Bağımlılık

973 113 41
                                    




Ben korkmuş bir halde kendimi yeyip bitirirken ve vicdan azabından kıvranırken günler geçip gitmişti. Günlüğü yeniden almak istemiştim ancak ben tuvalete döndüğümde Harry onu çoktan kapmıştı. Kararsızlık, bedenimi ağır ama sancılı bir biçimde ele geçiriyordu. Kafamın içinde dönüp duran "Şimdi ne yapacağım? Ne yapmalıyım? Her şeyi nasıl itiraf edeceğim?" soruları enerjimin son kırıntılarını da yok etmişti.

Yaptığım tek şey beklemekti; hiçbir şey yapmadan öylece beklemek.

14 Şubat günü geldiğinde, tükenmişlik sendromuna girmiş bir halde ayaklarımı sürükleyerek Büyük Salon'a girdim. Korkunç düşüncelerden ve hislerden kurtulamadığım için geceleri pek iyi uyuyamıyordum, neredeyse gerçek ile hayali ayıramayacak durumdaydım. Bu yüzden gördüğüm şeyin rüya olup olmadığını anlamam epey zaman almıştı.

Duvarlar büyük, cırtlak pembe çiçeklerle kaplıydı. Daha da beteri, açık mavi tavandan kalp biçiminde konfetiler yağıyordu. Dikkatle etrafı izlediğimde bunun rüya ya da gerçek değil, düpedüz kabus olduğunu düşündüm.

Yüzünü dehşetle buruşturan Draco'nun yanına, Slytherin masasına gittim.

"Neler oluyor?" diye sordum dalgınca.

Draco, titreyen parmağını kaldırıp öğretmenler masasını gösterirken "Lockhart oluyor," diye mırıldandı.

Dekorasyona uygun cırtlak pembe bir cübbe giymiş olan Lockhart, eliyle herkesin susmasını işaret etti. İki yanındaki öğretmenlerin yüzleri taş gibiydi. Profesör McGonagall'ın yanağında bir kasın seğirdiği rahatça görülüyordu Snape'in ise, birisi az önce ona zorla bir koca sürahi İske-Büy içirmiş gibi bir hali vardı.

Lockhart, "Mutlu Sevgililer Günü!" diye bağırdı. "Ve şimdiye kadar bana kart göndermiş olan kırık altı kişiye teşekkür etmek istiyorum! Evet, hepinize bu küçük sürprizi hazırlayayım dedim- üstelik hepsi bu kadar da değil!"

Lockhat ellerini çırptı, Giriş Salonu'nun kapılarından içeri bir düzine somurtkan cüce girdi. Üstelik öyle sıradan cüceler değillerdi. Lockhart hepsine altın kanatlar taktırmıştı, ellerinde arplar vardı.

Lockhart, ağzı kulaklarında, "Benim dost canlısı, kart taşıyıcı aşk meleklerim!" dedi. "Bugün okulda dolaşıp Sevgililer Günü mesajlarınızı dağıtacaklar! Eğlence burada da bitmiyor! Eminim ki meslektaşlarım da bu olayın havasına girmek isteyeceklerdir! Neden Profesör Snape'ten size Aşk İksiri yapmayı öğretmesini istemeyesiniz ki? Hem aklımdayken, Profesör Flitwick Gönül Çelen Sihiler konusunda tanıdığım herhangi bir büyücüden fazlasını biliyor, sinsi ihtiyar köpek!"

Profesör Flitwick yüzünü ellerine gömdü. Snape sanki ondan Aşk İksiri isteyecek ilk kişiye zorla zehir yedirecekmiş gibi duruyordu.


Cüceler gün boyu sınıflara dalarak, hocaların kızmasına aldırmadan Sevgililer Günü mesajları taşıdılar. Harry, bana selam vermek için yaklaşırken korkunç suratlı bir cücenin onu yakaladığını gördüm.

Harry'nin kaçmasını önlemek için onun çantasını kavrayan cüce yüzünden, çanta ikiye ayrılmıştı. Kitapları, asası, parşömeni ve tüy kalemi yere döküldü, mürekkep şişesi de hepsinin üzerine.

Eşyalarını hızla toplamak isteyen Harry, yerlerde sürünerek koridorun tıkanmasına yol açtı.

Draco'nun soğuk sesi, kelimeleri uzata uzata, "Neler oluyor burada?" diye sordu.

Harry, çaresiz bir biçimde daha da hızlandı.

Bir başka aşina ses, "Bu hengame de neyin nesi?" diye sordu; Percy Weasley gelmişti.

Eğer Harry Potter'da Olsaydım (2)Where stories live. Discover now