6: Trol mü?

591 64 78
                                    

O tuhaf günün ardından biraz düşünceli bir haldeydim.Profesör McGonagall'ın uyarıcı bakışları gözümün önüne her geldiğinde ister istemez o bakışların ardında ne gizli olduğunu anlamaya çalışıyor ama benimle kişisel olarak ne problemi olabilir çözemiyordum. Ne Hans'a ne Dexter'a ne de Adore'a bu konuyu hiç açmadım ve onlar da hiçbir şeyin farkında değillerdi.

Yalnızca Dexter arada sırada dalgın halimle dalga geçerek beni kendime getiriyordu ama bu durum çok uzun sürmedi. Çünkü başka tuhaf herhangi bir olay yaşamadan bir ay geçirmiştik ve Cadılar Bayramı'ndan bir önceki gündeydik.

Ortak Salon'umuzun penceresinden boş, nemli bahçeyi izliyordum. Aceleyle koşan, sahibini göremediğim bir çift bacak hızla önümden geçti ve yok oldu. Günlerdir yağmur yağıyordu ve hava iç karartıcı bir şekilde grileşmişti. Okulda yaygın olan soğuk algınlığından nasibini alan birçok öğrenci içtikleri iksirin etkisiyle, Ortak Salon'da kulaklarından buharlar çıkarak dolaşıyordu.

Hasta olduğu açıkça belli olan Hansel ise inatla bunu kabul etmiyor ve Madam Pomfrey'ye görünmeyi reddediyordu. Ayrıca Alaska'nın onu iksir içmeye zorlayacağını bildiği için ablasından köşe bucak kaçıyordu.

Justin Finch-Fletchley'le büyücü satrancı oynamakta olan Dexter'ın yanına oturdum. İkili bir yandan bazı profesörleri çekiştiriyordu. Oyunu Dexter'ın kazanmakta olduğu bariz bir şekilde ortadaydı. O sırada Ortak Salon'a giren Carl Earnest'ı fark edince de ona laf atmadan duramadı. "Hey , ortalığı yakıyorsun dostum.". Yangın olayı tam olarak unutulmuş değildi ama Carl'ın cübbesini tutuşturanın kim olduğu hala bilinmiyordu. Hiç kimseden henüz bir itiraf gelmemişti.

Ben dalgayla karışık bir şekilde Dexter'ın koluna hafifçe yumruk atarken Carl'ın gülerek gözlerini devirdiğini gördüm.

Justin de sıradaki hamlesini yaparken güldü ve "Amatör birinci sınıflar." dedi.

Dexter da kendi taşını sürdü. "Hepsi değil.". Ve oyunun kaderi artık belliydi. "Umarım bir daha ki sefere en azından beni zorlarsın.". Çocuk emin tavırlarla konuşurken Justin hala kendini kurtarabilecek bir hamle düşünüyordu.

"Rövanşa ne dersin?" diye sordu yenilgiye doymayarak.

"Bugün değil." dedi Dexter ve zaferle arkasına yaslandı.

"Belki sonra benimle oynarsın." diye teklif ettim ona. Annem büyücü satrancı tutkunuydu ve bana da bu oyunu o öğretmişti ancak ne var ki onlar kadar iddialı değildim.

"Bana rakip olmak istediğinden emin misin Melrose?" diye sordu gayriciddi bir ses tonuyla. "Arkadaşlığımızı tamamen kenara bırakarak oynayacağımızdan emin olabilirsin."

"Aceleci davranma." dedim meydan okuyarak. "Genelde son gülen iyi güler."

Oyunu resmi olarak kaybetmiş olan Justin'in konuşmamızdan ötürü eğlenir gibi bir hali vardı. "Her ne kadar bunun devamını görmek istiyor olsam da artık gitsem iyi olacak."

Gözüm ileride ki üst sınıflardan oluşan bir kalabalığın birbirine fırlattığı, ne topu olduğunu anlamadığım topa takıldı. Belli ki bayağı eğleniyorlardı. "O da neyin nesi?" diye sorduğumda Justin " Tenis topu." diye yanıtladı. Tenis mi? Diğer sorumu dile getiremeden çocuk yanımızdan ayrıldı.

İçlerinde en başarılı görünen şu yakışıklı dördüncü sınıftan olan çocuktu. Bu kez onu işaret ederek " Adı neydi onun?" diye sordum.

"Cedric.". Adore'un sesini duyunca şaşırdım. Yanımıza geldiğini görmemiştim. Kızın isimlerle arasının iyi olmadığını bildiğim için onaylatmak üzere Dexter'a baktım.

Melrose: Hufflepuff KupasıWhere stories live. Discover now