10.Bölüm: Heyecan

5.8K 449 38
                                    


"İyi misin?"

Sena'nın sesi her zamanki tiz sesinin aksine yumuşak ve hiç duymadığım bir tondaydı. Bu sesi sadece bir kez yaptığına şahit olmuştum; o da bir keresinde zengin olduğu giydiği pahalı takım elbiseden ve içtiği 70'lik viskiden belli olan bir adamı ayartmak için kullandığı zamandı. Başımı kaldırdım ve Sena'nın yumuşak yatağında doğruldum. "İyiyim." dedim yumuşak bir sesle.

Anlamıştı. Nasıl anlamasın ki? Evinin kocaman terasında elimde kırık bir şişeyle ve yanımda boylu boyunca uzanmış kanlar içindeki adamı görünce panik bile yapmamıştı, ancak şu an bana bakan yüzünde gizlenmiş bir korku ve tarif edemediğim birçok duygu vardı. Endişeleniyordu. Her zaman taktığı pembe büyük saat bileğinden kolunun iç kısımlarına doğru gerilerken yüzünü ellerinin arasına aldı, bana baktı. "Sana bir şey yaptı mı?"

Kaşlarım çatıldı. Sena'nın kabarık kıvırcık saçlarına, alakasız tonlarda giydiği kat kat giysilere, ısırdığı ve bir yerini soyduğu dudağına ve bana endişeyle bakan gözlerine baktım. "Hayır." dedim.

"Adi herif." Sinirlendi. Ve nedense sonra, Sena'nın bana olan ilgisi inanılmaz bir artış gösterdi. Hiç olmadığı kadar ilgili ve hiç olmadığı kadar sevecen oldu bana karşı. Onun evinde birkaç ay daha kalmama izin verdi; her gün sevdiğim için çikolata kaplı kek getiriyor, bardan sonra benimle ilgilenmek için eve kimseyi getirmiyor ama yine de bir zengini kafaladığı zaman bana da hediye almasını sağlıyordu. Sena sayesinde, belki de hayatımın en fakir geçen zamanlarında bile zenginken olmadığım kadar varlıklı haldeydim.

Birkaç ay sonra, Esra bana ulaştı. Onu, annesinin öldüğü günden beri nadiren görmüştüm. Beni sokakta gördüğünde ufak ve ucuz bir selam veriyor, gözlerini kaçırarak saklamaya çalıştığı suçluluk duygusunun tüm yüzüne yayılmasını başarısızca engellemeye çalışıyordu. Sena ile olan arkadaşlığımın onunla olan kardeşliğimden daha üst düzeyde olduğu dönem, Esra aniden benimle buluşmak istemiş ve işte o zamanlar hayatımıza şu anki kocası Hakan ve onun şirketi girmişti.

*****

Duman'ın heyecanla söylediği "Ev soyacağız." cümlesinden sonra, gergin yüzümde istemsizce oluşan bir gülümsemenin ardından bir kahkaha dudaklarımdan süzülmüştü. Ona baktım, bana neden güldüğümü anlayamadığı bir ifadeyle bakıyordu. 

"Ev mi?" dedim aşağılar gibi. "Araba soymaya ne oldu?"

Duman hareketsizce yüzüme bakıyordu. Yüz hatları, böyle ifadesiz durduğu anlarda daha keskindi. "Bu daha heyecan verici."

"Adam öldürmemi isteyeceksin sanmıştım." Kaşlarım havaya kalkarken, bu ifadenin tersi Duman'ın yüzünde belirmişti. 

Aramızda gerginlikle oluşan elektrik, gülmemin de etkisiyle kısa sürede dağılmıştı. Onun yerine, beni daha çok etkileyen ve neredeyse nefes almamı etkileyecek kadar baskın olan başka bir durum oluşmuştu; Duman'dan etkilendiğim ve ondan gözlerimi alamadığım durum. Kaşlarını çatıp bana baktığı sırada, ona dokunmak için içimde beliren arzunun dışa vurumu yüzüme yansımış gibiydi; gözlerim onun hareketlerini izliyor, bedenim ondan yayılan garip enerjinin çekici havasına kapılmış gibi eğik ve orantısız görünüyor ve aramızda yayılan titreşim git gide artıyordu. Aynı etkileri onda görmek bende daha da uyarıcı bir etki bırakmıştı. 

Duman'ın insanı içine çeken bal rengi gözleri hiçbir hareketimi kaçırmıyordu. Dudakları düz bir çizgi halini almasına rağmen belli belirsiz bir gülümseme fark ediliyordu. Gözlerinin kenarları biraz kırışmıştı, elmacık kemiklerine ve gür kirpiklerine vuran gece lambamın sarı ışığı onu olduğundan solgun gösteriyordu. 

"Gidecek misin?"

Sesim benim bile beklediğimden daha kısık çıkmıştı, ancak Duman duymuştu. Ona bakmadım, evin soğukluğunu hatırlatır gibi duran soğuk ve titreyen ellerime baktım. Hemen yanımda ve uzansam ona dokunabileceğim kadar yakınımda oturması terlememe ve heyecan yapmama yol açıyordu. Bir süre hiçbir şey demedi, kafamı kaldırmamı beklediğini algıladığımda ise çok geçti, çoktan yüzümü kaldırıp ona bakmıştım bile. 

Bana baktı, bir şey demiyordu. Gözlerinde tuhaf bir beklenti, dudaklarında güzel bir gülümseme belirdi. Yumuşak ama içime işleyen bir sesle, "Kalmamı mı istiyorsun?"

Gözlerine kenetlenmiş bir şekilde bakıyordum. Sesim çıkmıyordu, içimden milyonlarca kez çığlık çığlığa evet diyordum, ama onun bal rengi gözlerine baktığımda sesim çıkmıyordu. Dudaklarım aralandı, tam bir şey diyeceğim anda elini uzattı. Ani hareketi, sesimin yerinde kalmasına ve zihnimin bütün duvarlarının savunmasını indirmesine neden oldu. Beynime işaret gitmiyor gibiydi, algılamıyordu. Tek istediğim şey gerçekleşiyor gibiydi; Duman elini uzattı ve yanağıma hafifçe dokundu. Aradaki mesafenin kapanmasını isteyen ve bu yüzden çıldıran beynim, yerinden çıkacakmış gibi atan kalbime eşlik eden titreyen dudaklarım ona yoğunlaşmıştı. Yüzümü okşayan yumuşak parmakları, geçtiği yerleri tek tek yakıyordu.

Uzandı, aramızdaki mesafe yavaş yavaş kapanırken nefes alamaz gibiydim. Duman'ın yüzümü tutan eli boynuma kaydı, yüzü bana yanaşırken bayıldığım kokusu ondan önce bana ulaştı. Tamamen onunla sarmalanmış bir haldeyken, kuru dudakları dudaklarımı buldu ve hayata döndüm. Nefes almayı unutmuş da, yeniden nefes almış gibiydim. Hayata ilk kez gelen minik bir bebek gibiydim kollarında. Titriyordum, dizlerim birbirine çarpıyordu ve tek düşündüğüm şey o oldu. Etkinin bütün beynimi uyuşturucu gibi ele geçirdiğini hissettim. Hayatta uyuşturucu dahil bütün zevk maddelerini denemiştim ama hiçbiri onu öpmek kadar zevk vermemişti.

Geri çekildi, beni susuz bıraktı. Konuşmadan yüzüne bakıyordum, sonrasında elimden hafifçe tuttu ve beni odama götürdü. Yatağa uzandım ve yanıma uzanmasını izledim. Aramızda yine mesafe vardı, bu beni öldürüyor gibiydi. Göz kapaklarım titredi, yavaşça kapanırken tek hissettiğim şey saçlarımda dolaşan belli belirsiz parmakları oldu.

Gözlerimi yeniden açtığımda gitmişti. Yanımda onun olduğunu hatırlatan bir koku kalmıştı sadece. Bir parfüm kullansaydım, onun kokusunu isterdim. Geniş yatakta bir köşede sinmiş gibi duran bedenim sızlıyordu. Ayağa kalktım ve gecenin sızmaya çalıştığı pencereden dışarı baktım. 

Ne zaman bunu yapacağımızı bilmiyordum. İşin garip olan kısmı, soygunun umurumda bile olmamasıydı. Duman'a karşı oluşturduğum savunma düzeneğim bozulmuştu. Beni beklenmedik bir şekilde öpmesi ve bu öpücüğün beklediğimden de iyi olması bütün dengeleri bozmuş gibi görünüyordu. Ona karşı beslediğim tarif edilemez duygular gün yüzüne çıkmış gibiydi, burnumda onun kokusu ve dudaklarımın üstünde onun dudaklarının izi vardı.

Birkaç gün sonra, işten çıkıp eve geldiğim bir gün, Duman beni evimin önünde bekliyordu. Üzerine giydiği siyah ve parlak ceketi, siyah pantolonu ve botuyla beyaz teni zıtlık oluşturuyordu. Saçları açık kahverengiydi ve gözleriyle aynı tondaydı. Elinde yanan bir sigara tutuyordu ve onu ilk gördüğüm zamanki siyah güllerden vardı. Sigarayı söndürdükten sonra, gülleri bana uzattı. Gülümsedim.

Evime geçtik ve beraber yemek yedik. Bugün soygun için geldiğini biliyordum ancak hiç acele etmiyordu. Yavaş hareketlerle yemeğini yedikten sonra sigara içmiş, benim gelip "Hazırım." dememi bekliyordu. Bunu biliyordum.

Hazır mıydım? Evet. Onunla olduğum sürece ne yaptığımın önemi yok gibiydi. Ben siyah gülleri vazoya koyarken o beni izliyordu. Onunla kısacık öpüştüğüm zamandan beri, benden bilerek uzak duruyor gibiydi. Delirdiğimi görmek istiyordu, çıldırdığımı. Onun yanındayken aklımı kaybetmemek çok zor oluyordu, ona o günden beri daha çok bağlandığımı hissetmek de ruhsal durumuma pek de yardımcı olmuyordu. Sıkıntıyla nefes verirken, Duman "Bir şey mi oldu?" dedi kadife bir sesle.

"Hayır." dedim. "Hazırım." Gözlerine baktım, bana o zamana kadar sakladığı ve bir şekilde vazgeçeceğimi düşündüren bir parıltıyla baktığında sevindiğini anlamıştım. Onun sevinmesi benim de sevinmeme yol açmıştı, güzel bir şekilde gülümserken bana uzattığı elini tuttum. Beni kendisine çekti ve ikinci kez gördüğüm kalbimi yerinden çıkaran gülümsemesine bakakaldım. Hayatımda gördüğüm en güzel gülümsemeydi.

Siyahı Öldürmek (TAMAMLANDI.)Where stories live. Discover now