Isırık

1.1K 60 7
                                    

2010

Niklaus, Caroline'ın acı çığlıklarını boğukça duyuyor ama hiçbir şey yapamıyordu. Kıza ne yapıyorlardı acaba? Şu lanet cadının elinden kurtulur kurtulmaz kızı da kurtaracaktı ama cadı onu rahat bırakmıyordu. Kendini umursamıyordu adam. Varsın onun kanını tüketsinler, kalbini çıkarıp atsınlar ama Caroline'e dokunmasınlar.
Niklaus göremiyordu ama içeri Bennett cadılarının girdiğini seslerden anlamıştı. Latince büyülerini net olarak olmasa da duyabiliyordu ve ona zarar veren cadının çığlıklarını. Bennett'ler ilk defa işe yaramıştı.
Adam etrafındaki büyü kalkınca vücudunu taşıyamadı ve yere yığıldı. Kardeşleri serbest kalınca onun yanına koştular. "Klaus!" Elijah adamı kucağına çekti. Adam aslında onu duyabiliyordu fakat konuşamıyordu. İyiyim ben, siz Caroline'ı bulun, demek geliyordu içinden ama diyemiyordu.
"Nik!" Kız kardeşi yalvarmaya başladı. "Nik, iyi olduğunu söyle. Yoksa seni parçalara ayırırım." Gülmek istedi. Küçük kız kardeşinin onun için daha fazla ağlamasına engel olmak istedi. Niklaus kendini zorladı. Bekah'yı durdurması gerekiyordu. Yapabildiği tek şey elini kaldırıp sesin kendi başında diz çökmüş sahibinin bacağına koymak oldu. "O yaşıyor!" Tabii ki yaşıyordu. Daha Caroline'ı kurtarıp, onunla sonsuz bir hayat sürme hayalini gerçekleştirecekti.
"Caroline'ı bulmalıyız." Sonunda biri mantıklıca konuştu, demek istiyordu.
"Kesinlikle."
Ah, kapa çeneni Kol. Senin tek yapmak istediğin o küçük Bennett kızını etkilemek.
"Ben ve Bennett Cadıları onu iyileştiririz. Siz gidin Barbie'yi bulun."
Barbie, diye geçirdi içinden Klaus. Caroline, Barbie'lere bile taş çıkarır. Ama yine de Damon'un ona taktığı ismi sevmişti.
Bir kaç ayak sesinden sonra tekrar Latince sesler duydu ve yavaş yavaş iyileştiğini hissetti. Kendine gelmeye başlıyordu. Rahatça hareket edebilecek duruma geldi önce, sonra daha iyi duymaya, koklamaya, konuşmaya ve görmeye başladı. Etrafa bakınca başında büyü yapan Bonnie'yi ve Sheila'yı gördü. Damon duvara yaslanmış ona bakıyor ve Abby kızını izliyordu. Klaus yavaşça kalktı ve Damon'a sordu. "Nereye gittiler? Caroline neredeymiş?"
Damon sırıttı. "Sakin ol, büyük kötü kurt." Yerden kalkıp ona yaklaştı. "Neden iyileşip iyileşmediğini anlamak için küçük bir test yapmıyoruz?" Niklaus ona soru sorarcasına kaşını kaldırmış bir şekilde bakarken devam etti. "Ben senin şu gürültülü ailenin nerede olduğunu duyabiliyorum. Ve biliyor musun? Siz kökenler cidden tuhaf kokuyorsunuz."
Niklaus adamın ne demek istediğini anlamıştı. Hiçbir şey demeden duyduğu seslerin yanına vampir hızıyla gitti. Kardeşleri konuşuyordu. "Bu kızı neden kurtarıyoruz?"
"Çünkü Finn, o da artık aileden." Elijah aileye önem verirdi. Caroline'ı kız kardeşi gibi görüyordu. Bunca yıldan sonra gözünde Rebekah'dan farkı yoktu kızın.
"Yapma Elijah, onunla hiçbir kan bağımız yok. Kabul et artık, hepimiz bunu onun için yapıyoruz, sırf bizi bir kez daha tabuta koymasın diye." Finn hep Klaus'a karşı durmuştu. Adamın hiçbir hareketini desteklemiyordu. Basit bir insanla da onun arasındaki bu saçma ilişkiyi onaylamıyordu.
"Abiciğim hatırlatırım da bizi o tabutlardan çıkaran Caroline. Bunu ona borçluyuz, değil mi?" Rebekah tam tersini düşünse de böyle demek zorunda kalmıştı. Aslında içinde Caroline'e karşı bir şevkat yoktu. Rebekah sadece abisini sevdiğinden böyle demişti. E haliyle abisi de Caroline'ı sevince kıza zarar gelmesini engellemek zorundaydı.
"Ah Rebekah, benim biricik kız kardeşim..." Klaus ellerini açarak kıza yaklaştı. Rebekah onu sağlıklı görünce kıkırdamak ile mutluluk çığlığı atmak arasında bir ses çıkararak ona sarıldı. Klaus onu saçlarının arasına bir öpücük kondurtuktan sonra bıraktı. "Caroline'den iz var mı?"
"Hayır, sesleri kesildi bir anda." Kol endişeli bakıyordu.
Niklaus'un kaşları çatıldı. Daha iyi duymaya çalıştı. Duyduğu tek kalp atışı sesi yaşlı birine aitti. Endişelendi. Merak etti. Sinirlendi. Biri ona bir şey mi yapmıştı? Kokusunu almaya çalıştı. Çok uzaktan kan kokusu geliyordu. Kokuyu takip etti.
Bir kapının önündeydi. Kapıyı hızla açınca karşısında yerde yatan bir beden vardı. Gördükleri yüzünden dizleri titredi. Ölmüş olamazdı. Odaya girdi ve kıza yaklaştı. Duyduğu sesle arkasına döndü. Kapıyı kapatmış yüzündeki zafer gülümsemesiyle ona bakıyordu. "Sen ne çeşit bir babasın?" Klaus'un sesi beklediğinden yüksek çıkmıştı.
"Yapma ama, kendi kızımı öldürebileceğimi mi düşünüyorsun?" Klaus neye uğradığına şaşırdı. Madem ona zarar vermemişti, neden kız yerde hareketsizce yatıyordu? Neden kalbini duyamıyordu? "Kızımın seninle olan bu ilişkisi tehlikeli. Sana tahmin edemeyeceğin kadar çok güveniyor. Sonuçta benden umudunu kestiği an çıktın karşısına, öyle değil mi?"
"Onun neden kalbi atmıyor?" dedi Klaus sabırsızca. Genç kıza dönmüştü. Gözleri sulanmıştı.
"Çünkü birlikte küçük bir oyun oynadık, bilirsin işte baba-kız gibi. Şu en son öldürdüğün cadı aslında Caroline ile seni bağlıyordu. Onun kalbini yavaşlattı ve şimdilik durdurdu. Onu kimin kurtarabileceğini biliyor musun, Klaus?"
"Kim?" Neredeyse inlemişti.
"Sen. Ona dokunduğun an geri dönecek." Niklaus kıza sarıldı ve kendisine çekti. Bill elindeki iğneyi adamın boynuna sapladı. Klaus daha önce o iğneyi fark etmemişti. İçindeki sıvıyı kanına enjekte edince acıyla çığlık attı Klaus. Bill sırıttı. "Sana enjekte ettiğim bu sıvı seni asıl olduğun kişiliğine büründürecek. Öldürüyesiye kadar kan isteyecek, kan içtikten sonra da kurda dönüşecek ve asla eski bedenine dönemeyeceksin."
Caroline yavaş yavaş kendine geliyordu. Klaus çoktan acıkmıştı. Caroline'a zarar verebileceği düşüncesiyle sinirlendi ve adamın boynunu kırdı. Bu karanlıkta kimse göremezdi bedenini. Kardeşlerinin seslerini duyabiliyordu onlara seslendi. "Nik ne oldu?"
"Bonnie ve Sheila Bennett'ı getirin. Hemen!"
"Ah! Klaus?" Niklaus duyduğu sesle gözlerini sımsıkı yumdu. Caroline uyanmıştı ve çektiği baş ağrısıyla eliyle başına baskı yaparak ayağa kalktı. "Neredeyiz?"
"Caroline, güvendesin. Bekle." Adam ona yüzünü dönmüyordu. Kızın kendisini bu kadar kana susamış bir şekilde görmesini istemiyordu.
"Klaus sorun ne?" Bonnie'nin sesi kapının arkasından duyuldu. "Caroline iyi mi?"
"Bonnie? İyiyim ben. Sorun filan yok." diye seslendi Caroline.
"Bonnie kanıma bir şey enjekte edildi." Kimin ettiğini söyleyemezdi Caroline'in yanında. "Beslenme içgüdümü tetikliyor." Devamını anlatmak istemiyordu Caroline duyarsa kötü olurdu. Sonra aklına bir fikir geldi ve Bonnie'nin zihnine ulaştı. Ona herşeyi anlattı. "Caroline'ın babasının enjekte ettiği ilaç yüzünden beslenirsem kurda dönüşecek ve eski bedenime dönemeyeceğim."
"Bunu engelleyecek bir şeyler yapabiliriz sanırım. Biraz beklemen lazım." Sanki Sheila onu görebilirmiş gibi kafasını salladı adam.
"Klaus?" Omzundaki eli hissedince bir hırlama sesi kaçtı boğazından. "Bana dön, lütfen."
"Olmaz, Caroline. Uzak dur benden." Caroline ona daha da sokulunca "Uzak dur!" diye kükredi.
Caroline olduğu yerde sıçramıştı. Korkuyla geriye çekildi. Adam sinirlenince nasıl biri olduğunu az çok tahmin ediyordu. Sinirlenmesine ne gerek vardı? Oysaki tek yapmak istediği ona yardım etmekti. Ne kadar kötü olabilirdi ki? "P-Peki." Kızın korkmuş ve kırılmış çıkan sesi yankılandı.
"Özür dilerim, Caroline. Ama beni böyle görmemelisin."
Genç kız cesaretini topladı. "Bunca yıl ne olursa olsun senin yanında oldum. Eğer seni tanırsam senden korkabileceğimi söyledin. Hakkında her şeyi biliyorum, Niklaus Mikaelson, ve yine de buradayım. Yine de yanında olacağım. Bir ömür boyunca." Klaus'un pes etmişcesine boynunu eğdiğini görünce ona yaklaştı. Elini adamın omzuna koydu ve kendisine çevirdi. Klaus buna izin vermeseydi asla çeviremezdi. Sonuçta güçsüzdü. Klaus önünü ona döndü. Başı hala eğikti. Caroline heyecanla adamın çenesini kavradı ve başını yukarı kaldırdı. Gördükleri karşısında bir kez daha büyülendi. Kehribarın en açık tonundaki gözlerinin altındaki damarları şişip belli olmuştu. "Hey," Adamın gözlerine baktı. "Aç mısın?"
Niklaus kızın ne demeye çalıştığını anladı. "Olmaz, Caroline."
"Sorun değil, Klaus, sorun değil." Onun yüzünü küçük elleri arasına aldı. "Herşeyi hatırlıyorum. Bana ulaşana kadar güçsüz düşmüş olmalısın. Buna ihtiyacın var."
Babasını da hatırlıyor muydu acaba? "Caroline, ne yaptılar sana?"
Kız omuz silkti. Sesi umursamazcasına çıkıyordu. "Bir grup vampir beni karnavalda kaçırdı. Gözlerimi açtığımda buradaydım. Bir maskeli adam vardı. Ona 'Doktor' diyorlardı. Bana bir şey enjekte etti. Hislerimin yoğunlaşmasını filan sağladı. Bir cadı bana bir çeşit görüntüler gösterdi beynimin içine girip. Vampirlerle, kurtadamlarla savaşıyordun. Sonra bir cadı hepinize acı çektirtiyordu. Rebekah ağlıyordu. Kol krize girmiş gibiydi. Bir diğeri yüzünden senin her yerinden kanlar akıyordu." Genç kız kollarını adamın bedenine doladı. "Çok korkunçtu Klaus. Senin için endişelendim."
Niklaus derin bir nefes aldı. Kıza zarar vermedikleri için sevinmişti. Kız sadece gördükleri yüzünden çığlık atmıştı. "Bir şeyim yok benim. Bak iyiyim." Halbuki değildi. Kızın ona bu kadar yakın olması onu daha çok mahvediyordu. Kan içmesi gerekiyordu bir an önce.
"Klaus galiba başardık. Belirtilerin geçti mi?" Stefan'ın sesini duyunca gülümsedi. Kız ondan ayrılmadan önce saçlarının arasına bir öpücük kondurdu.
Caroline bir adım geriye gidip adama baktı. Normale dönmüştü. Ama hala bitkin görünüyordu. "Senin kana ihtiyacın var." Ona tekrar yaklaştı. "Al." Bileğini uzattı. "Söz veriyorum bir şey olmayacak."
Klaus güçsüz hissediyordu. Az önce kokusunu aldığı taze kanı hala arzuluyordu. Yavaşça kızın kolunu kavradı ve sivri dişini onun süt beyazı tenine geçirdi. Kız ilk başta hissettiği acıyla gözlerini yumdu ve ses çıkarmamak için dudaklarını dişledi. Klaus'un yavaş yavaş kanını emmesi hızladı. Adam bu muhteşem tadın büyüsüne kapılmıştı. Bin yılı aşkın süredir herkesin kanını sömürüyordu ama kızın kanı kadar lezzetlisini içmemişti. Bir anda herşeyi unuttu. Kanın Caroline'a ait olduğunu unuttu ve kolu daha sıkı kavrayıp kendine çekti. Onu kucağına düşürüp boynuna yaklaşmıştı. Dişlerini bu sefer boynuna geçirince Caroline yine ses çıkarmadı. Ona zarar vereceğini düşünmüyordu.
Niklaus arzuyla her yudum aldığında inlemeye başlamıştı. O kadar güzeldi ki hiç bitmesin istedi. Sanki bu kadarı yetmezmiş gibi kızın boynunu daha çok açığa çıkardı, dişlerini daha derine ittirdi. Kızın ağzından çıkan küçük ahlamalar büyüdü. Ama artık Klaus hiç bir şeyi duymuyor, hiçbir şeyi görmüyordu. "Caroline!" Bir kaç ağızdan çıkan bağırışları bile duymuyordu. İçtikçe daha fazlasını istiyordu.
Caroline'ın başı döndü, görüşü bulanıklaştı ve ardından kan kaybından bayıldı. Elleri arasında yere yığılan genç kıza baktı adam. Ne yapmıştı böyle? Kendini nasıl tutamamıştı? Ne çeşit bir canavardı? Kendisine küfrettti ve gözlerine dolan yaşların akmasına izin verdi.

Hiding My Heart (Klaroline)Waar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu