilmiyor ve umursamıyordu, hemen yanında oturan Taehyung, Bay Wildermoth'un söylediği şeyleri dikkatle dinliyor, anladığını belirten mırıltılar çıkartarak önündeki not defterine küçük notlar iliştiriyordu ve çok sevdiği Gryffindor aslanı aşkına, aptal bitki türleri zerre umurunda değildi. Bütün gece gözüne tek damla uyku girmemişti. Göz altları ben buradayım dercesine morarmış, teni sarımtırak bir renge bürünmüştü. Başı birazdan ağrıdan patlayacak ya da Jungkook bulduğu en yakın sert zemine kafa atarak kafasını patlatacaktı.

Düşünceler her yerdeydi. Hayır, öyle anlamlı, tane tane değillerdi. Karmaşık şekiller, anlamsız kelimeler, bir yığın kağıt parçası, Yoongi'nin kırılmış sesi, hepsi çığlık çığlığa etrafta koşuşturuyor, hücrelerine, etine çarpıp çarptıkları yerlere hiç geçmeyecek hasarlar bırakıyorlardı. Bütün gece, Yoongi onu o soğuk koridorda bırakıp gittikten hemen sonrasından itibaren tüm bu karmaşayla boğuşmak zorunda kalmıştı. Boğuluyordu.

Kızgın su ağzından içeri girip ciğerlerini parçalıyor, her bir kurtulma çabası daha da derinlere sürüklenmesiyle sonuçlanıyordu. Yapabildiği hiçbir şey yoktu. Boyun eğip kendini teslim etmekten başka.

Bu yüzden bugün kaçıncı olduğunu bilmediği derin bir nefesi ciğerlerine gönderdiğinde kendisine uyarıcı bakışlar atan Bay Wildermoth'u fark etmedi. Ders bittiği an kendini yorganının güvenli sularına bırakacak, kendini biraz daha az tükenmiş hissettiği ana kadar da oradan çıkmayacaktı. Dersleri kaçırmak umurunda değildi, sadece biraz yalnızlığa ihtiyacı vardı.

Taehyung, dirseğiyle hafifçe kaburgasını dürtükleyip dikkatini çekene kadar bakışlarını ne yazdığını bilmediği kitaptan ayırmadı. Bakıyordu bakmasına ama gördüğü hiçbir şey yoktu. " Şöyle içli içli nefes almayı kes. Birazdan dersten atılacaksın." Ses tonu kısık ama tehditkardı. " Ayrıca bu sayfayı geçeli bir asır oldu, çevir şunu."

Jungkook diğerinin kitabına bakıp kendisininkini düzeltirken dersten atılmanın fena bir fikir olmadığını fark etti. Yine de, bir kere dersten atılırsa bütün yıl boyunca Bay Wildermoth'un gazabından kurtulamazdı ve bu, zaten ağzına kadar dolu olan tabağına bir parça daha koymaktan farksızdı. Halbuki Jungkook doyalı uzun zaman oluyordu ve midesinde bir parçayı daha kaldıracak güç yoktu. Bu yüzden sırtını dikleştirip dersin geri kalan zamanı boyunca hiçte ilgisini çekmeyen ve hocanın ağzından çıktıktan beş saniye sonra unutacağını bildiği tüm o bitki türlerini dinlemeye çalıştı.

"Ben derse girmeyeceğim," dedi Jungkook. Baş ağrısına çokta lazımmış gibi birkaç ton daha yük yükleyen dersten çıkalı henüz iki dakika bile olmamıştı. Koridor bir dersten çıkıp diğeri için sınıf değiştiren tüm o öğrencilerle doluydu ve Taehyung'un kolundan geçirdiği koluyla savsak adımlar atıyordu. "Yatakhaneye gidiyorum."

Taehyung'un endişeli bakışları yüzünün her bir köşesinde dolanırken diğerinin çok soru sormamasını diledi. "Neden, hasta mı hissediyorsun?" Dedi, esmer olan. " Sabahtan beri kötü gözüküyorsun zaten. Gelmemi ister misin?" Jungkook, ikinci kez düşünmeden cevapladı. "Hayır, gerek yok. Uyuyacağım zaten, sen derse git."

Taehyung itiraz edecek gibi olsa da diğerinin kararlı bakışlarıyla sustu. Kafasıyla isteksizce onaylayıp bir sonraki ders için ayrılmış sınıfın önünde durduklarında, " Öğlen yemeğinde kontrol etmeye gelirim," dedi. Çocuğun endişesi Jungkook'u gülümsetirken diğerinden ayrıldı. Gülümsemesi gözlerine ulaşamayacak kadar keyiften yoksundu. "Endişelenme, Taehyung. İyi dersler."

mirror of erised ϟ yoonkookWhere stories live. Discover now