TANITIM

37.1K 976 51
                                    

"Üşütüyor sensizlik, alışmanın mümkünatı yok ki yoksunluğuna

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Üşütüyor sensizlik, alışmanın mümkünatı yok ki yoksunluğuna...

Çaresiz bir dert gibi sardın dört bir yanımı."

Özüm parmağındaki halkaya bakarken hala nişanlandığına inanamıyordu. Ne kadar zaman olmuştu daha nişanlısını tanıyalı? Cem, nişanlısı... Her şey o kadar hızlı gelişmişti ki Özüm olanları bir türlü durduramamıştı. O sadece ailesinin bitmek tükenmek bilmeyen ısrarlarının ardından Alper'den sonra ilk defa birine "Tamam bir görüşelim." Demişti. Annesi bunu fırsat bilip işleri öyle bir hale getirmişti ki Özüm şimdi yüzlerce insanın önünde, yanında Cem ile birlikte parmağında nişan yüzüğü ile kendini bulmuştu. Bu iş nasıl bu hale gelmişti ve dahası bu işin içinden nasıl çıkacaktı. Bilmiyordu. Özüm derin düşünceler içinde gelip giderken küçük bir kızın eline tutuşturduğu kâğıt ile bir an afallamıştı. Kâğıdı açıp içindeki yazıyı görünce bir an gördüklerine inanamadı. Birinin kendi ile fena halde dalga geçtiğini düşündü.

Kâğıtta "Bekleme odasına gelmezsen burayı birbirine katarım. Alper." Yazıyordu. Alper mi? Burada mı? Nasıl olur? Bunca yıldan sonra...

Özüm kâğıttaki isimi görür görmez allak bullak olmuştu. Yıllar önce döneceğim diye çekip giden adam bir not ile karşısına tekrar mı çıkıyordu? Hem de nişan töreninde... Elleri titriyor gözlerindeki yaşları geriye ittirmeye çalışırken derin derin nefes alıp veriyordu. Ne kadar gitmek istemese de ayakları merakına yenik düşmüştü. Yavaş yavaş bekleme salonuna doğru ilerlerken yüreğinin titrediğini hissediyordu.

Bekleme salonunun önüne geldiğinde elini kapı koluna koydu. Diğer elini kalbinin üzerine yerleştirip derin bir nefes alıp verdi. Tüm gücünü toplayıp hesaplaşmak için odaya adımını attı. Arkası dönük olan adam kapı açılır açılmaz yönünü genç kıza döndü. Bakışlar birbirini bulduğunda hayat durmuştu sanki... Yılların özlemi gözlerde tutuşurken vücutlarındaki ateş ortamı alevlendirmeye yetmişti.

"Senin burada ne işin var?"

"Seni almaya geldim."

"Sen ne saçmalıyorsun? Yıllar sonra karşıma çıkmış ve sadece seni almaya geldim mi diyorsun?"

"Özüm, özledim. Hem de çok..." Sesi inlercesine çıktı.

"Kes şöyle konuşmayı. Ne istediğini söyle ve biri görmeden çek git buradan."

"Özüm ben döndüm. Senin için döndüm. Beni iyi tanırsın seni almadan buradan asla gitmem."

"Seni en iyi tanıyan ben değil miydim? Söylesene bana bu neyin bedeliydi o zaman? Söylesene yaşattıkların neyin nesiydi? İnsan düşmanına bile çektirdiğinin sebebini açıklar. Sebepsiz gidişinin yüzsüzce bir dönüşü olacağını tahmin etmezdim."

"Kader mahkûm ettiyse beni senin hayatına, söyle bu saatten sonra ne gelir elimden? Kaçışım olmadığını daha gittiğim gün biliyordum."

"Neden gittin o zaman kahrolası neden gittin."

"Gitmek zorundaydım. Öğrendiklerim gitmemi zorunlu kıldı. Geri dönemedim."

"Aşina olduğum yüzsüzlüğün ile yine ve yeniden sınanıyorum. Sen neyin cezasısın Alper? Daha ömrüme kaç ceza keseceksin? Söyle ödemem gereken bedel bitmedi mi?"

"Özüm yapma be gözüm, yapma beni bir dinle ne olur..."

"Bana şöyle deme, ağzına adımı alma... Yıllar önce vazgeçmedin mi sen benden? Her şeyin en güzel yaşandığı o anlarda bir başıma bırakıp çekip gitmedin mi? Geleceğim dedin sen bana... Gittiğin sadece basit bir tatildi. Günlerce yolunu gözledim, gözyaşlarım ile ben seni bekledim be adam. Gelecek dedim. Gelecek... Beni yarım bırakmaz. Beni öldürmez. Ama sen çekip gittin. Dönmeyeceğini bile bile ben seni bekledim be Alper... Günlerce, aylarca, yıllarca bir ses, bir nefes bekledim. Ama evleneceğinin haberini bir davetiye ile duyduğum an işte o an her şey bitti. Şimdi yüzsüzce karşıma çıkmış ve ben senden vazgeçmedim mi diyorsun? Kusura bakma ama senin sözlerine inanan o kızı yıllar önce kendi ellerin ile sen öldürdün. Sen o aşka inanan masum kızın katili oldun. Bak gözlerimin içine, bak, gücün yetiyorsa yüreğin var ise bak gözlerimin içine duy beni, duy gözlerimdeki haykırışları, bak orada senden tek bir iz kaldı mı? Bakamazsın tabi, gücün yok, yüzün yok gözlerime bile bakmaya..."

"Özüm, doğru gücüm yok, gözlerindeki beni görmemeye değil, çektiğin acıyı görmeye gücüm yok. Ben hala gözlerinde, sözlerinde ve yüreğindeyim. Biliyorum Özüm hala benim ile nefes alıp benim ile can buluyorsun. Bunun aksine asla inanmam, beni buna asla inandıramazsın."

"Öyle mi? Peki bu parmağımdaki yüzük ne? Bu yüzük kime neyin bağı? Az önce kaderime yeni bir yön çizdim ve sen o kader içinde yoksun. Şimdi rezillik çıkmadan nişan törenimi terk et."

"Özüm, ben buradan sensiz asla gitmeyeceğim. Bu nişan benim yüreğimde geçersiz bir tören. Parmağına taktığın o değersiz halka beni bağlamaz."

"Alper çık git hayatımdan, defol buradan." Arkasına bile bakmadan gitmeye yeltendiği o anda ne olduğunu bile anlamadan kendisini Alper'in omzunda buldu.

"Defolacağım, defolacağım ama yalnız değil seninle gideceğim buradan."

"Alper saçmalama bıraksana beni? Ne yapıyorsun?"

"Beni dinlemeden seni asla bırakmayacağım. Ve o halkayı canım pahasına da olsa senin parmağında durdurmayacağım."

"Alper saçmalama bırak beni, biri görecek rezil olacağız." Dese de Alper'in durmaya niyeti yoktu. Hayatları üzerine oynanan tüm oyunları bozmak için son fırsatıydı. Onu kaybedemezdi. Tüm her şeyi açıklayacaktı. Ve öğrendiğinde Özüm de Alper'e hak verecekti. En azından Alper'in tutunduğu tek dalı, umudu o yöndeydi. Alper Özüm'den vazgeçemezdi. Peki ya Özüm Alper'in anlattıkları ile ikna olacak mıydı? Yılların acısını Alper'in sözleri silip atabilecek miydi?

Alper ve Özüm'ün hikâyesi bu kış mevsiminde içinizi ısıtacak... Keyifli okumalar...

Yorumlarınızı ve desteklerinizi esirgemeyin...

i-pq

AHÜZAR #TAMAMLANDI#Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin