" Bir kişi değil yani bir çok kişi var öyle mi?"dedi oldukça yüksek ve iğneleyici bir tonda.

" Ne saçmalıyorsun sen?" bir hayli sinirlenmiştim. Bunun yüzüme yansıdığından hiç şüphem yoktu.

" Kaç kişiyle konuşuyorsun? Bende seni doğru biri sanmıştım. Yazık!" dedi bana iğrenerek bakarken. Söylediği söz bir taş misali içime otururken kan tutmuştu beni... Hıçkırıklarım adeta boğazıma dizilmişti, aniden ellerimle sertçe bastırdım dudaklarıma... Aralanmasın ki o titrek dudaklarım saçılmasın etrafa bu sitemli hıçkırıklar diye...

Ne yapacağımı şaşırmışken tam konuşmak için dudaklarını aralamıştı ki suratına sertçe bir tokat attım. Öfkemi belli edercesine...  Acımı attığım bu çaresiz tokata işlercesine...

 Yüzü yan dönerken ellerini yumruk yapmış delicesine sıkıyordu, dişlerini sertçe birbirine bastırdığı bariz belliydi.

 Hızla odama ilerleyip içeri girdiğimde bir hışım kapattım kapıyı...

Bir anda öfkem kayboldu ,küçücük bir çocuk kadar aciz ve söz geçiremediğim hıçkırıklarımla çöktüm yere... Acı veriyordu aldığım her nefes... Hayatım bir ok misali yaydan çıkmış ve adı saçmalık olan bir yere doğru yol alıyordu ne olacağını bilmeden... Annemi babamı bir daha göremeyeceğimi tahmin ediyordum.Onların varlığı bile beni ayakta tutmaya yeterken... 

Dilim varamadı işte o kelimeyi kullanamadım... Bir çaresi yok muydu bunun? Hani bir şarkı vardı çareler çaresiz diye... Bilmezdim bu şarkının bu kadar anlamlı olduğunu...

Göz yaşlarım yağmura nispet edercesine akarken ayaklarımı kendime çekip sıkıca sarıldım dizlerime...

Neredesin anne? Neredesin?

Bak kızın çok çaresiz! Hadi anne gel yanıma! Sıkıca sarıl bana... Ağlama yavrum de... Sil göz yaşlarımı anne... Neredesin? Ne olur gel yanıma... 

Bir mum misali eriyor gibiydi bedenim... Tanıyamıyordum kendimi bu ben değildim... Artık hiçbir şey bilmiyordum sanki... Beynim durmuştu...Yıkılan dünyamın altında kalmış ölüyor gibiydim... Artık tek bildiğim şey:

İntikam! İntikam! İntikam!..

Her şeyin bir bedeli olmalıydı şu dünyada! Söz veriyorum kendime, söz! 'Herkes yaptığının bedelini ödeyecek!..'

...

Eğitim zamanı, eğitim zamanı diye yanıp sönen ışıkla gözlerimi araladım. Kapımın hemen girişinde uyuyup kalmışım. O kadar yorgun o kadar halsizdi ki bedenim...  Sanki nefes almak bile eziyetti. Güçlü olmak zorundayım. Verdiğim sözü unutmamalıydım. Eğer bu sözü unutursam sanki hem kendime hem de kaybettiğim aileme ihanet edecekmişim gibi geliyordu. 

Yavaş ama öfkeli adımlarla banyoya gittim. Buz gibi suyu açarak başımı suyun altına soktum. Bu soğuk su uyuşturuyor gibiydi değdiği her hücremi. 

Rahatlama hissi ile başımı çekip saçlarımı arkama attım. Sırtıma bir tahta kadar sert çarpışını önemsemeyerek aynadaki küçük kıza bakmaya başladım.

Gözlerinin beyaz kısımları kaybolup koyu bir kırmızıya bırakmıştı yerini... Kan oturmuştu, intikam arzusu oturmuştu bu masum ve çaresiz gözlere... Daha küçücük yaşında yanakları çökmüş ve neredeyse ölümün kıyısına gelmiş gibiydi...

Tanıyamıyordum kendimi o aynada ki kimdi? Yoksa benim miydi o aynadaki yüz?

Hızla banyodan çıktım, açtım dolabı. Pek de önemsemeyerek rastgele bir pantolon bir bluz giydim. Saçlarımı da ellerimle sağa sola iterek odadan çıktım. Bir anda karşımdaki Luke'un kapısı aralanınca olabildiğince hızlanarak kapıdan dışarıya kendimi attım. Meydana ilerlemeye başladım.

Beyaz GüçNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ