Koşsan Da Tutamazsın

503 45 23
                                    

Ólöf Arnalds - Ég Umvef Hjarta Mitt

Doğmak, bir ayağı çukurda doğmak. Topallaya topallaya yürümek, büyümek. Koşmaya çalışırken takılıp düşmek, uçmaya çalışırken düşmek, bir çukura düşmek, son kez düşmek, ölmek.

Son.

Son, ötesi berisi yok. Son önümde artık.

Titreyen ellerim arasındaki bir şişede son. Senin duyamadığım sesinde, dudağındaki öpemediğim beninde. Pencere pervazına sıralanmış kırkıncı mumun alevinde son. Çekmecede sakladığım çakıda kuruyan kanda, sigara paketinde kalan son sigarada. Dökülen her bir saç telimde son. Aklımın duvarlarına da kazınmış alıntılarda, siren misali ardımda dolanan o ninnide. Artık bu kaydın içinde son. Karşıki dağların etekleri ötesinde, başka başka zihinlerde son.

Son düşüşümüz, sonumuz.

Her şeyden önce bedenlerimize hapsolmuştuk biz sevgilim. Ardından mahzenlerimize, kelimelere hapsolduk. İnsanlara hapsolduk. Söylediklerine ve yaptıklarına, acılarımıza ve seyrek mutluluklarımıza hapsolduk.

Ama en çok birbirimize, en çok da birbirimize hapsolduk Baekhyun.

Bu yüzden sayısız defa düşlemiş olsam da kendi sonumu sana kıyamadım, sende hapsoldum, bitemedim sevgilim. Sana kıyamadım, bitiremedim hikayemi.

Şimdiyse, artık sen yoksun. Yoksun sevgilim. Zincirlerim yok. Beni bağlayan hiçbir şey yok. Sonumu görüyorum. Sonum önümde duruyor.

Tek bir şey kalmıştı bana engel olan. Bilinmeden, anılmadan, kaybolup yitip gitmek istememiştim. Bunu daha önce defalarca söyledim. Yaşadıklarımızı bilsinler istemiştim. Son zincirim buydu yürek sızım. Geriye anlatılacak çok az şey kaldı, uzun zamandır arzuladığım sonum önümde artık.

Bu yüzden önüne geçemediğim bir heyecan var içimde. Sehun'un hissettiği gibi bir ferahlık çöktü sanki çökmüş omuzlarıma. Birkaç adımım kaldı yalnızca önümde, sonrası uçurum, bizim uçurumlarımız. Uçurumun diğer ucundaki yolda da sen duruyorsun sevgilim, uzanıyorum sana ama yetişemiyorum. Duruyorsun, bakıyorsun, görüyorsun ama bulanıksın. Saçlarının beyazı grileşmiş, neredeyse siyaha dönmüş. Ne olduğunu anlayamıyorum sana.

Aşağı bakıyorum yürek sızım. Uçurumun dibine yakınım bu yüzden sonunu görebiliyorum. Bir göl var aşağıda. Suyu neredeyse çekilmiş bir göl var. Sislerin arasında ise bir kuğu duruyor. Kanatları hala suya değiyor, başıysa toprağa düşmüş. Toprak kuğunun kanıyla ıslanmış, kuğu şarkısını fısıldamış, göl boyanmış, kuğunun kanatları siyaha çalıyor.

Başka bir şey daha var sislerin arasında. Kuğunun başına uçarak gelen başka bir şey. Onu görüyorum sonra. Kıvrılmış boynuyla bir kızıl akbaba kuğunun bedenine eğiliyor. Pençeleriyle tüylerini yoluşuna şahit oluyorum. Sivri gagasına kan bulaşıyor. Kuğu ise öleli çok olmuş sesi dahi çıkmıyor. Kızıl akbabanın sesi ise tüm sesleri dağıtıyor, havaya kan kokusu karışıyor.

Karşıdaki uçurumlarda göremiyorum artık seni sevgilim.

Başından beri olmadığını fark ediyorum sonra. Uzun süredir ellerini tutamıyorum. Ellerin yok. Dudağındaki beni öpemiyorum. Dudakların yok. Saçların yok. Sıcaklığın yok. Sesin yok. Baekhyun, yoksun. Yoksun ağrım. Yoksun canım.

Yoksun.

Ağladığıma bakma sen benim. Eskiden de ağlardım ben, hatırlarsın, değil mi? Bakma kızıllığıma hassas bir adamım ben. Hayal meyal annem de öyle derdi. "Ruhun ağır Chanyeol," derdi. "Hassassın bu yüzden."

Svanur •Chanbaek•Where stories live. Discover now