trente et un • arrest

7.5K 884 374
                                    

Mi Na, bilerek attığı yavaş adımlara rağmen kısa sürede karakolun kapısına ulaşmıştı. Eric'in ona tembihlediği şeyleri yol boyunca kafasından geçirmişti. Eğer bu işi başaramazsa hayatının ne gibi bir tehlikede olduğuna akıl bile yürütemiyordu. Derin bir nefes alıp binaya ilk adımını attı. Koridorda dolaşan onlarca insan yüzünden her yer aşırı gürültülüydü.

Yetkili birini bulmak amacıyla ilerledi önce. Çok zaman geçmeden de karakoldaki başkomiserlerin odasını bulmuştu. Kapının yanında yazan isim yerine yalnızca rütbeyi önemsemişti. Tekrar nefes alarak içerinin tuhaf kokusunu hissetti ve kapıya yumruk yaptığı eliyle iki kez tıkladı. Saniyeler içinde içeri girmek için onay almıştı. Buraya girerek doğru mu yapıyordu emin değildi. İhbarı kime yapması gerektiği hakkında hiçbir fikri yoktu. Muhtemelen Eric ona bunu da söylemişti fakat Mi Na yalnızca neler anlatması gerektiğini aklında döndürüp durduğu için bu kısım hafızasından kolayca silinmişti.

"Merhaba." İçeri girdiğinde ona dikkatle bakan adama selam verdi. Aynı şekilde adam da ona karşılık vermişti. Yaşlı görünüyordu. En azından Mi Na'nın babası kadar vardı. Saçlarının yanları diğer kısımlarına göre daha açık renkteydi, bazı kısımlarının da beyazlığı bariz belli oluyordu. Ufak bir burnu vardı ama yüzü genişti. Mi Na kapıyı arkasından örttü ve çekingen tavırlarla içeride ilerledi. Adamın masasının önüne gelmişti. Gözü sürekli adamın arkasına denk gelen geniş camdaydı. Eric'i görmeye çalışıyordu, çocuğun kendisini bulabileceğinden emin değildi.

"Ben..." Lafı uzatmadan anlatmaya başlayacaktı. Zaten söyleyecek başka bir şeyi yoktu. Biraz daha beklerse her şeyi unutacağından korkuyordu. Heyecandan elleri titremeye başlamıştı ve vücudu sürekli ter salgılayıp duruyordu.
"Ahn..." Adamın adını hatırlayabilmek için beyin fırtınası yapmaya çalıştı. "...Ahn Ki Hyun cinayetiyle ilgili bir ihbarda bulunacaktım."

Sonunda adama bakmayı başarabilmişti. Başkomiserin önce gözleri kısıldı yoksa yüzündeki kaslar gerildi. Bu genç kızdan böyle bir şey beklemediği ortadaydı.

"Önce otur lütfen." dedi adam masasının önündeki koltukları işaret ederken. Mi Na oturmadan önce son kez camdan baktı. O sırada gözleri Eric ile kesişmişti. Kalbi ağzında atmaya başladığı sırada kendini yumuşak koltuğa bıraktı ve elleriyle koltuğun kenarlarından destek aldı.

"Cinayet hakkında hala soruşturmalar devam ediyor ve bu cinayet kurbanın ailesinin isteği üzerine medyaya duyurulmamıştı. Yalnızca mahalleden bazı kişiler bu konu halkında bilgi sahibi. Cinayetten haberdar olduğuna göre gerçekten bir şeyler biliyor olmalısın."

"Biliyorum." diye yanıtladı Mi Na. Ağzı kuruduğundan dili damağı birbirine yapışmıştı. "Nereden başlamam gerektiğini bilmiyorum. Çok... Korkuyorum. Ben... Cinayeti işleyen kişiyi biliyorum. Bunu daha fazla içimde tutmak istemedim." Ağlamaya başlamıştı. Yaptığı diğer oyunculukların aksine ağlaması içtendi. Jungkook'a böyle bir iftira atacak olduğundan dolayı kendini berbat hissediyordu. Her ne kadar ondan nefret ediyor olsa bile kimseye böyle bir şey yapacak biri değildi.

"Bu vicdan azabıyla yaşayamazdım." Hıçkırıkları odayı dolduruyordu.

"Sakin ol ve anlat. Emin ol her şey anlattığında daha iyi olacak ve adalet yerini bulacak." Adam, kızı cesaretlendirmek adına bir şeyler söyledi.

"Akşam bir arkadaşımdaydım ve daha sonra eve dönmem gerekti. Gecenin bir yarısı eve dönmek amacıyla dışarı çıkmıştım. Yol uzamasın diye kestirme yolu tercih ettim çünkü her yer sessiz olduğundan çok korkuyordum ve eve bir an önce varmak istiyordum. Sonra bazı sesler duydum. Birinin yardıma ihtiyacı olabileceği düşüncesi yüzünden seslerin olduğu yere gitmiştim. " Biraz durup kendinde güç toplamaya çalıştı. O sırada gözyaşlarını siliyordu bir yandan. "Tepedeki bozuk lambalar yüzünden hiçbir şey net değildi aslında. Sonrasında... Titrek lamba düzeldi ve ben cinayet anına tanık oldum. Katil onu bıçaklıyordu. Bağırmak istedim ama bağıramadım. Katilin beni görmesini istemezdim ama ben katili çoktan görmüştüm."

Bu tanıdık hikayeyi Eric, Mi Na'ya anlatması için yazmıştı. Jungkook'un onu gördüğü sırada olan şeyleri not alıp Mi Na'ya vermişti. Hikayenin başı ise Eric'in kendi uydurmasıydı ama aslında o kısım da doğruydu. Jungkook, arkadaşından dönerken cinayete tanık olmuştu.
"Onu kendi hikayesiyle vuracağız." derken tam anlamıyla bunu yapmayı başarabilmişti Eric.

"Bu çok önemli bir gelişme! Katili tarif edebilir misin?" Adam çoktan gerekli belgeleri çıkarmıştı ve her şeyi kaydetmeye hazırdı. Cinayeti çözebileceği düşüncesi onu heyecanlandırmıştı.

"Katili tanıyorum." Mi Na'nın son söylediği odada büyük bir sessizlik yaratırken kız yutkundu. Elleri hala titremeye devam ediyordu. Ellerinin hareketini kesebilmek amacıyla tırnaklarını deri koltuğa geçirdi.

"Tanıyor musun?" Adam şaşkınlığını gizleyemiyordu. Her şeyi bilen biri varken bu kadar uzun süre boşuna mı araştırma yapmışlardı yani? Düşündüğü şeyler tam olarak buydu. Boşuna uğraşmak.

"Jeon Jungkook. Eski sevgilimdi. Onu gördüğüm anda bacaklarımın bağı çözüldü. Böyle bir şeyi yapabileceği aklıma bile gelmezdi. O... Tuhaf biriydi. Sürekli cinayet romanları okurdu. Ama günün birinde bunları yapabileceğini düşünmezdim. Çünkü çok korkak biridir. Ama yaptı işte. Öldürdü o adamı." Boğazını temizledi. "Psikolojik sorunları vardı. Biz sevgiliyken de tuhaftı. O yüzden ondan ayrıldım. Cinayeti gördükten sonra ilk defa yaptığım bir şeyden mutlu olmuştum, ondan ayrıldığımdan. Sonra korkumdan oradan kaçtım. Birkaç gün evden çıkamadım. Bunalıma girmiştim. Bilirsiniz... Bunlar çok ağır."

Adam hepsini ses kayıt cihazıyla kayda alıyordu. Soluklanmak için duran kızı bekledi.

"İhbar etmek hep aklımda vardı ama yapamadım. Jungkook'tan çok korkuyordum. Ama... Vicdan azabından uyuyamamaya başlayınca söylemenin zamanı geldiğini anladım."

Adam başını aşağı yukarı salladı. "O civarda kameralar olmadığı için cinayet anının görüntülerine ulaşamıyoruz. Aynı zamanda katil eldiven kullandığı için de herhangi bir parmak izi yok. Dediklerin çok önemli. Jeon Jungkook'un ifadesini alacağız. Ama bize somut bir kanıt lazım-"

Mi Na aniden ayağa kalktı. "SİZE ONU GÖRDÜM DİYORUM! BUNDAN ÖNEMLİ BİR KANIT YOK." diye bağırdı odada. "ARTIK DAYANAMIYORUM." Hıçkırıklarına devam ederken oturdu tekrar koltuğa. Adam onu dehşetle izliyordu. Mi Na'nın gerçek anlamda sinirleri yıpranmıştı. Asıl vicdan azabını bundan sonra çekmeye başlayacaktı. "LÜTFEN ONU TUTUKLAYIN. KORKUYORUM. DIŞARIDA OLDUĞU SÜRECE SÜREKLİ TEHLİKE SAÇMAYA DEVAM EDİYOR."

Başkomiser ayağa kalktı ve kıza bir bardak su uzattı. "Gerekenleri yapacağımızdam emin olabilirsin." Ardından kapıyı açtıktan sonra dışarıda birine seslendi.

"Komiser Chung!"

Komiser Chung, koşarak odaya geldiğinde başkomiser olanları kısaca özetledi. "Kızı içeriye götürün ve kimlik bilgilerini alın. Anlattıklarını ses kayıt cihazıyla kaydettim. Hepsini döküman haline getirirsiniz. Bizim buraya almamız gereken bir misafirimiz var. Ben onunla ilgileneceğim."

"Emredersiniz."

Komiser Chung, odaya girdikten sonra kendini sakinleştirmeye çalışan kızı kolundan tutup kaldırdı ve bilgilerini almak üzere başka bir odaya götürdü. Önce Jungkook'un ev adresini alıp ekiplere bildirdikten sonra kızın kendi bilgilerini bir forma doldurdu.

"Adımın gizli kalmasını istiyorum." diye bir ricada bulundu Mi Na. Komiser onu onayladı. O sırada üç kişilik bir ekip Jungkook'u karakola getirmek üzere yola çıkmıştı.

Jungkook, bu saatlerde evde oturmuş televizyon izliyordu. Yine annesiyle babası evde yoktu, tek başınaydı. Saat 7 olduğu için akşam haberleri başlamıştı ve tüm kanallar adeta çalkalanıyordu fakat Jungkook o önemli haberi dinleme gereği duymamıştı. Hiçbir şeyi önemsemiyordu şu an.

"Aigoo!" diye bağırdı. İçi daralmıştı. Kumandayı bir yerlere fırlattıktan sonra hava almak için kapının önüne çıkmaya karar verdi. O sırada televizyon hala çalışıyordu. Kapıyı açtıktan sonra kısa süre içinde kapattı ve dinlemediği o haber ekranda tekrar belirdi.

SON DAKİKA HABERİ!

YILLARDIR ARANAN DOKTOR SOO TUTUKLANDI.

○○○○○

DNA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin