Bölüm 14

114 42 54
                                    

Egemen'den

Bunak hoca dersi anlatmaya devam ederken sınıfta onu dinleyen öğrenci sayısını görmezden geliyordu, işinden olmamak adına. Ders sıkıcıydı; normalde bile zor dinlenirken ilk derslerde dinlenmemesi oldukça normaldi. Ama dinleyen birkaç kişi de olsa vardı, inekler gibi. Önlerde oturanlardan biri hocanın yazdığı bir soruya kalmış çırpınıyordu. Kılçığı fark edemeyip atlamıştı ve şu anki durumu gülünçtü. Gözüm saate kaydı. Yalnızca birkaç dakika vardı ilk dersin bitmesine.

Kapının açılmasıyla gözlerim şüpheyle rotasını değiştirdi. Kaşlarım çatıldı. Onu baştan aşağı süzerken bunak konuştu. "Buyurun!"

"Hocam..."

Bunak hoca konuşmaya başladığında uslu kızı oynayıp sustu. "Yeni gelen öğrenci sensin. Değil mi? İpek Hanım bahsetmişti." dedi kibar olmaya çalışarak ve devam etti. "Kendini tanıt kızım."

İşte buna izin verecek kadar değildim. Çok bile koruduğum sessizliğimi bozdum ve ruhsuz ruhsuz diktim gözlerimi üzerine. O dudaklarını araladığında ona izin vermeyerek konuştum. "Tanımaya değer değil!"

Sınıftaki uğultu aniden kesilirken onun gözleri bana döndü. Gözlerine bakan herkes onun şu an olanları anlamadığına ikna olurdu. Gerçeklerse çok farklıydı; o yalnızca iyi bir oyuncuydu.

Dudaklarını araladı ve sessizce mırıldandı. "Anlamadım." Eminim ön sıralardaki inekler bile duymamıştı. Dudaklarını okumam gerekmişti. İfadesizce baktım yüzüne ama onun her bir zerresinden öfke taşıyordu benim aksime.

Bunak hoca 'Konuşacağım, saygı duruşuna geçin!' dercesine rahatsız edici bir sesle boğazını temizledi. Fahişenin gözleri ısrarla yüzümü sıvazlıyordu. Yüzünden birçok duygu geçiyordu ama her bir mimiği onun ne kadar iyi bir oyuncu olduğunu açıklıyordu. Asla bir açık vermiyordu. Bunak hoca konuşmaya başladığı anda daha ne dediği anlaşılmadan zil sesi doldurdu okulun içini. Ani sesle yerinden sıçradı ama gözleri hala gözlerimdeydi.

Sınıf bir bir boşalırken bunak hoca kızın yanında durup onu dürttü ve derste yapamadığı konuşmayı yapma çabasına girdi tekrar. Ama kızın onu dinlediği yoktu. Çatık kaşları ve anlam veremeyen gözleri benim yüzümü turluyordu hala. Hoca konuşmaya devam ederken gözlerinin dolmasına şahit oldum. Kaşlarım benim iznim olmadan hafifçe çatılırken sol gözünden bir damla düştü. Alelacele gözlerini kaçırdı ve koşarak uzaklaştı sınıftan.

Oyuncunun da bu kadar iyisiyle ilk defa karşılaşıyordum.

Gözlerimi yan sıradaki Tolga'ya çevirdim. Kaşları çatıktı ama yalnızca birkaç saniye sonra kalktı yerinden ve koluma dokundu kalkmam için. Kalktım yerimden ve sınıftaki birkaç sürtüğün iç çekmesini geri plana atarak büyük adımlar eşliğinde çıktım sınıftan. Koridorda dedikodu yapan kızlardan, sevgilisini dışarıya çıkarmak için ayırdığı parayı kaybetmiş üzgün çömezlere kadar birçok kişinin ilgi odağı değişirken, hiçbirinin bakışları cüretkar değildi.

Hepsi bir oyuncu kadar olamamış, acizlerdi.

Adımlarımı merdivenlere yönelttiğimde yanımda Tolga da hızlı adımlarla ilerliyordu. Merdivenler bittiğinde de hızımı kesmeden çıktım bahçeye. Arka bahçeye ilerledim ve her zamanki çardağa oturdum. Tolga da oturduğunda bir sigara çıkarıp dudaklarım arasına kıstırdım. Paketi ona uzattığımda itirazsız çekip aldı bir dal ve hem kendi sigarasını hem de benimkini yaktı. Derin bir nefes çektim içime ve kafamı geriye attım.

Bir bir düşündüm.

İlk önce şarkı söylediğim barda görmüştüm onu. Henüz deneme aşamasındayken işleri berbat etmek için gönderilmişti, muhtemelen babam tarafından. Hançer'le olan ilk konuşmamada da vardı, ilk sahne alışımda da. İşleri benim aleyhime çevirebilmek için sahneye çıkmış, dans etmiş, hatta belki de ondan yaşça büyük bir adamla yatmıştı. Sonra da hiçbir açıklamada bulunmadan terk etmişti mekanı ama yine de başaramamıştı. Her Çarşamba ve Cumartesi akşamları sahne almam konusunda anlaşmıştık, o gittikten birkaç saat sonra.

Uçurum KenarındaWhere stories live. Discover now