20.BÖLÜM

8.3K 540 7
                                    

Geçmiş Zaman 31 Aralık 2011 saat 23.50- 1 Ocak 2012 saat 00.00

Bembeyaz kar, saf, masum ve bir o kadar da soğuktu. Özüm, Alper'in çekiştirmeleri arasında konağın camekân olan restoranın bahçesine doğru çıkarıldığında ne diyeceğini bilmiyordu. Başına geleceklerden habersiz, yağan karın etkisiyle bastığı yerlerin buzlanması sebebiyle kayıp düşmemek için zorlanıyordu. Bahçenin tam ortasına Alper tarafından sürüklenip bırakıldığında anlamaz gözlerle yerinde bir saniye bile duramayan adama baktı.

"Alper, neler oluyor, neden çıktık bu soğukta dışarıya? Hem çok üşüyorum ben." Derken iki elini de bedenine sarıp üzerindeki elbiseden içine işleyen soğuğu bir nebze de olsa engellemeye çalıştı. Alper, yağan karın da etkisi ile üşümekte olan kıza baktı. Gözlerini kamaştıran, beyazlar içinde ışıldayan sevdiği kadını iki eliyle omuzlarından tutup gözlerinin içine bin bir umut ve beklenti ile baktı.

"Özüm, canımın özü, nefesim, üşüme." Derken ellerini omuzlarında gezdiriyor onun ısınmasına yardım ediyordu.

"Alper." Dedi Özüm, içi şimdi soğuktan üşümüyor alev alev yanıyordu. Aşk öyle bir histi ki bir dokunuşta insanı yerle bir eden bir cehennem ateşinde yakmaya gücü yetiyordu.

"Özüm." Dedi parmaklarını müptelası olmaya hevesli dudaklarına değdirirken onu susturmaya çalıştı. "Artık konuşmamıza kaldığımız yerden devam edebiliriz." Dedi gözleri ışıldarken, yüreği coşku içinde çırpınıyor, nefesini düzenlemekte zorluk çekiyordu. "Belki çok ani oldu diyeceksin, belki de zamansız diyeceksin ama benim kaybedecek zamanım yok artık Özüm. Yokluğunun bende açtığı derin yaranın tedavisi ancak seninle mümkün. Sensizlik bana yaramıyor. Bugün buraya geldik çünkü sen yıllar önce bu evde tam da bu anlarda dünyaya geldin. Yıllar önce nefes almaya tam da burada başladın. Özüm, canımın nefesi, kalbimin en güzel ritmi, adının geçtiği an tarif edemediğim hislerle yüreğimin dolduğu tek ve bir o kadar özel kadınım. Tam şuramdasın canımın özü." Derken sağ elini kendi kalbinin üzerine koydu. Sol elini alıp Özüm'ün kalbinin üzerine yerleştirip " Ben de işte tam şuranda olmak istiyorum. Sonsuza kadar da orada kalmak istiyorum. Atışının ritminde, gizli tınısında sonsuzluğu yaşamak, aşkınla yaşlanmak, bir ömür kalbinin atma sebebi olmak istiyorum." Dedi.

"Alper." Dedi endişe ile açılan gözlerle. Özüm'ün şimdi elleri titriyor ne cevap vereceğini bilmiyordu. "Sen..." dedi, sesi kekelememek için zar zor çıkmıştı. Alper'in ona ne sormak istediğini idrak etmeye çalışıyordu.

"Ben eşim olmanı istiyorum Özüm." Dedi kendinden emin bir tonda. Özgüveni dağları yıkacak kadar güçlü hissettiriyordu şimdi kendini. "Ben seni eşim olarak yanımda görmek istiyorum. Yıllar önce dünyaya gözünü açtığın bu evde, nefes almaya başladığın bu saatlerde olduğu gibi bugün bana evet diyerek benim dünyama bir güneş gibi doğar mısın? Nefes almaya başladığın bu günde yüreğime evet diyerek bana nefes alma sebebi verir misin? Evet diyerek bir ömür canımın özü olur musun? Benim dünyama, hayatıma, ömrüme bir ömür doğar mısın? Benimle evlenir misin?" derken gözleri beklenti içinde ateşler saçıyordu.

Özüm şaşkındı. Gözlerinden süzülüp giden yaşlar mutluluktan mı şaşkınlıktan mı o an idrak edemedi. Alper kendi kalbi üzerindeki elini çekerken cebinden bir kutu içinde yüzüğü çıkardı. Özüm yüzüğü gördüğünde daha fazla dayanamadı işte tam da o anda yüreğinden kopup gelen o eşsiz cevabı verdi.

"Evet." Diye haykırarak Alper'in yüzüğünü bile almadan onun kolları arasına atladı. Ona nasıl hayır diyebilirdi ki? Onun olmadığı anlarda acı içinde kıvrandığı, yoksunluğunun kavurucu ateşini damarlarında hissettiği günlerini düşündü. Alper'in gerekçelerini, anlattıklarını düşündü ve böyle seven bir adamın yüreğine karşılık aşkını vermemek kendine ihanet olurdu. "Evet." Diyerek arka arkaya haykırdığı anda Alper sımsıkı sarıldı sevdiği kadına.

Nasıl sarılmazdı ki? Eşi olarak görmek istediği kızdan aldığı cevap onu mutluluktan küçük çocuklar gibi coşturmuştu. Onu kolları arasında yağan karın altında bembeyaz elbisesi içinde bir gelin edasında döndürmeye başladığında dış mekân volkanlarının ateşlenmesi ile birlikte adeta kendilerini bir ateş çemberi içinde buldular. Gözleri mutluluktan, yürekleri aşktan kanat çırparken etraflarındaki görsel şölen onların daha da kendilerinden geçmelerini sağladı.

Alper kolları arasındaki kızı döndürmeyi bırakıp elindeki yüzüğü nefes nefese parmağına takarken "Bu yüzük her ne olursa olsun, aramızda ne yaşanırsa yaşansın bir daha bu parmaktan çıkmayacak canımın özü." Dedi ve yüzüğü taktığı elini dudaklarına götürürken yüzüğün üzerine bir öpücük kondurdu. "Dudaklarımın mührünü de buraya bir ömür olarak bırakıyorum." Dedi sonra kulağına eğilerek "Doğum günün kutlu olsun ömrümün sahibi olan kadınım." Nefesinin sıcaklığı Özüm'ün başını döndürürken, burnuna dolan kokusu hiç de işini kolaylaştırmıyordu. Kalbinin ritminin değişmesine sebep olan bu yakınlık gözlerinin istemsizce kapanmasına sebep oldu. İstediği tepkiyi almayı başaran Alper daha fazla dayanamayarak tadına doyamadığı dudaklarının yakınına geldi. Dudakları değecek kadar yakındı artık, sesi fısıltı halinde "Mutlu yıllar sevdiğim." Dedi ve dudaklarını dudaklarına hapsetti.

Zaman onlar için artık farklı bir boyuta geçmişti. Özüm'ün parmağındaki Alper'in aşkının mührü yağan karın altında geceye inat parlarken geleceğin ne getireceğini ikisi de bilmiyordu. Acı mı? Mutluluk mu? Gözyaşı mı? Hüzün mü? Sevinç mi? Hayat, zamanı geldiğinde her şeyi ikisine de yaşatacaktı.

Yeni bölümde sizi neler bekliyor acaba? 

AHÜZAR #TAMAMLANDI#Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin