'Bir üstün ırk için bile ilk seferinde büyüleyici olabiliyor.'

'Haklısınız.' Saçlarındaki suyu sıktı. 'İzninizle bir şey sorabilir miyim?'

'Nedir?'

'Avustralya'ya Prenses Ige için gidiyoruz, öyle değil mi?' Bir şey demeden ona baktım sadece. Askerler verdiğim emirleri sorgulamazlardı. Sadece söylediğim şeyleri yaparlardı. O yüzden Avustralya üzerinden gideceğimizi söylediğimden koşulsuzca kabul etmişlerdi. Fakat birileri bu konu üzerine kafa yormuştu sanırım.

'Sen ne düşünüyorsun asker?'

'Öyle olduğuna inanıyorum. Diğerlerinin bu konu hakkında pek bir fikri yok gibi gerçi.' Şaşırmamıştım.

'Görevimiz dışına çıktığımız için endişeli misin?'

'Hayır.' Tereddütsüzce reddetmesi kaşlarımın kalkmasına neden olmuştu.

'Bunun bana koşulsuzca inanmandan kaynaklandığını düşünmüyorum.'

'Dürüst bir insan olmamı mı istersiniz yoksa iyi bir asker mi?' Gülmekten kendimi alamadım. Bu çocuk doğruyu söylemezken bile yeterince dürüsttü zaten.

'Şu ana kadar asker halini gördüm. Bana farklı bir şey göstermeni tercih ederim.'

'Prenses Ige bizim için bir öğretmenden çok daha fazlası.' diye başladı çenesinin kaldırırken. Ige hakkında konuşurken bile ses tonu değişmişti. 'Bizler kalenin bir avuç işe yaramazlarıydık, dışlanmışları, sonu belli olmayanlarıydık. Prenses Ige hiç kimse,hatta kendimiz bile inanmıyorken bize inandı. Hem yetenek hem de karakter olarak şu an olduğumuz kişi olmamızı sağladı. O yüzden Prenses Ige için fazladan birkaç gün daha seyahat etmek hiçbir şey değil bizim için.'

'Ige her birinizin yetenekli olduğunu, tek ihtiyacınızın biraz iteleme olduğunu düşünüyordu.' dedim fakat yüzüne hüzünlü bir gülümseme yayıldı.

'Prenses Ige bize eğitilecek bir askerden çok yaramaz çocuklarıymışız gibi davrandı. Bizi gözünde fazla büyütüyor.' Bu konuda diyecek bir şeyim yoktu, haklıydı. En ufak bir durumda onları savunmaya geçiyordu. İlk başta bunun gururundan kaynaklandığını sanmıştım fakat gururdan çok daha fazlası vardı gözlerinde onlara bakarken.

'Belki de. Fakat bu, Ige'nin sizi yarattığı anlamına gelmiyor. Şu anki halinize gelmenizde onun olduğu kadar kendi payınız da var.'

'Bunun farkındayız elbette. Sayesinde kendimize inanmayı da öğrendik. Sadece...' Bir süre kaşlarını çatıp düşündükten sonra vazgeçer gibi saçlarını karıştırdı. 'Geçmişteki davranışlarından dolayı utanç duyan fakat aynı zamanda minnet dolu bir çocuk gibi hissediyorum.'

'Ige sizin düşüncelerinizin farkında, merak etmeyin.' dedim kolunu sıvazlayarak. Yüzü mutluluktan hafifçe kızardı. Hala çok genç ve saftı ama olgunlaşmıştı. Bu iyi bir gelişmeydi.

Çok oyalanmadan yolculuğumuza devam ettik. Düşündüğümden daha kısa sürede varmıştık Avustralya'ya. Uranüs ile oldukça hızlı hareket etmiştik, kolay uyum sağlıyordu. Bir dahaki görevlerde yanıma almak isteyeceğim bir askerdi.

Toprak sıcaktı. Güneş geldiğim yerin aksine tüm kuvvetiyle ısıtıyordu havayı. Öyle ki, sudan çıkıp temiz kıyafetler alacağımız yere gelene kadar üzerimizdekilerin yarısı kurumuştu. Yine de deniz ve tuz kokuyordu tabi ki. Bir otele girip bize takım elbise göndermelerini söyledim. Ige'yi gözlerken yıllar boyunca kullandığım bir oteldi burası, dünyanın dört bir yerinde şubesi olması işimizi kolaylaştırıyordu. Hem düzenimizi bildikleri için çok soru sormuyorlar hem de işlerimiz kolayca halloluyordu. Buraya yatırım yapmakla doğru bir karar vermiştim.

SEKİZ- CEHENNEMİN KANATLARI (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now