Karanlık

1.2K 134 32
                                    




Titrekçe bir nefes verdim. Yaklaşık 10 dakikadır başında eğilmiş, öğürüyor olduğum tuvaletten uzaklaştım.

Büyük Salon'da yemek yedikten sonra Profesör Snape beni yanına çağırmış, daha önce okul kurallarına uymayıp Harry ve Ron ile uçan arabaya bindiğim için cezalı olduğumu hatırlatmıştı.

Cezamı çekmek üzere Snape'in odasında iksirleri alfabetik sıraya dizmeye gönderilmiştim. Bu biraz tuhaf bir cezaydı, iksirlerine dokunulmasından hoşlanmadığını düşünüyordum. Yine de kabul edip hızlıca işe koyuldum.

Oda serindi, ceza sandığımdan karışıktı. Sonuçta, adını bile bilmediğim iksirleri nasıl alfabetik sıraya dizebilirdim? Masanın üzerinde açık duran, kocaman bir iksir kitabı vardı. Aslında bu yeterince açıklayıcıydı. iksirleri görünüşlerine, kokularına, renklerine göre tek tek inceleyip isimlerini öğrenmek için kitaba bakıyor, sonra da yerine koyuyordum. Aradan neredeyse yarım saat geçtiğinde cezamın ne kadar ağır olduğunu anlamıştım.

Profesör Snape, Profesör McGonagall'dan çok daha acımasız davranmıştı. Belki de bunun benim için faydalı bir ceza olacağını düşünmüştü ama iksirlerle aramın iyi olduğu pek söylenemezdi. Orada daha kaç dakika oyalandığımı hatırlamıyordum.

Birdenbire kendimi tuvalette bulmuştum, terliyordum ve titriyordum. Midem bulanıyordu, az önce 10 dakika boyunca kusmaya çalışmış ama başaramamıştım.

Tuvalete nasıl geldiğimi bilmiyordum. Hatırladığım son şey; iksirleri diziyor oluşumdu. Sonrasında kendimi şimdi, içinde bulunduğum durumda bulmuştum. Çok fazla iksir kokladığım için kendimden geçmiş olduğumu düşündüm. Evet, o kadar fazla ve farklı iksiri koklamanın mutlaka bir çeşit zararı olmalıydı. Gerçi, çoğu kokusuzdu ama... Yine de onlardan olmalıydı! Başka bir sebebi olamazdı ki.

Yüzüme biraz soğuk su çarptıktan sonra düşünceli bir halde koridora adımladım. Sanırım, tüm o iksirlerin isimlerini tek tek öğrenmek zihnimi çok yormuştu; kendimi uykulu hissediyordum ve başımda tuhaf bir ağrı vardı. Hemen yatakhaneye gidebilmek için hızlandım. Saat epey geç gibiydi, etrafta kimsecikler kalmamıştı. Bir an önce sıcak yatağıma kavuşmayı diliyordum, bu gidişle hasta olacaktım. Gerçi, zaten pek iyi bir durumda değildim.

Merdivenleri tırmanmak için sola döndüğüm sırada Harry ile burun buruna geldim. Beni gördüğünde sıçradı. Tıpkı benim gibi yorgun görünüyordu.

"Üzgünüm," diye mırıldandım gülümsemeye çalışarak. "Seni korkutmak istemedim."

Zorla güldüğünü hissettim, oldukça düşünceliydi.

"Önemli değil," dedi. "Biraz dalgınım."

Kitapta okuduğum kısımları hatırladım, o korkunç fısıltıları duymuş olmalıydı. Yine de bilmezden gelmem gerektiğinin farkındaydım. İşlerin sarpa sarmasını istemiyordum.

"Lockhart, başını epey şişirmiş olmalı," dedim şakayla karışık.

"Ah, evet." Kaşlarını çattı. "Ama sorun o değil... Ben aslında bir şey duydum- Her neyse, boş ver."

Merakla onu izledim. Bana söyleyip söylememek arasında kaldığını görebiliyordum, sanırım onun deli olduğunu düşünmemden çekiniyordu, benden çekinmesi istediğim son şey bile değilken.

"Pekala," dedim üzerine gitmemek için. "Benimle tüm sorunlarını paylaşabileceğini unutma, Harry. Biz arkadaşız."

Hiç beklemediğim bir anda kollarını açıp beni sardı. Çenesi omzuma batarken konuştu:

"Biliyorum, Julliet. Teşekkür ederim."

***

Ekim ayı geldi, okul arazisiyle şatonun üzerini nemli bir soğukla örttü. Öğretmenler, öğrenciler, herkes aniden gribe yakalanmıştı ama Madam Pomfrey'in yaptığı Biberli İksir hemen etkisini gösteriyordu. İksiri içen kişi ondan sonra saatlerce kulaklarından dumanlar çıkarak dolaşıyordu.

Eğer Harry Potter'da Olsaydım (2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin