2. Bölüm "Ölen Gül"

262 21 27
                                    

"Taehyung saçmalama. Eğer şakaysa komik değil. Kamera nerede? Nereye doğru el sallıyoruz."
Yapma böyle Jimin. Yalvarırım her şeyi daha da zorlaştırma. Etrafa salladığı elini tuttum ve sımsıkı sarıldım.  iterek kollarımın arasından çıkarttı. "Dokunma bana! Komik değil Taehyung! Nasıl bitti ya! Da
"Yalvarırım böyle yapma Chimchim." Dediğimde çeneme kadar gelen bedenini, göğüsümden ha bugün beni babanla tanıştırdın!" Dediğinde dolan gözlerimi hafifçe kırpıyordum. Ağlamamalıydım. Ağlarsam her şey daha da berbat olacaktı.
"Sorun ne Taehyung ? Baban senin arkandan mutfağa geldiğinde benden memnun kalmadığını mı söyledi? Beni sevmediler mi? Benimle görüşmene izin mi vermiyorlar? Taehyung bir şey söyle!"
Ah hayır bir tanem sen mükemmelsin ailem seni çok seviyor. Hatta senden ayrıldığımı duyduklarında kesinlikle evde kaos çıkartacaklar ama kalbime laf, söz geçiremiyorum. Eğer devam edersem mutlu olmayacağım Jimin. Senide sahte sevgimle oyalamak istemiyorum. Üzgünüm Jimin.

Onu orda gözü yaşlı bırakıp sırtımı dönmemem gerekirdi ama, ama ben bunu seçmiştim. Onu sorularıyla baş başa bırakıp güzel gözlerinden benim için akıttığı gözyaşlarıyla onu orda sokağın ortasında bir başına bırakıp gitmiştim.

Rüzgâr, gözyaşımın yanaklarımda bıraktığı ıslak yolları yalayarak geçiyordu. Kalbim acıyordu ama bu onu üzdüğüm içindi. Ondan ayrıldığım için değildi. Bitmiş bir aşkı nasıl daha fazla ayakta tutabilirdim ki?  Zamanında Namjoon Hyung gibi olmayacağımıza dair söz verirken ki Tae'nin Jimin'e olan aşkı artık yoktu.

"Bayım burada uyuyamazsınız." Gözlerimi araladığımda yürüyüş yolunun yan tarafındaki büyük söğüt ağcının altında olan bankta uyuya kaldığımı fark ettim. Rüzgâr yaşlı söğüt ağcının yapraklarını hışırdatırken ben karşımdaki simayı çıkartmaya çalışıyordum.
"H-hocam ?"
Bu hasta olduğu için okuldan ayrılan profesörümüzün yerine gelen toy hocaydı.
"Kim Taehyung?"
Sadece bir dersime girmiş olmasına rağmen adımı ve soyadımı bilmesi garipsetmişti. Yüzümü sadece 5-10 dakika görmüş olmasına rağmen hatırlaması ayrı bir ironiydi.
"İyimisin ?"
Elini sırtıma koyarak.
Ayaklandığım banka beni geri oturttu ve yanıma oturdu.
"İyiyim hocam siz ?"
Alayla güldü.
"İyi gözükmüyorsun."
Cidden, iyi olmak için Jimin'den ayrılmıştım ama neden iyi değildim?

"Kalp neden acır hocam ?" Dediğimde buruk bir gülümseme oluştu yüzünde.
"Tıpta bu sorunun cevabı ve çözümü yok."
"Sizde ?"
Meraklı gözlerle suratına bakıyordum.
"Aşk."
Doğru. Cevap aşktı ama neden aşk bu kadar can yakıcıydı?
En büyük soru ise;
İnsanlık, aşkın bu kadar can yakıcı olduğunu bilmesine rağmen neden o duyguyu yaşamakta ısrarlıydı?

Elini gözümün önünde sallayarak,
"Taehyung ?"
İçime bir ürperti dolmuştu. İster istemez titrediğimde hocamın dikkatini çekmiştim.
"Üşüdün mü ?"
Kafamla onay vermekten ileriye gitmedim.
Elini omzuma attı ve ayaklandı.
"Bir kaffeye oturalım istersen. Sıkıntı büyük gibi duruyor." Dediğinde sıcak bir tebessüm sundum.

Caddenin karşısındaki sıraya dizili kaffelerden göze en boş gelene girdik. Fransa'da yaygınlaşan kapı çanlarından vardı. Sessizliğin kasvetle çöktüğü kaffenin atmosferini bozan çan sesiyle tek tük olan insanlar bize döndü. Hiç bize bakılmamış gibi sessizce köşeye geçtik. Loş bir ortamı olan kaffede kasvetin yanında sisli bir havada hakimdi. Sadece ikimizin duyabileceği tonda sohbetimize devam ederken lafımı böldü ve iki tane sıcak çikolata istedikten sonra bana geri döndü ve devam etmemi istedi.

"...en büyük sorun ise neden canımızı bu kadar yaktığını bilmemize rağmen hâlâ aşk için çırpınıyoruz ?" Sıcak çikolatasını avuçlarının içinde tutuyordu bembeyaz, uçları sararmış ellerini ısıtmaya çalışarak. Biraz düşündü ve
"Bir çiçek bahçesi düşün Tae-" derken duraksadı.
"Tae demem sorun olmaz dimi ?" Dediğinde hayır anlamında kafamı iki yana sallamakla yetindim.
"Pekala o zaman dediğim gibi bir çiçek bahçesi düşün."
Düşündüm...  Kocaman yeşillikler içersinde, papatyalar ve rengarenk çiçeklerle dolu olan bir bahçe düşündüm.
"Şimdi bir tane gül düşün. En güzel kırmızıya ve olgunluğa sahip bir gül." Bahçenin en güzel köşesinde aynı tarif ettiği gibi bir gül düşündüm.
"Şimdi hayal et. Dikenlerini hayal et. Gülün kendince korunmasını sağlayan silahlarını, sivri uçlu can yakan hatta kan akıtan dikenlerini düşün Tae."
Düşünmüştüm. Sipsivri güneş ışığında parlayan dikenlerini hayal ettim.
"Onu istiyorsun değil mi? O senin olmalı öyle değil mi ?"
Evet, onu istiyordum. En güzeli oydu çünkü. En güzel kırmızılığa sahipti. Ona ulaşıp ona dokunmak, koklamak istiyordum... Belki de alıp götürmek. Onu buradan koparıp yanıma almak...
"Ona ulaşmak için birkaç çiçek eziyorsun. Ama arkana dönüp bakmadan o gül için çabalıyorsun. Kimi çiçeğe takılıp düşüyorsun ama kalkmasını da biliyorsun. Kalkıp koşmaya devam ediyorsun ve sonunda ona ulaşıyorsun. Önce kadifemsi yapraklarını okşuyorsun. Sonra kokluyorsun, en sonunda da ona merhametli bakışlarını sunuyor ve gülümsüyorsun. Onu arzulayan kalbin daha da hızlanıyor. Onu almak için onu sımsıkı kavrıyorsun. Silahları seni teker, teker yaralıyor.
Bırakıyor musun?
Bırakacak mısın?"
Kapalı gözlerimi açmadan hayır anlamında kafamı iki yana salladım.
"Var gücünle çekip kopartıyorsun onu oradan. Elin ve gülün sapı arasından kanın süzülüp toprağa karışıyor. Günden güne o gül solup gidiyor. Elindeki yaralar iyileşiyor yada iz bırakıyor. Gül soluyor ve aşkın bitiyor. Artık o kadifemsi yapraklar yok, artık o koku yok, artık o canlı kırmızı yok yada artık o sivri, güçlü, derini delen dikenler yok... Ölmüş bir gül var avuçlarında... Solmuş bir aşk var."
Ellerimin üzerinde sıcak çikolatanın avuçlarına vermiş olduğu sıcaklığı hissettim. Gözlerimi açıp ona baktığımda buğulanmıştı görüş açım.
"Böyle olmaması için ona zarar vermemelisin. Kendini düşünerek aşkını yaşamamalısın. Burada gül sen misin yoksa koparan mısın bilmiyorum ama bil ki aşk çift taraflıdır Tae, ya ölürsün yada öldürürsün, eğer çift taraflı yaşandığını kavrayamazsan..."
belli, belirsiz kızıl saçlarımı karıştırıp ayaklandı ve bardağın altına 20$ bırakıp kalktı. Çalan çan ile kaffeden çıktığını anlayıp kafamı kaldırdım. Camekanın arkasından onu seyrettim. Karlı havaya aldırış etmeden deri ceketinin fermuarını çekip yolda yürümeye başladı...


~ Diyeceksiniz ki bu nasıl Vhope. Ama biraz sabır. ~

Sunday meetings || VhopeWhere stories live. Discover now