avuçlara dayanan yanaklar

781 123 15
                                    


••

Beni nereden vuracağını iyi bilen biriyle karşılaşmamıştım daha önce.

Daha doğrusu, etrafıma bakma gereği duymamıştım hiç.

Endişelerim sahip olduğum tüm yirmi dört saatleri kaplarken zordu hayatın akıp gidişlerine ayak uydurmak.

Bir şeylerin peşinden koşmak zordu.

Benim gibi, içinde yüzlere enkaz barındıranlar için daha da zordu üstelik.

Fakat, inatla incelediğim bu çocuk nasıl olduysa fark etmişti beni. Peşimden koşmuş, tam önümde durmuştu defalarca.

Evet garipti.

Karışıktı.

Güzel bakan bir karmaşaydı o.

Tütünün kokusunu dahi tenine yakıştıran, dudaklarının üzerine konan tebessümlerde kaybedecek kadar güzel bir karmaşaydı.

Ve içime saldığım düşüncelerimi savsak bir biçimde kağıtlara betimlerken o benim fotoğrafımı çekmek istediğini, çünkü güzel olduğumu söylüyordu.

Ben bir şeylerden korkarken Jeon Jungkook, korkularımla hiç düşünmeden arkadaş oluyordu.

Arsızdı.

Ben ise, delinmiş, kirli ruhumu bir arsızın ellerine bırakmaya hazırmışım gibi hissediyordum.

Sanki ne dese uyacaktım ona, öylece izlese bile beni çıkarmayacaktım sesimi.

Ne ara evcil bir kediye dönüştüğümü bilmeden baktım yabancıya, bakışlarım her bir detayına düştü. Ben de düştüm.

Ona düşmemeyi diledim.

••

Sigaralarımız bitti, kirli beyaz duvar iki siyah nokta kazandı bizden ve bir kaç kıvılcım dağıldı etrafa.

İzmaritler yerle buluştu benim bakışlarım bir kere olsun buluşmadı başka bir noktayla.

Onun gibi davranmak istedim.

Bir kez olsun, umursamamak, korkmamak istedim.

Ne yaptığımı dahi bilmeden yumdum gözlerimi ve yaklaştım ona.

Derin bir nefes alıp avuçlarımı dayadım elmacıklarına.

Mimiklerinin değişimini gereksiz bir heyecanla izledim ve gülüşünün yerini kaplayan boşluğa gitti gözlerim.

Küçük dudaklarına baktım.

Gülümsedim.

Başım göğe kalktı bir vakit.

Dileğimin gerçekleşmediğine şahit oldum.

Titreyişlerimle, ona düştüğümü kabullenir oluşuma sövdüm.

Konuşmadım.

Konuşamazdım.

Neden diye sorsa verecek tek bir cevabım yoktu.

Oda biliyordu.

İçimi görüyordu.

Şeffaf hissediyordum etrafındayken.

Yıkıntılarımı kabullenmek isteyişine dahi dokunmak istiyordum.

İşte yumuşak teni avuçlarıma temas ettiği o an, zaman centilmen davrandı bana.

Endişelerimi koydu ceplerime ve Jeon Jungkook'un yüzü dayandı sağ avcuma.

Gözleri kapandı, elleri bileklerime çıktı.

Tuttu beni.

Bir ben tutamadım kendimi.

Dudaklarımın arasından kısık bir kıkırtı çıktı ve araladı gözlerini.

Yaklaşıp oda katıldı gülüşüme.

Konuştu.

"Yıkıntılarının olduğu fazla belli Park Jimin."

"Neden?"

"Gülüşün."

"Ruhun yerine konuşuyor gibi."

Ben, onu öpmek istiyordum.

"Jeon."

"Seni öpeceğim."

Aptallığıma kahkaha atıyordu şimdi de.

Gülüşlerini yarıda kesip dudaklarını kısa bir süre için esir almış ve bileklerimi daha fazla sıkmasına sebebiyet vermiştim.

Kısa, yabancı, karmakarışık o öpücüğün ardından bir süre nefeslerini düzenlemek istercesine soluklanmış ve alnını omzuma dayayarak fısıldamıştı.

"Sadece, bir dahakine haber verme olur mu?"

••

••

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Night flight • JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin