Ciğerinde Kuruludur Orkestra

471 50 20
                                    

Katatonia - Decima

Yanmak kere sevmek, üşümek kere ölmek, donmak kere dirilmek.

Bir süre sonra birlikte paylaşacağımız mahzenimizin kırık ve solmuş şiirlerle dolu duvarlarının oyuklarına ispatlayacaktık bu sözleri.

Biz yandıkça severdik Baekhyun. Üşüdükçe ölürdük fakat donduğumuzda yeniden dirilir sonra tekrar yana yana severdik. Çok güzel severdik hem de. Kıskanırlardı bizi, hatırlar mısın? Bundan dolayı zannetsem, ayrı düşürmeye çalışırlardı hep birbirleri için nefes olacak yüreklerimizi.

O gece yatmıştım ya yanında hani, ertesi sabah odaya giren akbabam yaka paça sürüklemişti de sargılı ellerinle beni korumaya çalışmıştın. Ne çok içim gitmişti ellerinin kırmızılarının dağılmasına yine. Kendimi geçmiştim ben, sana olabileceklerdi asıl endişem. Ellerinin acımasıydı benim acım. İçinde büyüyen buhranındı gözyaşlarım. Orada yine tek başına bırakmaktı seni en azılı korkularım.

Ben alışmıştım kendi acılarıma da can ağrımın canının acıması bitiriyordu beni.

Aldı kavruk tenli kızıl akbaba sürükledi beni ruhu soğuk o yapının cızırdayan floresanları altında. Arkamdan gelen haykırışlarını duyuyordum Baekhyun. Anlamıyordum konuştuğun dili ama insan canının dediklerini hissediyor bir şekilde. Sonra akbabam, senin dilinde bir şey söylemişti ve susup kalmıştın. Gözbebeklerin titremişti ama. Çok merak etmiştim sana ne dediğini, sense direttin söylemedin bir türlü.

Senin yanında yattığım gecenin sonrasında beni kendi odama getirdi kavruk tenli kızıl. Odanın içine attı, kapıyı da ardımızdan kapattı. Yerde durmuş ne yapacağını beklerken başımda dizlerini kırarak oturmuştu. Sonra "Eriştiniz birbirinize nihayet," demişti seninkine benzer bir aksanla. Bense büyük gözlerimi daha da büyütebilecekmişim gibi zorluyordum. "On Bir ile."

On Bir.

Senin de adının yerine bir sayı yakıştırmıştı o akbaba. Benim adımın yanına geldiğinde sonu haykıracak o sayıyı yakıştırmıştı sana.

Ve işte bu sayılardı bizim hayatımıza kara kara perdeler indiren. Bu sayılardı satır aralarında kırıldığımız yerlere düşürten.

Yirmi üç, on bir. Bir sonun yarım parçaları.

Biz sonu baştan yazılmış bir hikayenin birbiriyle tamamlanan eksikleriydik. İsmimizin birleşimi bir bitişin ahdiydi.

Ve yine bitmiştik biz.

Yanında ilk kez kalışımın ertesi günü sürüklemişti beni kavruk tenli kızıl. Orada sevmezlerdi leşlerin başlarına buyruk davranmalarını. Bu yüzden bir bedel ödemeliydim ve ödedim de, hatırlarsın.

Akbabam belindeki kemeri bileklerime dolayıp mahzenimin tavanına asmıştı beni. Gözlerine bakmıştım o sıra sadece. Gözlerindeki o deli ışıltıları görmüştüm. Uçurumlarımızın ucunu bizim evvelimizde onun bağladığını görmüştüm Baekhyun.

Kollarım asılıyken arkama geçip sırtımda paçavraya dönmüş tişörtümü sıyırmıştı. Çıplak sırtım endişeyle inip kalkarken soğuk bir şeyin böcek misali gezindiğini hissetmiştim tenimde. En kötüsü de beklemekti, benden daha iyi bilirsin sızım. En kötüsü ne olacağını, bu kez acının nereden vuracağını beklemekti.

Soğuk metal tenime aniden saplandığında bir çığlık koyvermiştim karanlık koridorları inletip sana ulaşan. Pişman olmuştum da bunu yaptığıma çok geçmeden. Üzülürdün sen canımın acımasına. En derin can acım sendin, acılarımın en güzeli de sendin ya, olsun. Sen buna da üzülürsün şimdi söyleyince, üzülme.

Svanur •Chanbaek•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin