Dehşetle ona baktım. "Ne yapıyorsun?" Dedim korkudan titreyerek. Kanın bütün damarlarımı terk ettiğini hissedebiliyordum.

Elinden kurtulmak için çırpındım, ama başarılı olamıyor, onu itmeye çalışmaktan daha ileri gidemiyordum.

Bunu gerçekten yapar mıydı, o sigarayı boynuma bastırır mıydı?
Serseri kişiliğini göz önünde bulundurursak bunu yapması an meselesiydi.

Korkum git gide artarken, sesli bir şekilde yutkundum. Bedenim titremeye başlamış, kalbim göğüs kafesimden fırlarcasına çarpıyor, nefes alışverişlerim hiç olmadığı kadar hızlanmıştı, içim bastırılmayan bir korku ile dolup dolup taşmıştı.
Ve ben ciddi anlamda ilk defa Ateş'ten korkmaya başlamıştım.

"Lütfen yapma," diyerek yalvarırcasına fısıldadım. "Bırak beni."

Kaşlarını çatarak, sanki ne yaptığını yeni fark etmiş gibi beni inceleyerek hızla beni bıraktı. Gözlerini benden kaçırmadan bir iki adım geriledi. Yüzü garip, çözemediğim bir ifadeyle gölgelendi. Ben kaskatı kesilmiş bir vaziyette nefret dolu gözlerle ona baktım.

Ondan nefret ediyordum.

Ondan kesinlikle nefret ediyordum.

Ateş elindeki sigarayı bir hışımla yere atıp ayağıyla ezdi. Sonra yine bana döndü. Yüzü bu kez ifadesiz, bakışları donuktu. İki elini birden saçlarından geçirdi. Sıkıntılı bir şekilde nefes alıp "Bu konuşmayı bir daha yapmayacağım. Bana karışma, bana bulaşma, ben sinirliyken konuşma. Zararlı çıkarsın ... benim sınırım yoktur, anlıyor musun? Acısını çıkarırım . Ben karanlığım, aydınlığı sevmem, bana diklenenlere tahammül etmem. Bana bulaşma bir daha seni uyarıyorum . Karanlığımda boğulursun, yok eğer kulak asmayıp karanlığı tercih edersen bu bir labirent oyunudur ne çıkışı var nede kestirebileceğin yolu " aniden durdu ve kulağıma doğru fısıldadı. "Kendini çıkmazı olmayan bir oyunda görmek istemiyorsan geri adım at!"

Söylediklerini duyunca nutkum tutuldu. Donup kalmış bir şekilde Ateş'in öfkeli yüzüne bakmaya devam ediyordum. Hareket etmeye dahi cesaretim yoktu. Nefes almaya dahi korkuyordum. Ama artık geri adım atamazdım. Çünkü ondan korktuğumu düşünecek ve belki de ileride acı çektirip hastalıklı bir zevk alacaktı.

"Kes şunu," diye bağırdım.

Yüzünde korkunç şekilde ki alaycı ifadesi karanlık ile bütünleşti ve eğlenir gibi görünen durumdan taviz vermeden göz temasımızı korudu.

"Lafını geri al lan!" Diye kükredi. Sözleri o kadar sert ve ürkünç iken, ses tonu bunun aksine tamamen alay dolu ve göz boyayıcı bir tondaydı. Ardından ellerini saçlarından geçirdi. Delirmiş gibi davranıyordu, belki de delirmişti. Arkamdan bir iki ses daha geldi Ateş yine sinirini çıkarmak için bir şeyler deviriyordu. Yüzümü ona çevirdiğimde aniden göz göze geldik. Gerçekten ondan korkmaya başlamıştım.

"Aptal, aptal, aptal !" Diye bağırdı.
Üstüme doğru gelirken bakışları hala ürkütücü şekilde karanlık karanlık saniyede buz kütlesine çevirebilecek kadar soğuktu. "Senin derdin ne? Senin derdin ne lan ? "

Cevap vermedim zaten öyle öfkeliydi ki cevap verecek olsam da cesaret edemediğimden susmayı tercih ettim.

"Ölmek mi istiyorsun" diye bağırdı. "Konuş!" Deli gibi bağırıyordu. "Konuşsana!" Benim de sinirlerim tavan yapmıştı. Benimle böyle konuşması canımı yakıyordu.

"Rahat bırak beni" diye bağırdım. Buna karşılık olarak, sertçe kolumu tuttuğu gibi sıkmaya başladı "yürü" kolumu sıkmasıyla canımı o kadar acıtıyordu ki bir an çığlık atacağımı sandım. Beni sertçe çekmeye başlayınca kolumu kurtarmaya çalıştım.

ACIMASIZ  [ TAMAMLANDI ]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin