deux • 1997

19.6K 1.6K 693
                                    

Gecenin bir karanlığında, şehrin gürültüsünden ve kalabalığından uzakta kalan kliniğin bahçesine gelen polis arabaları, Doktor Soo'yu beklenmedik bir zamanda yakalamıştı.
Ay ışığının gökyüzünde asılı kara bulutları delerek yeryüzüne indiği sessiz gecede, bir baskın yapmak film sahnelerini andırıyordu.

Düşündüğü şeyleri harfi harfine bebeklere uygulayan adam, bebekleri küvözde bırakmasının ardından, uyuyakaldığı odasının polis arabalarının kırmızı-mavi göz alıcı ışıklarıyla aydınlanmasıyla koyu renkli göz kapaklarını araladı. İlk başta uyku sersemiyken neler olduğunu anlayamamıştı. Gözlerini ovuşturmuş, uyuşan bedenini hafifçe zıt yönde hareket ettirmişti. Yaşlanmaya yüz tutmuş bedeni kaskatıydı. Birkaç saat öncesine kadar yaptıkları onu bir hayli yormuşa benziyordu. Yaptığı ameliyat hiç de kolay değildi. Profösör olmasına rağmen bu yaptığı, işinde en iyilerin bile üstesinden zorlukla geleceği bir şeydi.

Bu, birkaç aptal mısırın veya bezelyenin genetiğini değiştirmeye benzemezdi. Sırf yapacağı ameliyatta daha zinde kalmak için 23 saat aralıksız uyumuştu. Hedefi bunu bir güne tamamlamaktı fakat 24. saati uyumayı vücudu kaldıramamıştı.

Hiç beklemeden arabalarından inen aceleci polisler, koşturarak kliniğe doğru ilerlemeye başladılar. Kemerlerine sıkıştırılmış kelepçeler, ellerinde sıkıca tuttukları silahlarla kliniğin tozlu ve kenarları paslanmış metal kapısına geldiler. Gözü dönmüş bu adamı alıp müebbet hapsi cezasına çarptırmak, onlara göre doktorun bebekler için yaptığı gelecek planlarından daha masum görünüyordu.

Kaçırılan bebeklerin aileleri tarafından polis merkezine gelen şikayet doğrultusunda bulunmuştu Doktor Soo. İllegal yollardan aldığı hastane ve ameliyat malzemeleri onu kolayca ele vermişti. Zeki bir adamdı fakat bunu düşünemeyecek kadar da aptala benziyordu polislere göre.

Dışarıda bekleyen polislerin dışındaki beş polis, kapıyı kırarak içeri girdi. İçeride Doktor Soo'dan başka birinin olup olmadığını bilmiyorlardı, bu yüzden kalabalık gelmişlerdi. Eğer karşı taraftan olası bir saldırı gelirse, hemen harekete geçip ortalığı kontrol altına alacak yedek birileri bulunmalıydı. Gözü dönmüş bu adamdan her türlü saçmalığı bekliyorlardı. Daha önce hayvanlara yaptığı tuhaf deneylerle Kore medyasında tanınan adam, kısa sürede gündemden düşmüştü fakat onu hala hatırlayan birileri vardı. Şikayetin geldiği polis merkezinin komiseri Bay Chung gibi.

Yapılan bir aylık yoğun araştırmaların sonucunda, Doktor Soo'nun çocukları kaçıran kişi olduğu öğrenilince hiç beklenmeden bu küçük kliniğe baskına gelinmişti. Bu sefer medyanın haberi yoktu. Busan karakolundaki polisler ve bebeklerin aileleri dışında kimse ne olduğunu bilmiyordu.

Beş polis, içeriye girdikten sonra ürkütücü karanlıkla burun buruna geldiler. Hiçbir yerde ışığın yanmaması Doktor Soo'nun içeride olmadığını düşünmelerine neden olmuştu fakat saat çok geç olduğu için, ikinci olarak akıllarına gelen şey doktorun uyuyor olduğuydu.

Işık düğmelerini aramaya bile gerek duymadan teker teker kliniğin odalarına dağıldı polisler. Ellerindeki fenerle zaman kaybetmeden ilerleyebiliyorlardı.

Doktor Soo, yaşlanmaya başlamasına rağmen hala iyi duyan kulaklarıyla işittiği sesler yüzünden yattığı yerden kalktıktan sonra panikle odadan çıkmıştı. Polislerin geldiğini tahmin edebiliyordu fakat şimdi ne yapması gerektiğini kestirememişti. Pencereden gördüğü kadarıyla kliniğin önü bir sürü arabayla kuşatılmıştı. Eğer kliniğin arka kapısından çıkarsa bebekleri almadan gitmesi gerekiyordu. Bebekleri bırakamazdı ama bırakmazsa da yakalanıp hücreye tıkılmayı göze alamazdı. Bebekleri bıraksa bile, daha sonra onları bir aracıyla veya sahip olduğu adamları sayesinde görebilirdi fakat eğer hücreye tıkılırsa, tekrar bebekler hakkında haber alamama ihtimalinin yüksek bastığını biliyordu.

Çıktığı odaya hızla geri girip odadaki dolabın çekmecesinde duran önceden hazırladığı yazıyı çıkararak dörde katladı ve bir zarfa koyduktan sonra çekmecelerden birine geri bıraktı. Bunu bulan her kim ise her şeyi öğrenebilecekti.

Karanlıkta zorlanmadan odadan çıktıktan sonra sessizce koşarak kliniğin arka kapısına gitti ve kapıdan çıktıktan sonra uçsuz bucaksız ormanda koşmaya başladı. Ayaklarının altında ezilen kurumuş yapraklar ve küçük çalı dallarının çıkardığı çıtırtıları duydukça sırıtıyordu.
Bebekleri geride bırakmış olsa da, onlara istediğini yaptığı için mutluydu.

İki erkek bebeğin ailesi de kliniğin ön kapısının önünde korkuyla beklerken birbirleriyle konuşmuyorlardı.

Doktor Soo'nun kaçırdığı bebeklerin ikisinin de erkek olması tamamen tesadüftü. Biri erkek biri kız olsaydı, doktor daha memnun olacaktı fakat bir ay önce hastanenin yeni doğan ünitesinden bebekleri kaçırması için görevlendirdiği hemşirenin salak olması onun planlarını biraz aksatmıştı. Ama bir erkek de bir erkeğe aşık olabilirdi. O yüzden planından asla vazgeçmedi. Kafasında tasarladıkları arasında o iki bebeği birlikte büyütüp, büyüyen çocukların birbirlerine verdiği tepkileri izlemek, onların birbirlerine dokunuşlarına şahit olmak vardı.

Şimdi ise kaçıyordu. Sonradan bebeklerin birbirleriyle bir daha asla karşılaşamayacağını tahmin edemeyerek.

Polisler, tüm odalara teker teker baktıktan sonra geride kalan son odaya sessizce girdi. Onların girmesinin ardından ağlamaya başlayan bebekler, şimdiye kadar çıt çıkmayan kliniği hıçkırıklarıyla inletmeye başlamıştı. Çoğu odası boş olan klinikte, iki bebeğin ağlama sesleri birbirine karışarak yankı yapıyordu.

Doktor Soo'nun kaçtığını fark eden polisler, telsizle dışarıda bekleyenlere haber verdikten sonra bebeklerin yanına ilerledi. Avazı çıktığı kadar ağlayan bebekleri susturmak kolay olmayacağa benziyordu.

Küvözden çıkarıldığı gibi dışarı götürülen bebekler, önceden çağırılan fakat birkaç dakika önce gelmiş ambulansa yerleştirildi. Miniklerin aileleri ise ağlayarak polislerden açıklama bekliyordu. Oğullarının kaçırılması nedeniyle fazla yıpranmışlardı, son zamanlarda her şey onlar için fazla zor geçmişti.

Komiser Chung, onu merakla bekleyen ailelerin yanına ilerledikten sonra ciddi ifadesini koruyarak konuşmaya başladı.

"Doktor Soo içeride değil fakat neyse ki bebekleri bulduk. Bir şey yaptığını düşünmüyoruz, bebekler sağlıklı görünüyor. Ameliyathane gibi bir yer gördük ama tertemizdi. Henüz bebeklere bir operasyon yapıldığını sanmam." Derin bir nefes alarak devam etti konuşmasına. "Fakat bebekleri yerleştirdiği küvözlerin üzerine isimler yapıştırılmıştı."

Bayan Jeon, gözünden süzülen damlaları sildikten hemen sonra kendini toparlayarak aklındaki soruyu sordu. Eşi tek koluyla onu sarmalamış, eliyle karısının kolunu okşayarak onu sakinleştirmeye çalışıyordu.
" İsimler bulunuyor derken neyi kastettiniz?"

"Kendince bebeklere isim koymuş. Jeon ailesinin bebeğinin adı Jungkook, Park ailesinin bebeğinin adı ise Jimin. Elbette bu isimleri dilerseniz değiştirebilirsiniz."

İki aile de komiseri başıyla onayladı.

"Bebekler, sağlık kontrolü için hastaneye götürüldü. Daha sonra oğullarınızı yanınıza alabilirsiniz. Doktor Soo olayıyla ilgili sizinle irtibatta kalacağız, şimdilik geçmiş olsun."

Komiser, silahını beline sokarken arabasına doğru yürüyordu. İki aile de kısaca durum değerlendirmesi yaptıktan sonra hastaneye gitmek üzere yola koyuldular.

Doktor Soo, yaptığı ameliyatın ardından her yeri temizlemişti. En son yere fırlattığı plastik eldiveni bile toplamıştı ve tüm ameliyat malzemelerini topluca yakmıştı. Bu yüzden polisler elbette çocuklara tıbbi müdahale edildiğini düşünmüyorlardı. DNA değişikliği ise kolayca saptanabilecek bir şey değildi. Yani, iki küçük bebek de onlara yapılan müdahaleden habersiz yaşamına devam edecekti.

Aileler, birbirleriyle fikir alışverişinde bulunduktan sonra çocukların adlarını değiştirmemeye karar verdiler. Hastane koridorlarından bebeklerine ulaşmak amacıyla koşarak geçerken; Jeon ailesi Jungkook'a, Park ailesi ise Jimin' e kavuşmayı dört gözle bekliyordu.

DNA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin