15. Bölüm: Güçsüz

Start from the beginning
                                    

"Aldığın şeyi geri verirsen eğer, bu tatsız olay aramızda kalacak." Tehditkâr bir ifadeyle konuşuyordu. Demek ki henüz kimseye bir şey söylememişti. Kapıma polislerin dayanmama nedeni buydu demek.

Garip olan ve beni çıkmaza sokan şey, Duman'ın o kasadan ne aldığını bilmiyor oluşumdu. Kuzey'e söyleyeceğim herhangi bir şey, Duman'ı da ele vermeme neden olacaktı. Yavaşça başımı salladım. "Tamam." dedim sadece. Bir şekilde uzun süredir görmediğim Duman'a ulaşmalı ve aldığı şeyi geri almalıydım.

Kuzey bu kadar çabuk pes etmemi beklemiyormuş gibiydi. Yüzündeki kaslar aniden gevşedi, rahatladı ve bir anlık kabalık ettiğini düşünmüş gibi geri çekildi. "Ararım seni daha sonra." dedi ve beyaz güllere son kez bakıp odadan çıktı.

Kuzey çıktıktan sonra derin bir nefes alabildim. Kendimi ilk kez böylesine sıkışmış hissediyordum. Beyaz güle uzandım ve masaya düşen yaprağı elime aldım. Sonra siyah güle baktım. Duman'ı nasıl bulacaktım? Telefonumun nerede olduğunu bile bilmiyordum, hem zaten telefon yanımda olsa bile numarası -hala- bende olmadığından bir işime yaramayacaktı. Kendimi tehlikeye de atmıştım, daha ne yapabilirdim Duman'ın bana gelmesi için? O sırada Esra odaya girdi, elinde kahve tutuyordu. Telefonuna bakarken, istemsiz bir şekilde aşırı şişmiş göbeğine baktım. Ne zaman doğuracaktı acaba?

"Gitmem gerekiyor." dedi yavaşça. Beni yalnız bırakacağı için üzgündü. Gülümseyerek "Sorun değil." dedim dikkatle. "Gece geleceğim ama." dedi ve hüzünlü bir şekilde gülümseyerek çıktı.

Yanıma dönüp siyah güllere baktım. Ağlamak istiyordum ve bu kadar ruhsuz olmasaydım ağlardım. Esra çıktıktan hemen sonra kapım tekrar açıldı, hemşire olacağını düşünüp bakmadım. Kapım yavaşça kapandı ve nedense hissettim. Onun geldiğini hissettim. Kafamı yana çevirdiğimde, mükemmel yüzü karşımda duruyordu.

O kadar uzun zaman olmuştu ki onun yokluğuna kapıldığımdan beri. Odada, karşımda durduğu zaman az önce kendimi zorladığım halde ağlamamama rağmen, gözlerimden yaş akmaya başladı. Canım yanmıştı. Onun yokluğu nedensizce canımı yakmıştı ve ben bunu o gelene kadar anlamamıştım. O benim yaralarımı saracak tek şeydi.

Simsiyah giyinmişti yine. Üzerinde bir tane bile renkli bir şey yoktu. Bal rengi gözleri gözlerimden ayrılmıyordu. Saçları hafifçe uzamıştı ve alnına dökülüyordu. Dudakları sıkı bir şekilde birbirine bastırılmıştı. Varlığı, yanımda olması, şimdiden kendimi iyi hissetmemi sağlamıştı.

Bir şey demedim. Diyemedim. Sessizce, hayatımda ilk kez birine böylesine muhtaç hissederek ağladım. Yavaşça yanıma geldi, siyah güllere bir kez baktıktan sonra uzandı ve yanağımdan boynuma doğru süzülen gözyaşını soğuk eliyle sildi. "Gelmişsin." dedim siyah gülleri göstererek.

Islanan parmağına diğer parmaklarıyla dokunurken, "Geldim." dedi. Ses tonu öylesine yumuşak ve güzeldi ki, o an bana bağırması bile beni üzmezdi.

"Neden bıraktın beni?"

Gözlerini parmaklarından çekip gözlerime dikti. Başını hafifçe dikleştirdi, böyle yaptığında daha uzun boylu görünüyordu. Derin bir nefes aldıktan sonra, yavaş adımlarla cama doğru yaklaştı. Dışarıda yağan yağmurun içerideki sıcak havayla kesiştiği camda oluşan buğuya dokundu. "Seni bırakmadım."

"Bıraktın." dedim inatçı bir sesle. "Bu zamana kadar yanımda yoktun."

"Arya." Bana döndü. Gözlerime baktı. İsmimi neredeyse sert bir tonda, azarlar gibi söylemişti ve bu bile heyecanlanmama neden olmuştu. Kimse onun kadar güzel seslenemiyordu. Yanıma yaklaştı, uzandı ve getirdiği siyah güllerden birini eline aldı. "Hep seninleyim."

"Değilsin." Gözlerim tekrar dolmuştu ve ağlamaktan nefret ediyordum. "Ben... Seni çok iyi tanımıyorum bile."

Bu dediğim canını acıtmış gibi baktı. Siyah gülü sağ eline alırken, yumuşak bir şekilde yatağa oturdu. "Beni en iyi tanıyan sensin bu zamana kadar." Boşta kalan eliyle elime dokundu, parmaklarımı araladım ve soğuk elinin avucumun içine kaymasına izin verdim.

Ellerimize baktım, onun parmakları benim parmaklarımla bütünleşmiş gibiydi. Gözlerimi kaldırdım ve bana yumuşakça bakan gözlerine sabitledim. Yumuşamış ve daha çok rahatlamış gibi görünüyordu. "Zor bir çocuktum. Çocuk esirgeme kurumunda bir çocuk ne kadar zor olabilirse, o kadar zordum."

Heyecanla dinliyordum. Duman'ın çocuk esirgeme kurumunda büyüdüğünü bilmiyordum, bunu söyler söylemez gerçekten de onu tanımadığımı düşündüm. Ellerimize bakıyordu. "Çocuk esirgeme kurumunda çok iyi bakıldığım söylenmez. Okumayı kendi kendime öğrendim. Yaramaz bir çocuk olduğumdan benimle daha fazla ilgilenirdi herkes." Durdu. Aniden elini çekti ve tişörtünü çıkardı. Onu ilk kez üstsüz görüyordum. Öylesine parlak sayılabilecek ve beyaz bir teni vardı ki gözlerimi kamaştırmıştı. Pürüzsüz ve soluk beyaz cildinde dikkat çeken şey korkunçtu. Ne düşündüğümü dile getiremeden Duman, "Evet." dedi, tekrar tişörtünü giyip elimi tutarken. "Sigara izi onlar."

Üzülmüştüm. Nefesim kesilir gibi olmuştu. Bu yaralar çok uzun zaman önce de olsa, sanki o an bunu tekrar yaşıyormuş gibiydi. Yüzü kasılmıştı, çenesi kenetlenmişti. İstemsiz bir şekilde parmaklarımı fazla sıkıyordu. Diğer elimle yavaşça koluna dokundum, bu kez ilk yaptığındaki gibi kolunu çekmemişti. İhtiyacı vardı aslında, sevilmeye ve unutmaya ihtiyacı vardı. Hangimizin yoktu ki?

Uzandım, onu kendime çektim. Dikleştim. Onu gördüğümden beri ağrım kalmamıştı. Uzandım ve yavaşça dudaklarına dokundum, gözyaşlarım dudaklarımıza değerken beni öptü. Ilık nefesi dudaklarımı okşarken beni kollarının arasına aldı, sıkıca sardı. İlk kez, hayatımda ilk kez, birinin içindekini öldüren biri değil, onu saran biri olmuştum.

Siyahı Öldürmek (TAMAMLANDI.)Where stories live. Discover now