Güneş Kucağındadır, Bilemezsin

597 76 13
                                    

Anathema - The Lost Child

Soğuktu, kemiklerimden hatırlarım.

Soğuktu ruhumda açılan boşluklarım.

Soğuktu. Soğuktu tüm kanayan, kıvranan ve acıyan, susmayan anılarım.

Ayakkabılarım tozla toprakla oynamaktan çok çabuk aşınırdı benim. Hayal meyal annem yetiştiremezdi bana ayakkabı almayı. Bizim oralardan çok uzaklara sürüklenmeye başladığımda da yırtılmıştı ayakkabılarım. Yerlerde de kar tutmaya başlamıştı. Soğuktu hava, ayak parmaklarımın morarmasına neden olacak kadar. Kemiklerimden, en kırgın yerlerimden hatırlarım.

Bu yüzden sevemedim ben hiç soğuğu. Elimde avucumda ne varsa ruhumu titretecek derecede soğuk zamanlarda kaybetmiştim ben. Nasıl severdim ki soğuğu? Annemi, babamı, ebe annemi, bizim oraları soğuk, karlı bir kasım sabahı kaybetmiştim ben. Beni hatırlayacak, bir nebze de olsa hikayemi bilecek her şeyi o soğuğun bıraktığı ince can sızılarında yitirmiştim. Nasıl severdim ki soğuğu? Dua edecek tek bir kişi kalmamıştı ardımda. Yaşamama değecek hiçbir şey kalmamıştı bana. Sadece bir tutam saç vardı parmaklarımın arasında, onu da soğuktan hissizleşen eklemlerim yüzünden tutmakta zorlanıyordum.

O ağır postallı adamlar peşlerinde sürüklemişti beni. İnan hatırlamıyorum ayrıntılarını. Kendimi ne kadar zorlasam da evimden zorla çıkartılırken elimdeki gazeteye sarılmış saç tutamını muhafaza etmeye çalışmamdan fazlasını hatırlayamıyorum. Ha, bir de silahının namlusunun ucunda anne babamı gördüğüm o kavruk tenli adam çok farklı bakmıştı gidene kadar bana. Nedenini anlayamamış, buna kafa yoracak kadar kafa kalmamıştı o zaman bende. Ancak bildiğim bir şey varsa bundan sonra yaşadıklarımın o kavruk tenli adamın gözlerinin ardında çoktan şekillenmiş olduğuydu. Eğer biraz daha dikkatli bakmış olsaydım o gözlere, biraz daha hafif olsaydı can sızım elbet görürdüm geleceğimi o gözlerde ve ne kadar nefret etsem de ölümü yeğlerdim o beyaza soyunmaya yüz tutmuş tepelerde. Ancak çoktan teslim olmuştum ben yüreğimin ağırlığına. Küçüktüm o zaman. Ağır gelmişti. Çok çok ağır gelmişti hayal meyal annemin minik dediği yüreğime.

Kızıl akbabaların yuvasına sürüklenişim böyle olmuştu işte. Kızıl akbaba diyorlarmış bizim oraları talan edenlere. Kızıl akbabaları bilir misin? Biraz hazırcı hayvanlardır onlar. Leşlerin içini açması için başka hayvanları bekler, içleri açılmış olan leşleri yerler kızıl akbabalar. Bir de sürüler halinde gezseler bile paylaşmazlarmış leşlerini. Gerekirse birbirlerine saldırırlarmış hatta.

Bizim oraları talan edenlere de bunlardan dolayı kızıl akbaba diyorlarmış. Bizim oraları koruyan erkekleri öldüren onlar değilmiş çünkü. Onlar sadece savunmasız kalmış bir yerin ırzına geçmişler. Böyle yaparlarmış, sistemleri bu şekildeymiş, sadece ihtiyaçları olanı alır giderlermiş. Bizim oralarda gözleri yokmuş, amaçları farklıymış. Sonradan öğrenecektim tüm bunları ve çok daha fazlasını.

Bir de leşlerini paylaşmayı sevmezlermiş dedim ya, sahiden öyleymiş.

Ben, o kavruk tenli adamın leşiydim aslında. Bunu ise çok çok sonradan öğrenecektim.

Bilmeden, farkında olmadan dikenli bir kafesin içine savruldum böylece. Bundan sonrası hep acı hep buhran. Sevmem hayatımı yedi yaşından sonra. Sevmem gökyüzünün rengini, sevmem mevsimleri. Bundan sonrası hep buhran.

Svanur •Chanbaek•Where stories live. Discover now