Yerleşke.

4K 244 26
                                    

Son durağa yaklaşmıştık yani amcamın evine az kaldı demekti buda. Buraya taşınma konusundan nefret ediyorum. Resmen buraya taşınmaya zorunda bırakılmıştım nedeni ise çok saçmaydı; Yurttan atılmak.

Yani ne diye atıldığımı da anlayamamıştım. Yurt binasının duvarına yazılan argo sözcüklerle benim ne alakam olabilirdi ki? Kilometrelerce yolu sırf bir iftira yüzünden mi geldim? Kendi başıma ev tutmaya kalksam amcam tarafından hemen durduruluyorum zaten neymiş kendi başına bir evi geçindiremezsin yok o yok bu. Kaç yaşına geldim, bütün hayatım yurtlarda kalmakla geçti, bir yurttan öbür bir yurda. Böyle yaşayan bir insana bunlar söylenir mi bilemedim yani. Ben böyle saçma düşüncelere kapılmışken otobüsten gelen –Fıss- sesiyle geldiğimizi anladım tabi gözlerimi açıp yerimden kalkmam gerekti, insan on yedi saat oturunca ayakları uyuşuyor kalkamıyor.

Hava birde sıcak olduğundan kotum nemlenmişti en sevmediğim şeydi o ıslaklık hissi. Kendimi koltuktan kaldırmamla sürüklenerek kalabalıkla birlikte aşağı inmem bir olmuştu, teyzenin beni iterek valizini alma çabasını da olağan dışı bir çabaydı. Neyse sonunda o iğrenç otogardan çıkmayı başarmıştım. Güneşin tam tepede olması benim işimi kolaylaştırmamıştı.

Güneş alerjisi, yazları beni eve kapatan hareketlerimi kısıtlayan sürekli dondurma yeme isteğimi getiren bir hastalık benim için. Tamamen geçmesi için yapabileceğim bir şey yoktu sadece kaşıntıları hafiflete biliyordum oda bolca güneş kremi sürmekten geçiyordu. O yüzden bütün yaz yatağımda yatıp film izlemek ve geceleri dışarı çıkmak benim için ideal bir yaşantı biçimiydi. Amcamı ararken saçma sapan yolda geri ileri yürüdüğümü fark etmemişim ki amcamın sesiyle kendime geldim

'Ne yapıyorsun güneş güzeli yolda bir o yana bir bu yana neden dönüyorsun çok düşünceli gördüm seni.'

'Ne demezsin Mark, yine dalmışım gidelim zaten geciktin.'

Aramızda gecen saçma konuşmadan sonra valizimi bagaja yerleştirdim ve de güneş kremi almak için içini açtım ama gördüğüm tek şey sadece kitaplarımdı kıyafetlerimin nerde olduğu tartışılırdı. Aslında bunun için birkaç tane teorim var;

Teori 1: Çalınmışlardı.

Teori 2: Otobüste araya kaynamaya çalışan teyzeye izin vermediğim için büyülü güçleriyle bütün çamaşırlarımı yakarak yok etmişti.

Bu teorileri kendime saklamaya karar verdim ve amcama dönüp kıyafetlerimin çalındığını söylemekle yetindim. Bu geceyi atlattıktan sonra yarın alışverişe gitmenin mantıklı olacağını söyledi bende itiraz edemezdim, sonuçta bu sıcakta gideceğime yarın aksama doğru çıkmayı yeğlerdim. Eve vardığımızda uyumak için umutlanmıştım, kapıdan girdiğim anda umutlarımın yerini öpücükler almıştı. Boğulmakla yüz yüze gelmiştim ardından büyük kuzen Debynin bakışlarına maruz kalmıştım. (Büyük dediğim; kendisi gerçekten büyüktür ailemden kuzenlerimden ölen bütün akrabalarımdan daha fazla sağlıklıdır dünyaya kazık diktiğini söyleye bilirim). İçlerinden en sevdiğim küçük kuzenim Keth, bir kız bu kadar mı uçuk biri olabilir. Onu en son ana sınıfı gösterisinden hatırlıyorum. O zaman bende yeni liseye başlamıştım dört sene geçmiş üzerinden. Neyse işte gösterisinde hareketleri unuttuğu için her kesin ortasında saçma sapan hareketler yapıp bütün salonu gülme krizine sokmuştu. O zamandan beri ne içten güle bilmiştim nede gerçekten mutlu olabilmiştim. Lise hayatım cidden bok gibiydi, insanların hiç biri göründüğü gibi değildi hiç kimse gerçekten arkadaşım olamamıştı okula gidip gelirdim derslerimde o kadar iyi sayılmazdı ne yalan söyleyeyim oyun oynamak varken ders yapmak insana sıkıcı geliyordu. Hayatınız cidden saçmaysa böyle değişikler iyi gelebilir. O yüzden şuanda o kadar umutsuz değildim. En azından sabahları uyuyup evde oyalanıp geceleri bu garip mahalleyi keşfe çıkacaktım. Yaz bittiğinde iste buradaki üniversite de eğitimime başlayacaktım. Şimdi güzelce uyumam için odam hazırlanmıştı bahçe katında havuzu gören bir odaydı şık denemezdi sade hiç değildi, bir kere yengem sade bir kadın değildi, odaya girdiğimde yanımda küçük bir koltuk kalıyordu üzerinde ise bütün aile üyelerinin bulunduğu koca bir tablo vardı. Çok eski bir tabloya benziyordu ben veya kuzenlerim yoktu, odada yürümeye devam edince Deby'nin benim için bir resim köşesi yaptığını fark ettim, kuru boyalar guajlar, su bazlı boyalar paletler ve çeşit çeşit resim kağıtları. Beni düşündüğü için çok sevinmiştim ama beş parasız olduğum için ona şuan bir hediye alamayacaktım, kafamı çevirdiğimde çalışma masası gözüme çarpmıştı üzerinde bir vazo ve içinde de kırmızı laleler vardı. Halbuki ben çiçekleri hiç sevmezdim. Çiçekler güzel şeylerdir ama benim için toprakta yetişen bir ottan farkları yoktu romantiklik olsun diye de kırmızı gül alırlar onu bile anlamam anacım ben. Vazoyu alıp odadan çıktım ve de evin hizmetlisine verdim iyi bir teyzeye benziyordu ama bana biraz korkarak bakmıştı sanki.. İnsanların bana olan bakışlarına alışkındım. Beni ilk başta kör zannedenler bile oluyordu ama gözlerimin rengi sadece öyleydi cam gibiydi sanki ölü gözleri gibi. İnsanların bakışlarından rahatsız olduğum için siyah lens takıyordum o zaman gözlerim normal bir renk alıyordu. Lenslerimi eve gelince çıkardığım için korkmuş olmalı oda diye düşündüm üzülmüştüm biraz ama alışıktım, odama koşarak girdikten sonra yatağa atladım. Ardından yorganın içine girdim, yatağa girince hafif bir soğukluk bedenimi sardı ve beni uykunun kollarına bıraktı.

Uyandığım da akşam on sularında idi. Salona geçtiğimde beş kişinin bana mal gibi sırıtmasıyla karşılaştım hani daha saçlarımı taramadım lenslerimi takmadım bir şeye de benzemiyorum yani o kadar komik bakıp gülüyorlardı ki dayanamadım bende gülümsedim ardından yengem dayanamayarak konuştu,

'Ysabel, canım yemeği yedik biz seni uyandırmak istemedik Anabel'e söyle o koyar senin yemeğini. Ah bu arada odanı beğendin değil mi? senin için deby le hazırladık.'

'Ah teşekkürler yenge odamı çok beğendim, resim malzemeleri içinde çok teşekkür ederim, ben yemeğimi dışarda yiyeceğim birazda gezmiş olurum.'

Dışarı çıkma izini de aldıktan sonra, bu mahalleyi tanıma zamanı, çok yaşlı insanlar görmüştüm sabahleyin büyük bir ihtimalle dışarda rahatça dolana bilecektim. Dışarıda sıcak havanın etkisi hala sürüyor sıcak, dalgalar halinde yayılıyordu. Genelde dışarı geceleyin çıkıyorsam lens takmamaya özen gösteririm geceleri yalnız bir kızsanız insanlar son derece korkunç olabiliyorlar. Gözlerimle yolu biraz taradıktan sonra gezgin bir sandviççi gördüm ve lezzetli olduklarını düşünerek elimi cebime soktum ardından kontrol etmek istercesine karıştırdım, para durumum normal sayılırdı şuan için o yüzden kendime orta boy bir sandviç aldım.

Sokak cidden bomboştu düşündüğüm gibi, biraz ilerledikten sonra açık bir kafe gördüm üzerinde bayan eleman aranır yazıyordu yazıyı birkaç kere daha okuduktan sonra. Hayalimdeki iş olduğunu düşündüm evet evet hayalimdeki iş. Ve birden sandviçi ayı gibi ağzıma tıktım bir yandan çiğniyor bir yandan da yürüyordum, dükkana girmemle herkesin bana dönmesi bir olmuştu galiba biraz hayvan gibi girmiştim birazda 'iş varmış gördüm girdim bana iş verin 'der gibiydi. Toparlanmaya çalıştım, ağır adımlarla kasanın başında yürüdüm, kasada oturan ve dergi okuyan sevimli bir kız vardı sevimli demek doğru olmazdı, kırmızı saçları ve yeşil gözleriyle inanılmaz derece çekici görünüyordu ona iş ilanı için nereyle görüşmem gerektiğini sordum bana tezgahın arkasında olan bir oda gösterdi tezgahın öbür tarafı peki, diye düşündüm geçmek vardı ah yanda kapısı vardı ne kadar mutlu olmuştum anlatamam, ardından yavaşça odaya ilerledim odanın kapısını çaldığımda ise gir sesi filan duyamadım bende çaldım dalayım bari diye düşünerek kapıya asıldığımda arkadan bir öksürme sesi geldi, ses biraz yaşlı birine aitti önüme döndüğümde ne baktın dermiş gibi bakan yaşlı pala bıyıklı bir amca vardı

'Ah ben iş ilanı için gelmiştim kapıyı çaldım ama ses gelmeyince gireyim demiştim.'

Kahkaha attı, adamın resmen göbeği sallandı çok tatlı bir şeydi. Kafama bir şapka takarak;

'İş senin her gece sekizden gece yarısı iki ye kadar buradasın, garson olacaksın önlüklerini yarın alırsın bu akşam başlamanı istemiyorum yenisin galiba buralarda biraz gez, yerleşkemizi tanı.'

Dedi koca göbekli patron.

Ve beni dışarıya doğru ittirdi galiba burayı seve bilirdim, yan taraftaki sokaktan –heyo- -bastır- gibi sesler yankılanıyordu meraklı biri olduğumdan değil tabi sadece baksam ne olur düşüncesiyle sokağa girdim ve yürümeye başladım. Sokak resmen çöplerden ve karton kutularından oluşuyordu, kedi sesleri de cabasıydı, yanda gördüğüm bina ise sanki bir barın arka kısmını anımsatıyordu bana, sesler yürüdükçe netleşiyordu sokağın sonuna kadar yürümüştüm düşündüğüm gibi barın arka kapısı ama duyduğum sesler buradan gelmiyordu yan sokaktan gelmeye başlamıştı. Şimdide koca düz bir duvar vardı önümde, duvarın dibinde ise bir çöp kutusu vardı. Kutunun üstüne çıkıp ardından ne olduğunu anlamaya çalışıyordum daha demin dükkan da gördüğüm kız ortada durmuş dudağındaki kanı elinin tersiyle siliyordu, o kadar korkusuz gözüküyordu ki gözlerinin karşısındaki adamı korkuttuğuna emindim. Hareketleriyle duruşuyla bakışlarıyla, her şeyiyle o kadar korkusuz dövüşüyordu ki ama gözlerine baktığımda yanlış olan bir şeyler hissetmeme neden olmuştu rüyalarımda ki kadar huzurluydum ama bu kavganın içinde yanlış bir şey vardı işte. Bunu anlamak için vücudumu biraz daha öne çıkardım sonra ise ayağıma yumuşak ve tüylü bir şey dolandı ardından kendimi çığlıklar eşliğinde yerde buldum bir kerede sakarlık yapmasam ölürüm herhalde diye düşünürken herkesin bana 'sen kimsin burada ne işin var' diyen bakışlarıyla karşılaştım. Bende düşe düşe tam kavganın ortasına düşmüşüm. Kızıl saçlı olan kız yumruğunu adama doğru savururken beni fark etti ve yumruğu havada kaldı; ah hissettiğim kötü şey neydi buldum aslında saçma gelebilir ama bir şekilde hissediyordum kıza kötü bir şey olacaktı. Hislerim bir kerede yanıltacak mıydı beni? Bakışlarım karşıdaki adama sabitlenmişti,

Elindeki silahta neydi öyle?

Neden bu kadar soğuk hissediyorum yine hava sıcaklamış mıydı? Yoksa korkmuş muydum?

Buzdan Doğan(Yenileniyor.)Where stories live. Discover now