"Eee hazır mısın damat bey?" diyerek Alper'in yanına sırıtarak gelmiş, kravatını düzeltiyordu.

"Hakan, sen iyi misin?" dedi ona endişeli gözlerle bakan Alper. Kardeşindeki tuhaflığın sebebini çözmeye çalışıyordu. Günlerdir kendisi ile delicesine konuşmaya çalışmış fakat her defasında engellendiği için sinir küpü olarak dolaşan kardeşindeki bu değişim hiç de hayra alamet değildi.

"Hiç bu kadar iyi olmamıştım. Hadi bakalım gelin hanımı ve davetlileri bekletmeyelim, malum düğünümüz var." Derken onu sırtından doğru ittirerek kapıya yönlendirdi.

"Sen de bir haller var ya neyse, çıkar yakında kokusu."

"Çıkacak çıkacak. Sen hiç merak etme sevgili abicim!"

"Ne dedin sen?" Alper olduğu yerde durup kardeşinin gözlerine sorgulayan gözler ile bakmaya başladı.

"Günlerdir kaçmayıp da dinleseydin beni, şu an neyin içinde olduğunu öğrenirdin ama şu an," dedi ve saatine baktı. "Bunu açıklamak için vaktim yok. Kusura bakma abicim çok geç kaldın." Dedi ve onu dinlemeden abisinin seslenmelerini duymazdan gelerek salonda babasının yanına oturdu.

"Her şey tamam mı Hakan?"

"Merak etme baba, her şey tam istediğin gibi olacak."

"Peki ya deden?" derken babasının kalbinin bir rezilliği daha kaldırabileceğini düşünmüyordu. Korkuyordu.

"Merak etme dedemin her şeyden haberi var. Ve birileri için muhteşem bir final düşünüyor." Dedi pis pis sırıtırken gözleri Leyla'nın babasını buldu. Her şeyin başı olan ve tüm bu rezaletin tek sebebi olan adama düşmanca bakarken bunlardan haberi olmayan Vedat Bey tüm keyfi yerinde konuklarıyla ilgileniyordu. Müzik başladığında kapıda görünen Alper ve Leyla, gelin ve damat olmanın yanından bile geçmiyorlardı. İkisinin de suratı asık, ikisi de mutsuz, ikisi de ölüme gider gibi adımlayarak ilerliyorlardı, nikah masasına doğru zorlukla gidiyorlardı. Masaya geçtiklerinde nikâh memuru klasik sorusunu ilk önce Alper'e yönelttiğinde Alper boğuk bir ses ile evet demişti. Alkışlar tufan olup mekânı inletirken sıra Leyla'ya geldiğinde Leyla'nın gözleri önce Hakan'ı gördü. Bakışları ile onu onaylayan Hakan gerekli güveni ona vermiş olmalıydı ki ortamda beklenen evet cevabı yerine hayır yankılandığında çığlık atan ve şaşıran kalabalığın az önceki coşkusu saman alevi gibi sönmüş ve yerini bir anda fısıldalaşmalara bırakmıştı.

Leyla'nın babası bir hışımla yerinden kalkıp Leyla'nın üzerine yürüdüğünde eli havaya kalkmış ve yüzüne inmeye hazırlanıyordu ki elinin inmesini durduran öyle bir engel vardı ki o engel kimsenin tahmin edemeyeceği gibi Alper'in dedesiydi. Leyla gözlerini kapatmış, yıllardır alışkın olduğu darbeye kendini hazırlamışken Alper'in dedesinin "Lan deyyus! Sen bu yavrucağı ve annesini sahipsiz mi sandın?" Diyerek boşta kalan diğer eliyle yaşına başına bakmadan Vedat'ın suratına yumruğunu indirmişti.

Öğrendikleri karşısında hayretlere düşmüş ama bir o kadar da kendisine kızmıştı. Yıllardır bu durumu yaşlı bir kurt olarak fark edememiş olmasını büyük bir günah kabul etmiş ve şimdi de kefaretini ödeme vaktinin geldiğini anlamıştı. Her şeyden habersiz Vedat Bey onca insanın içinde yediği yumruk ile yere serilirken Leyla girdi bu defa araya... Herkesin içinde bembeyaz gelinlikler içinde gözyaşları içinde geçmişin acısını çıkarmak istiyordu babasından. Korkmuyordu artık hiçbir şeyden, ne kalmıştı ki kaybedeceği...

"Bana bak baba! Gelinlik içindeki tek evladına, biricik kızına bak! Beni ne hale soktuğuna bir bak. En güzel günüm olacak diye yıllarca hayal ettiğim ama şimdi benim için kefenden farksız olan üzerimdeki gelinliğe bak. Beni ne hale soktun baba? Bir onurum, bir gurum vardı elimde, onu da namusumu iki paralık ederek elimden aldın. Bir kızın çeyizi namusudur baba, sen benim çeyizimi çamurlara buladın, sonra da süsleyip püsleyip kendi emellerine alet etmek için kullandın. Hangi insan evladına namussuzluğu hak görür. Onu rezil ederek kendi imparatorluğunu yükseltmek isteyen biri tabiki, yani sen baba! Bak hala sana baba diyorum. Anneme ve bana tüm yaptıklarına rağmen hala sana baba diyorum. Yıllarca dövdün, şiddet uyguladın, istemediğim bir okula hayallerimi yok sayıp sırf Alper'e yamamak için gönderdin. Ama namusuma sürdüğün leke çok ağır geldi baba. Kimi sevdiğimi bile sormadan evleneceksin dedin ve beni hayattaki tek varlığım olan annemin canı ile tehdit ettin. Yapamazsın diyemedim baba, biliyorum yaparsın. Daha önce kaç defa şahit oldum, kaç defa annemin korku içindeki bedenini senin ölüm kokan ellerinin arasından aldım. Ama bunu yapamam baba. Ben sevmediğim biriyle sırf sen o kahrolası şirkette daha fazla söz sahibi ol diye evlenemem." Dedi. Omuzları çökmüştü, gözleri kimseyi görür bir halde değildi.
Vedat Bey duyduklarının gerçekliği sonucu olarak yaptıklarının ortaya çıkmasının utancını derinden yaşıyor, başını eğdiği yerden yukarıya kaldırıp tek kelam edemiyordu.

Alper, şaşkın bir halde olanları dinlerken Vedat Bey'in tüm bunları yapmış olmasına, öz evladını tehdit ve şantajla bu yola sokmasına inanamıyordu. Hep Leyla'yı suçlamıştı. Hep kötü biri olduğunu düşünmüştü. Alper de önyargılarının kurbanı olmuş karşısında gözleri ile kendisinden medet uman kızın beklentilerini fark edememişti. Bazen hiçbir şey göründüğü gibi olmuyordu. Görünenin ötesinde gizlenen ve ortaya çıkması gereken bir sürü şey vardı. Leyla'nın durumu da bundan farksızdı. Görünürde Leyla suçluyken aslında onu buna mecbur eden öz be öz babasıydı. Yıllarca şiddet ve işkence uygulanan, annesinin canı için namusuna bile laf edilmesine sessiz kalan, hayallerinden, hayatından vazgeçen bir kızdı Leyla. Umursamaz davranışlarının altında, babasından korkan yaralı küçücük bir kız çocuğu vardı. Annesinin canını babasının ölüm kokan ellerinden çocuk haliyle çekip alan küçük bir kız çocuğuydu o.

Ağlıyordu Leyla, gözlerinden akıp giden her bir damla yaş, yaşayamadığı çocukluğuna, kendisine kol kanat geren insanlara yaşattıklarına ve belki de sevme ihtimalini kaçırdığı Kaan'aydı. Fısıltılar yükselirken Vedat'ın gözlerinin görüş alanına rugan ayakkabı giyen kişiler girdi. Vedat Bey o anda bir gerçeğin daha farkına vardı. Yaptıklarının, yıllarca karısına ve kızına yaşattıklarının elbet bir bedeli olacaktı.

Gözleriyle yüzüne bakmaya utandığı ama bakmak zorunda hissettiği, yıllardır aynı yastığa baş koysa da ona en büyük acıları yaşattığı eşine baktığında onun gözlerindeki acıyı da gördü. Polis memurları yerde oturup kalmış gözleri karısında olan Vedat'ın kollarından tutup onu sürükleyerek götürürken Alper'in dedesinin sesi duyuldu. "Artık onlara dokunamayacaksın. Sen onlar için artık bittin!" Diyerek içini ferahlatırken bir kolunun altına Leyla'yı, diğerinin altına Leyla'nın annesini aldı. O hayatta olduğu sürece bir daha bu iki yaralı yavrucakların yanına bile yaklaşamayacaktı.

Leyla hıçkırıkları arasında "Affedin beni, yalvarırım affedin. Alper suçsuzdu her şeyi babam planladı. Ben, ben buna mecburdum." Dedi.

Hakan gerçeklerin ortaya çıkmasının rahatlığı ile abisine dönüp ona göz kırptığında Alper, kokusunun çıkacağını düşündüğü şeyin böyle bir şey olmasını hiç ama hiç beklemiyordu. Duyduklarının sarsıcı gerçekliğini idrak etmeye çalışırken salonun giriş kapısının ardında bulunan alevler içinde yanan bir yürek, ettiği sözlerin ve yaptıklarının altında eziliyordu. Gözyaşları sel olup akarken sıktırmış olduğu yumruğuna dişlerini geçiriyor, canını olabildiğince acıtmaya çalışıyordu, ancak tarif edilemez acısını dindirmesi imkansızdı...

AHÜZAR #TAMAMLANDI#Where stories live. Discover now