Duymazsın

391 47 29
                                    

Syml - The War

Bizim kızıl akbabalar sürekli göç ederdi nefesim, hatırlarsın. Asıl yuvalarında bizleri tutarken kendileri sürekli şu intihar görevlerine giderlerdi. Çok akbaba ölürdü her göçlerinde. Ölen akbaba kadar da çocuk getirirlerdi ya yanlarında, o eksikliği telafi etmeye çalışırlardı bir şekilde.

Kavruk tenli akbaba Jongin de giderdi bu görevlere. Her geldiğinde de gecelerce kanar, bir süre bize uğramazdı. Ağırdı şu görevler, çok ağırdı. Akbaba Jongin bile kanıyorduysa bu kadar, çok ağır olmalıydı. Sonradan biz de öğrenecektik ya zaten, bedenimde ve ruhumda çokça izleri kaldı.

Seni bilmem sevgilim ama benim içim giderdi Jongin'i öyle görünce. Çok acı çektirmişti bize, ölmeyi dilemiştik birçok kez ama bilirsin bizim birbirimizden başka kimsemiz yoktu orada ve bir şekilde ruhumun iplerinde onun da parmakları olduğunu hissederdim. İster hastalıklı bir düşünce desinler bunun için, istersen sen de kına düşüncelerimi. Her ne desen de seninle birlikte beklerdik Jongin'in dönüşlerini. Bir korku olurdu içimizde yanıp bizi tüketen ya dönemezse bu sefer diye. Yalnız o zamanlar şafak sayardık hatta. Bir matem havası çökerdi tüm kampa da sahipsiz kalmış leşlerin çıtı çıkmazdı akbabalar görevdeyken. Beklerdik sadece sonumuzu beklermiş gibi.

Gerçi akbabaları ölmüş leşler uyutulurdu nefesim hatırlarsın. Uyutup, seni bulmaktan korktuğum o çukura attıktan sonra üstlerine kireç dökerlerdi. Sahipsiz kalmış leşlere yer yoktu akbabaların yuvasında.

Belki de bu yüzden sonumuzu beklermiş gibi beklerdik akbabalarımızın dönmesini. Ama diyorum, ölüm korkusu değildi benimkisi. Kaderimin yollarına kendi varlığını kazıyan kavruk tenli akbabayı ölmekten korktuğum için beklemiyordum. Hem gelmese eğer seninle aynı anda ölürdük, sevgilim. Nedense bu düşünce o kadar sevimsiz gelmiyordu gözüme. Benden erken ölmendense senden önce veya seninle birlikte ölmeyi tercih etmiştim her zaman. Gecelerce dua ettim bunun için hatta ve bak, tanrı dualarımı duydu sonunda. Muhtemelen ruhu çekilmiş bedenimin yanında dinliyorsun bu kayıtları. Senin evvelinde veda ettim bu hayata.

Bir sigara daha istedi canım. Bekle bir saniye.

Sahipsiz kalmış çok arkadaşımızı kaybetmiştik o çukurlarda. Gerçi fazla arkadaş edinmezdik eğitim kampında ancak kaderlerimiz ortak olunca kendiliğinden oluşan bir gönül bağı da oluyor arada. İsimlerini bilmezdik, ismlerimizi kendimizden başka kimse bilmezdi ama buna ihtiyacımız da yoktu zaten. Birisini anmak için isme gerek yoktu.

Saçlarını kaşlarının üstünde kesen, gözleri her zaman buğulu bakan baykuş çocuk bizi sarsan ilk kaybımızdı. Nedense sadece sana bakarken gülerdi onun gözleri, hatırlar mısın? Götürürlerken onu kendi hikayesinin sonuna yürüdüğünü bildiği halde hiç ses çıkarmamıştı da en çok buna acımıştı canım.

Sesi çok ince bir çocuk vardı bir de. Birkaç küçük ben olan yüzü seninki kadar beyaz, saçları benimkiler kadar siyahtı. Onun gözlerinde de hep bir umudun alevini görürdüm. Bazı günler cızırdayan floresanlı koridorlarda yankılanan şarkı sözleri duyardık, bunu illa ki hatırlarsın. O ses, yüzünde benler olan ince sesli çocuğun sesiydi işte. İşkence gördüğü zamanlar şarkı söyleyen oymuş meğer. Bunu da o çocuk çukura atıldıktan sonra anlamıştım. O gittikten sonra koridorlarda yine cızırdayan floresanların sesi kalmıştı sadece.

Ha, bir de yüzü çok güzel bir çocuk vardı. Çok güzel bir gamzesi vardı yanağında, unutamam hiç. Bu yüzden herhalde gülerdi hep. Tüm acılarına inat, kaderine inat gülerdi o hep. Dilini kestikleri zaman da kesmemişti gülümsemeyi, ölüme götürülürken de, üstüne kireç dökülürken de.

Svanur •Chanbaek•Where stories live. Discover now