Bölüm 13

154 47 67
                                    

Merhabalar!

Yine beklettim, farkındayım. Özür dilerim. Okul başlayınca eskisi kadar çok ilgilenemiyorum.

Her neyse. İyi okumalar :)

Derin'den

Utanıyorum.

Utanıyorum ama yanaklarım kırmızı değil, birilerinden gözümü kaçırmıyorum, kekelemiyorum.

Utanıyorum çünkü küçücük bir çocuğun aklına sahip değilim.

Utanıyorum çünkü küçücük bir çocuğun dudaklarını aralayıp birden bire söylediği kelimelerde saklı bir kurtuluşum var.

Utanıyorum çünkü bir çocuktan daha saf, daha salağım.

Utanıyorum çünkü ilkokulda yaptıkları deneme sınavlarındaki gibi öğrendim hayatı. Üç yanlış bir doğruyu götürür... Hayır. Doğru olan bu değil, o profesyonel eğitimcilerin hazırladıkları sistemdeki gibi değil hayat. Hayat, o küçücük çocuğun daima sert bakan gözleri gözlerimdeyken dudaklarından çıkanlar gibi... 'Yanlışlar ölür ve bize doğruları getirir.'

Dün o çocuk beni susturacak kelimeleri sıraladığında dudaklarım aralanmamış, ona cevap verememiştim. Sanki bir güç beni oraya bağlamış gibi hareket edememiş, öylece yüzüne bakmıştım. Haklıydı. Burak benim için doğru değildi. Doğru olsaydı ölmezdi; ölmezdi ve bana aşık olduğunu bir aletten öğrenmezdim. Doğru olsaydı belki yine o uçurumun kenarına giderdi ama ben birkaç dakika daha erken uyanır, onun ölümünü engellerdim. Ya da birileri onun yokluğunu birkaç dakika önce fark ederdi. Belki de bıraktığı ses kaydı birkaç dakika önce bulunurdu. Ama olmadı. Hiçbiri olmadı. Çünkü Burak doğru insan değil, doğruyu getirecek insan; bunu ben değiştiremem ama yaşayacak olan benim ve benim buna inanmam her şeyi değiştirebilecek bir etken.

Sevmeliyim. Eğer Burak doğru insan değilse doğru insanı bulmalıyım ve onu sevmekten kaçamamalıyım. Ama aşk ve güven...

O çocuk parkından ayrıldıktan sonra bir telefon ve hat almış, babamı aramıştım. Sevgiyi öğreten adamı, sevmeyi öğreten adamı aramış ve ağlamıştım. O da beni öylece dinlemiş ve hiç sormamıştı ne olduğunu. Zaten biliyordu ki. Sadece ne zaman olacağını, ne zaman patlayacağımı, ne zaman ağlayacağımı kestiremiyordu. Vazgeçişimin onu hem üzdüğünü, hem sevindirdiğini, hem de rahatlattığının farkındaydım. Çünkü o da ağlamıştı.

Babama anlatmıştım uzun uzun. Artık sevmek istediğimi biliyordu. Ama korkuyordu yanlış kişiyi sevmemden. Bir kez daha yaralanırsam eğer, toparlanamayacağımın farkındaydı ve seversem mutlaka yaralanacağımı da biliyordu. O da annemi çok sevmişti çünkü, hem de ilk aşkından sonra oldukça güç bir şekilde. Ama annem onu acıtmış, aldatmıştı. Annem babamın sevgisini hak etmiyordu. Ama babam ona o sevgiyi vermekten yine de kaçınmıyor, ona sevgiyle bakıyordu. Bu haksızlıktı.

Babam gibi bir adamı sevmek istiyorum. Onun gibi sevebilen, onun gibi bakabilen, onun gibi gülebilen, onun gibi acıtmadan...

Burak gibi bir adamı sevmek istemiyordum. Onun gibi bencil birini sevmek en büyük korkum haline gelmişti. Bir kere dilim yanmıştı bencillerden; bir kez daha yapamaz, bir kez daha ateşe uzanamazdım.

Araba yavaşlarken düşüncelerimden sıyrılıp kafamı yan koltuktaki Toprak abiye çevirdim. Araba tamamen durduğunda kafasını bana çevirip gülümsedi ve elini kaldırıp burnuma hafifçe vurup okşadı. Yüzümü buruşturup kafamı geri kaçırdığımda gülümsemesi genişledi ve dudaklarını araladı.

"İlk okul gününe hazır mısınız küçük hanım?" dedi eğlenircesine çıkan sesiyle.

Kafamı dalga geçercesine salladım. "Ya! Ne demezsin? Nasıl hazırım, nasıl mutluyum, anlatamam!"

Uçurum KenarındaWhere stories live. Discover now