2. Bölüm: Kronik inek vakası

3.9K 307 15
                                    

Koridorda söylene söylene ilerliyordu Nisan

Oops! Ang larawang ito ay hindi sumusunod sa aming mga alituntunin sa nilalaman. Upang magpatuloy sa pag-publish, subukan itong alisin o mag-upload ng bago.

Koridorda söylene söylene ilerliyordu Nisan. "Bir gün. Geç kalmadığım, sakarlık yapmadığım ve şu aptalın suratını görmediğim bir gün istiyorum sadece. Çok mu?"

Söz konusu aptalın -eski ya da belki sözde en iyi arkadaşının- kitabını uzatırken yüzüne nasıl baktığını hatırlayınca iyice sinirlendi.

"Şu bakışları yok mu bir de! Sanki o da üzgünmüş gibi..." Başını iki yana sallayarak kendi cümlesine itiraz etti. Güney'in üzgün olduğunu hiç sanmıyordu. Aksine yeni arkadaşlarıyla ve sevgilisiyle epey mutlu olmalıydı. Ne de olsa, bu hayatı elde etmek için dostluklarını ezip geçmişti.

Dizinin acısı düşüncelerinin bölünmesine ve yüzünün buruşmasına sebep oldu. Ağırlığını büyük ölçüde diğer ayağına verip topallayarak yürümeye devam etti. Zaten yeterince geç kalmıştı, biraz daha vakit kaybederse derse alınmayacaktı.

Sınıf kapısının önünde durduğunda derin bir nefes alıp kapıyı çaldı. İçinden dua ediyordu. Umarım yoklama alınmamıştır. Ve umarım hoca çok kızmaz.

Kapıyı açıp başını içeri uzattı. Sınıfın büyük bölümünün bakışlarını üzerine çekmenin gerginliğiyle yutkunduktan sonra şeker gibi bir ses tonuyla sordu: "Geç kaldığım için üzgünüm, gelebilir miyim?"

"Geç bakalım, geç." dedi hoca bezgince, masanın üzerine eğilip yoklama defterine bir şeyler yazdı.

Tüm sınıfın önünde azarlanmadığı için rahat bir nefes aldı Nisan. Geç kalmaktan özellikle hoşlanmamasının sebebi tam da buydu. Azarlanmak değil; bunun, sınıftakilerin alaycı bakışları ve kıkırdamaları eşliğinde gerçekleşmesi.

Sessizce sırasına geçip derse ait kitap defterleri çantasından çıkardı. Bu ara okumakta olduğu kitabı sıranın altına yerleştirdi. Tam arkasına yaslanmıştı ki birinin yavaşça fısıldadığını duydu.

"Kronik inek."

Bunu kimin söylediğini gayet iyi bilse de başını arkaya çevirdi. Alaycı parıltılarla bezenmiş yeşil gözlerle karşılaştığında yanılmadığını anladı. Zaten bu ismi ona takan ve bütün sınıfı kullanması için teşvik eden de o baş belasıydı. Emre.

Çocuğa boş bir bakış yollayıp tekrar önüne dönecekken bakışları onun sıra arkadaşına ilişti. Kısacık bir an göz göze geldiler. Yine de Nisan'ın, çocuğun canlı bakışlara sahip ve gözlerinin yumuşak bir kahve tonunda olduğunu fark etmesine yetecek kadar uzundu. Arkada bir yerlerden möööö sesi geldiğinde bakışma faslı aniden sona erdi. Adının Yiğit olduğunu hatırladığı çocuk mahcup bir biçimde bakışlarını kaçırmış, kendisi de hızla önüne dönmüştü.

"Acıkanlar otlamak için dışarı çıkabilir." dedi hoca alaycı bir ifadeyle. "Yok yazılmak kaydıyla elbette."

Nisan yanaklarının feci şekilde yanmasını umursamamaya çalışarak başını kitabına gömdü. Günün geri kalanında da kendini tamamen derslere verdiğinden, çıkışa kadar müzik çalarının yokluğunu fark etmedi. Son zil çaldığında eşyalarını toparlarken onu bir türlü bulamadığında şaşırdı.

Düştüğümde onu da düşürmüş olmalıyım, diye düşünerek koridora çıktı. Bir süre etrafına bakındı ancak müzik çalardan iz yoktu.

Okuldan çıkarken epey üzgündü Nisan. Müzik eşliğinde yürümeyi seviyordu, öyle olunca yol kısalıyordu sanki.

Şimdi eve dönüş yolu çok uzun olacaktı.

Aramızda KalsınTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon