20.Bölüm-Kötü haber

6.2K 506 56
                                    

Ranya, çalan telefonunu çantasından çıkarmak için boğuşurken birden ne olduğunu anlayamamış ayağı kaymıştı. O esnada çıkardığı telefon elinden kayarak karın içine düşmüş, kendisi de sırt üstü düşecekken birisi tutmuştu. Son anda yere düşmekten kurtulduğu için dua ediyordu. Zira en nefret ettiği durumdu karda düşmek.

Kendisini tutan kişinin Rehnüma yada kızlardan birisi olduğunu zannederek kahkaha atmaya başladı. Bulunduğu durum komikti ve gülmemesi ise imkansızdı. Yağan kardan dolayı gözlerini kapatmış, olabildiğince kahkaha atıyordu. Sinirleri bozulmuştu, kendisini durduramıyordu.

Ranya’yı tutan genç şaşkındı. Böyle bir durumla karşılaşmayı dahi hayal etmiyordu. Genç kızın düşeceğini gördüğü an elindeki valizi bırakıp, hızlıca Ranya’yı belinden kavramıştı. Genç adam kırmızı şalın içindeki narin ve güzel yüzü istemsizce inceledi. Nedense kendine hakim olamamıştı. Kar taneleri kızın yüzüne düştükçe genç adam eliyle onları temizlemek istedi. Gözlerini kapattığı için kızın gözlerini görmek mümkün değildi. Uzun siyah kirpikleri bir ok gibi yanağına düşüyordu.

Furkan hızlı hızlı atan kalbine mana veremedi. Düşünceleri ve şaşkınlığı duyduğu kahkaha sesi ile bozuldu. Gözlerini açarak genç kıza baktı. Ne yapacağına karar veremedi. Sanki beyni kendisini terk etmişti. Genç kız bir eliyle ağzını kapatarak kahkaha atarken, öbür eliyle koluna ardı ardına vuruyordu. Genç adam şaşkınlıkla koluna bakıp durdu. Bu duruma bir son vermeliydi.

“İyi misin?”

“İyiyim ya sorma, düşüyordum nasıl iyi olayım. Sinirlerim bozuldu. Kaldır beni”

Genç adam gözlerini hayretle açtı. Bir yandan da sinirlenmişti. Kendisine hakim olmaya çalıştı.

“Peki madem”

Ranya, duyduğu sesi analiz etmeye başladı. Rehnüma’ya yada Mihriban’a ait değildi. Özellikle Mihrimah’a hiç ait değildi, çünkü onun sesi inceydi. Eliyle gözlerini silerek gözlerini açtı. Kollarından yardım alırcasına sarıldığı kişiyi inceledi. Yüz yüze yakın olduğu kişi bir erkekti ve kendisini belinden tutuyordu. Esmer yüzüne uyum sağlayan, özenle tıraş edilmiş kirli sakallı yüzünü inceledi. Kirpikleri hafif kısaydı. Kahverengi gözleri sert ve sinirli bakıyordu. Yüz kasları ise çok rahat gibiydi. Ranya, genç adamın bakışları ve yüzü arasındaki uyumu bağdaştıramadı. Genç adamın ellerini belinde tekrar hissederken kendisine geldi. Ellerini koyduğu koldan hızlıca çekerek göğsü üzerinde tuttu.

Furkan, ela gözlerin etkisini üzerinden atarak genç kızı yavaşça doğrulttu. Genç kızın yere düşen telefonunu yerden alarak uzattı.

Ranya, omuzlarına dahi gelmediği adama şaşkınlıkla baktı. Hayatında hiç bu kadar uzun erkek görmemişti. Babasını, sonra ağabeyini, sonra Atilla’yı uzun bilirdi. Lakin karşısında ki adam aşırı uzundu. Kendisine uzatılan telefonu çekinerek aldı. Genç adam arkasını dönüp bıraktığı yerden valizini alarak, arkasına bakmadan ilerledi.

“Ranya.. Ranya..”

Ranya, bakışlarını genç adamdan çekerek kendisine seslenen kardeşine baktı.

“Ranya iyimisin? Başına bir şey geldi sandım.”

Rehnüma’nın endişeli hallerine Mihrimah sessizce güldü. Ranya’nın şaşkın halini parmağı ile işaret ederek gösterdi.

“Ranya halinden gayet memnun, Furkan beyin kollarında gayet rahattı. Neden endişe ediyorsun Rehnüma abla.”

Rehnüma, Mihrimah’ın dediklerini önemsemeyip tekrar sorusunu yeniledi. Tatmin edici bir cevap almadan içi rahat olmayacaktı.

“Ranya iyimisin canım”

Ranya, üzerindeki şaşkınlığı atarak kardeşine baktı. Sakin bir şekilde cevap verdi.

“Hiç iyi değilim Rehnüma hemde hiç.” Diyerek iki elini yüzüne kapatıp geri çekti. “Rezil oldum, ben sizlerden birisi sanıyordum. O adam nereden çıktı. Of ya, inanmıyorum. Hatta diyorum ki, kızlar ne kadar kuvvetli beni tuttular. Çok rezil oldum.”

“Kesinlikle, ya birde ne yaptın. Kahkaha attın. Yetmedi elinle adamın koluna koluna vurdun. İki metrelik adam seni tutmak için yarım metre oldu. Sende öyle teşekkür ettin.” Dedi Mihrimah.

“Valla öyle yaptım değil mi? Hem o boy neydi ya, kendimi bir an masallar diyarında güliverin'in ülkesinde zannettim. Adama bak bak bitmedi.” Diyerek güldü Ranya.

“Eve gidelim, yol ortasında konuşmak olmaz. Birisi görse yanlış anlar.” Dedi Rehnüma.

**

“O beni tutan adam kimdi Mihrimah.”

Kızlar sobanın yanında oturmuş ısınıyorlardı. Ayşe Nefise, annesinin kucağına oturmuş pür dikkat kızları dinliyordu.

“Kızlar, kızım sizi dinliyor. Biraz dikkatli konuşun?” diye kızları uyardı Rehnüma.

“Teyzem, konuştuklarımız aramızda kalacak değil mi? Başka yerde anlatmak yok tamam mı?”

Ranya, tebessüm ederek Ayşe Nefise’nin yanağını sıktı. Ayşe Nefise, ellerini birbirine çırparak güldü.

“Tamam anlatmak yok teyze”

Ayşe Nefise, Ranya’ya teyze demeye başlamıştı. Teyzesi olduğu için çok mutluydu. Ranya ise öz yeğeni gibi seviyor ve şefkat gösteriyordu. Mihrimah, Ayşe Nefise’den sözü aldıktan sonra konuşmaya başladı.

“Furkan burada yaşamıyor, İstanbul da yaşıyor. Aşiyan şirketin sahibi ve oteller zinciri var. Dubai, Japonya, Çin, İtalya, Venedik, Kuveyt, Hindistan, Güney Kore, aklıma gelmedik daha bazı ülkelerde otelleri var. 30 yaşında, annesi ve anneannesi var. Babası vefat etmiş, çok cins, gıcık bir yapısı var. Aşırı derece de sinirli, ben onun güldüğünü hiç görmedim. Yaşlıları ve çocukları sever ilgilenir ama onlara karşı bile çok ketumdur. Köyde ki tüm kızların hayalindeki kişi ama onunla yaşamaya yürek ister.”

Ranya, gözleri açık bir şekilde hızlı hızlı anlatan Mihrimah’ı hayretle dinledi. Normalde böyle erkekleri sevmezken şimdi bir şey kendisini Furkan’a doğru çekiyordu.

“İyi de bu adamın hiç mi iyi yanı yok. Hep kötü yönlerini anlattın.” Dedi Ranya şaşkınlıkla.

“İnsanların arkasından konuşmak günahtır Ranyacım, ama bu oğlan hakkında bende Mihrimah’a katılıyorum. Anneannesi Melike teyze ve annesi Rabia teyze arada sırada köye gelirler. Furkan’da onları almak için köye uğrar. Bir kaç gün durur sonra giderler.” Diyerek Ranya’yı cevapladı Mihriban.

“Hem camide bir teyze habire sana soru sorup duruyordu ya, ismini cismini yaşını filan, işte annesi o hanım. Bence bu iş oldu, kadın seni çok beğendi. Hem Furkan’a da koala gibi yapıştığına göre bugün yarın isteme olur.”

Ranya, Mihrimah’ın gülerek konuşmalarına kalbi tekledi. Farkında olmadan elini kalbi üzerine koydu. Gözleri önüne Furkan’ın yüzü geldi. Tüm yüz hatlarını tekrar tekrar hatırladı. Yakışıklıydı ama bakışları bir o kadar da sertti. Gözlerini kapatıp açtı ve görüntü gidince Mihrimah’a konuştu.

“Öyle her iş hemen olacak diye bir kaide yok. Adam resmen ruhsuzun teki, ben neden onunla evlenecekmişim.” Diyerek çıkıştı.

Rehnüma, kardeşinin haline tebessüm etti. Kucağında oturan kızı yüzünden hafif eğilerek kardeşinin elini tuttu.

“Sakin ol Ranya, seni verdiğimiz filan yok. Hem çok zengin, aklında birisi vardır. Boşuna boş hayallere kapılmayın.”

Rehnüma’nın uyarması üzere Mihrimah sessizleşti. İşi gerçekten abarttığını düşünmüştü. Ranya’nın kalbine oğlanı düşürmek hata olabilirdi. Mihriban’da, Rehnüma’ya hak verince Mihrimah suçlu suçlu Ranya’nın yüzünü inceledi. Bir şey demek için ağzını açtıysa da geri susarak ayağa kalktı.

“Annem elmalı tart yapmıştı. Gidip limonata ile getireyim, sobanın yanında yeriz.” Diyerek lafı değiştirdi.

“Bende yardım edeceğim Mihrimah teyze” diyen Ayşe Nefise’nin elinden gülerek tuttu. İkisi birlikte mutfağa doğru gittiler.

**

“Oğlum hemen gelmek zorunda mıydın. Sanki yangından mal kaçırıyorsun, biraz daha durabilirdik.”

Rabia hanım, ansızın çıkıp gelen oğluna dil döküyordu. Doğup büyüdüğü topraklarda biraz daha zaman geçirmek istiyordu. Ayakta cam önünde dikilen oğluna tekrar seslendi.

“Furkan, duyuyor musun beni?”

Furkan, ellerini cebinden çıkarıp annesine döndü. Karşısındaki tekli koltuğa oturdu.

“Anne İstanbul'da işlerim var. Köy çok soğuk, ikinizde hasta olacaksınız? Hafta sonu dönüyoruz, lütfen anne fazla uzatma.”

“Araba ile gelmedin mi? Biz nasıl gidelim?” diyerek tekrar ümitle konuştu Rabia hanım.

“Köyde çok kar olduğu için yollar kapalı, araba köy girişinde kaldı. Otobüs ile geldim, yarın gider arabayı alırım. Sen merak etme validem”

Rabia hanım, üzülerek kenarda oturan annesine baktı. Melike hanım kızına tebessüm ederek şefkatle baktı. Rabia hanım bakışlarını annesinden çekerek oğluna baktı.

“Sana kız buldum. Çok güzel hanım hanımcık, bir görsen sonra kızı isteyelim. Ben o kızı kaçırmak istemiyorum. Hem kapalı, bize uygun gelin adayı”

Furkan hayretle gözlerini açarak annesine baktı. Yine evlilik konusunu açtığına anlam veremedi. Sinirlenerek ayağa kalkıp cam önüne geçti. Ellerini cebine koyarak sakin kalmayı diledi.

“Furkan, hemen yüz çevirme. İnan kızı görsen çok seversin. Lütfen tamam de, sonra gidip kızı isteyelim.”

Furkan, gözleri önüne gelen kırmızı şallı kızı hatırladı. Çok ilginç ve bir o kadar da güzel kızdı. Hayatında ilk defa bir kıza bu kadar uzun bakmış, kendisini kızdan alıkoyamamıştı. Başını hızla sallayarak annesine döndü.

“Kararım kesin ve net anne, ben evlilik istemiyorum. Bu konuyu açma yoksa kalbini kıracağım.” Diyerek kendisine ait olan odaya geçti.

Rabia hanım, arkasından üzüntü ile karışık sinirle baktı. “Sen görürsün öyle bir şey yapacağım ki, mecbur evet diyeceksin.” Diye içinden geçirdi. Bu kızı çok sevmişti ve eline gelen kısmeti göz göre göre kaçıramazdı.

**

Atilla, sabahtan beri çalışma odasından çıkmamış çizim yapmaya çalışıyordu. Bir türlü kafasını toplayamamış, çizim dahi yapamamıştı. Aklında sevdiği kız vardı, daima onu düşünmekle vakit geçiriyordu. Çok özlemişti, varlığına çok alışmış, yokluğu ise koskoca bir boşluktan ibaretti. Kalemini masaya atıp yüzünü sıvazladı. Kapının çalması ile ‘gel’ deyince içeriye Tayfun girdi.

“Napıyosun kuzen, kendini kapattın odaya, çıkmıyorsun.”

“Çizim yapmakla uğraşıyorum. Bahar kreasyonunu hazırlamalıyım. Ama bir türlü işime odaklanamıyorum.”

“Aklında Rehnüma var değil mi?”

Atilla, derin bir nefes alarak verdi. Rehnüma, denilince bedenini istemsiz bir kasvet bürüyordu. Sanki bir daha kavuşamayacak gibi bir his vardı.

“Hiç aklımdan çıkmıyor ki, aklıma yerleşti. Çıkışı kaybetti ve beynime hapsoldu. Beni de kendisini de kemiriyor.”

“Şükret haline, yine senin resmi karın. Eninde sonunda seninle evlenecek. Yine sana ait olacak, fazla düşünerek kendine acı verme.”

Atilla, acı dolu bakışlarını Tayfun’a çevirdi. Söylediklerinde yerden göğe kadar haklıydı ama içinde hep bir huzursuzluk vardı. Aklına gelenle gözlerini kısarak Tayfun’a baktı.

“Tayfun, hayırdır sen aşk acısı mı çekiyorsun. Konuşmalarından onu seziyorum.”

Tayfun, yakalanmanın verdiği gerginlikle ensesini sıvazladı. Atilla’dan bir şey saklayamazdı, her şeyi olduğu gibi anlatacaktı.

“Alçin... Konu Alçin..”

Atilla, Tayfun’un çaresiz bir şekilde Alçin demesi ile konuyu anlamıştı. Yine de şaşkınlıkla sordu.

“Ne ara sevdin? Ne ara gördün?”

Tayfun gülerek kuzenine baktı. “Bende o soruyu kendime soruyorum. Ne ara sevdim, ne ara aşık oldum. Başta beni sinir etse de, kapanması hatta kendisini ilme adaması beni çok etkiledi. Erkeklere bakmaması, kendisini onlardan soyutlaması ve o zenginliğin ve ünün vermiş olduğu şımarıklığın yerine haya, iffet ve onur gelmesi beni kendisine aşık etti. Kendimi onun önünde ona ilanı aşk ederken buldum.”

“Peki o ne dedi? Ne cevap verdi senin soruna”

“Bir kaç pürüz var. Onları halledince nikah günü alacağız. Ya bende nikahımda şahit olur musun diye geldim. Ne dersin kabul eder misin.” Diye sinirle konuştu.

Atilla, kahkaha atarak kuzenine baktı. Son aylarda hiç bu kadar gülmemişti. Tayfun’un sinirle cevap vermesi, ret edilişinin cevabıydı. Gözlerinden gelen yaşı silerek konuştu.

“Oğlum, sende cevabını bile bile kıza neden sordun. Resmen ateşe atlamışsın.” Diyerek tekrar güldü. Hiç bu kadar keyif almamıştı.

“Atillaaa” diye bağırarak eline aldığı kalemi hızla Atilla’ya fırlattı.

“Hayırdır bu neşeniz, Allah sizin yüzünüzü hep güldürsün.”

Saadet hanım, torunlarının gülmesi ile odaya girmişti. Atilla’nın kahkaha ile gülmesi, yaşlı kadını mutlu etmişti. Atilla, babaannesinin değişmesi ile gülerek babaannesine baktı.

“Babaanne, senin bu torunun neler yapmış. Duyunca sende gülersin.”

“Atilla çeneni kapat. Yoksa ben ebediyete kadar kapatacağım.” Diyerek ayağa kalktı. Anneannesinin koluna girerek kapıya doğru çevirdi.

“Anneanne, boş ver onu karısı yok ya bunadı. Ona buna sarıyor, gel biz salona geçelim.” Diyerek anneannesini zorla götürdü.

**

Rehnüma, banyo ettirdiği kızının saçlarını kurulayıp taradı. Kendisi de tamamen iyileşmiş banyo yapabilmişti. Karşısında uzun saçlarını tarayan Ranya’ya baktı. Zorlandığını hissetmişti.

“Ranya, zorlandıysan bırak ben tararım. Ayşe Nefise’nin işi az kaldı.”

Ranya’nın cevap vermesine müsaade etmeden Mihriban hızla öne atıldı.

“Ben tararım, sonra sende benim kini tararsın.” Dedi saçlarını savurarak.

Ranya, tebessüm ederek Mihriban’ın önüne oturdu. Saçlarını taratmak hoşuna gidiyordu. Sobanın verdiği sıcaklıkla mayıştı.

“Anne, bende saç taramak istiyorum.”

Rehnüma, kızına gülerek baktı. “Sende benim saçımı tararsın kızım, olur mu?”

Ayşe Nefise, mutlu olsa da pek memnun olmadı. “Ben uzun saç taramak istiyorum. Senin kiler kısa”

Rehnüma, üzülse de kızına belli etmedi. Bir şey bilmediği için çocukluğuna verdi. Tebessüm ederek kızını önüne çevirdi.

“Benim saçlarım çok kısa değil. Omzundan aşağıda biraz, hem kızımın küçük elleri ile taradığı için hem yumuşak olacak, hemde uzayacak.”

Ayşe Nefise, aldığı cevapla ellerini çırptı. “Tamam anneciğim, yere otur ben tarayacağım.”

Rehnüma, yere oturarak saçlarını arkaya attı. Ayşe Nefise’nin saçlarını taraması ile bakışlarını Ranya’ya çevirdi. O sırada Ranya’da kardeşine bakmıştı.

“Rehnüma, bayadır buradayız. Ne zaman gideceğiz. Annem seni bekliyor, söz verdim en kısa zamanda getireceğim diye”

Rehnüma, bakışlarını kucağına indirdi. Annesini ve babasını görmeyi çok istiyordu lakin bir türlü yüzleşme cesaretini bulamıyordu. Annesinin hastalığını bildiği için de fazla arayı uzatmak istemiyordu.

“Ben.. Ben bilemiyorum. Cesaretim yok, ama onları da çok özledim. En kısa zamanda gideriz inşallah.”

“Gitmenize çok üzülüyorum. Burada sizlere çok alıştık. Sizler gidince boşluğa düşeceğiz. Ama halamı da düşünmek zorundayız. Onun sağlığı hepimizden daha önemli, o yüzden fazla anneni bekletme Rehnüma.” Dedi Mihriban.

“Anne, İstanbul'a gidince babamın yanına mı gideceğiz. Babam bizi özlemiştir.”

Rehnüma, aklına Atilla’nın gelmesi ile derin nefes aldı. Sevdiği adamla arasındaki mesele belirsizliğini koruyordu. Saçlarını tarayan kızının cevap beklediğini bildiğinden sorusuna cevap verdi.

“İstanbul’a gidince hemen babanın yanına gitmeyeceğiz. Ben biraz anne ve babamın yanında kalacağım. Sonra belki babanın yanına gideriz.”

“Peki ben ne olacağım anne, sen ailenin yanındayken ben nerede kalacağım.”

Rehnüma, kızının haline üzülerek arkasına döndü. Kızını kucaklayarak kucağına indirdi. Saçlarını koklayarak yanaklarından öptü.

“Hiç anne ve kızı ayrılır mı? Anne nerde kızı orada, yani benim yanımda olacaksın kızım” diyerek güldü.

“Yaşasın, annemden ayrılmayacağım.” Dedi ve annesine sarıldı küçük kız.

“Dediğin doğru Rehnüma, anne ve kız ayrılmaz. Annemde seni bekliyor. Onu fazla bekletme.”

Rehnüma, Ranya’nın sözleri ile yüreği sıkıştı. Kendisi Ayşe Nefise’nin öz annesi olmadığı halde, çok benimsemiş ve sevmişti. Kızından ayrı kalmayı dahi düşünemiyordu. Kendisini annesinin yerine koyunca, annesinin ne kadar acı çektiğini anladı. Gözleri dolarak kızına sarılıp, başından öptü.

“Kızlar siz ne yapıyorsunuz. Ben mutfakta misafirlere ikram hazırlıyorum.”

Herkes Mihrimah’ın sinirli sitemi ile ona baktı. Ne olduğunu dahi anlamamışlardı. Mihriban, Ranya’nın saçlarını taramış ayağa kalkmıştı. Kardeşine bakarak sakin bir şekilde konuştu.

“Sakin ol Mihrimah, bize hep misafir gelir ama biz senin gibi telaş yapmıyoruz.” Dedi.

Ranya, saçlarını başında toplayarak bonesini bağladı. Mavi şalı alarak başına doladı. Gözlerine hafif sürme çekip, kirpiklerine rimel sürdü. Aynada kendisini inceleyip Mihrimah’a döndü.

“Tamam benim işim bitti, sana yardım ederim.”

“Siz çıkın, bizde işimizi halledip geliriz.” Dedi Rehnüma ayağa kalkıp. Saçlarını toplamakla uğraşıyordu.

“Biriniz de demiyor ki, gelenler kim? Ne kadar meraksızsınız.”

Mihrimah’ın çıkışması üzerine Ranya kapıya ilerledi. Eli kapıda bekleyip Mihrimah’a döndü.

“Amma abarttın Mihrimah, altı üstü teyzeler gelmiştir. Cumhurbaşkanı gelecek değil ya.”

“Sen öyle zannet Ranya hanım, Rabia teyze ve Melike teyze geldi. Annemden seni Furkan’a istediler.”

“Nee, ne dedin?” diyerek döndü Ranya. Duyduklarına çok şaşırmıştı.

“Bak seen, Furkan Bey’de hızlı çıktı. Aşık olmuşsa demek, işi hızlandırmak istedi.” Dedi Rehnüma gülerek.

“Rehnüma, dalga geçme. O beton yığını ile evlenmem ben.”

Ranya’nın çıkışması üzere kapı açıldı. İçeriye Buket girdi. Kızlara gülerek tebessüm etti. Sonra Ranya’ya döndü.

“Ranya, yüz ifadenden anlaşıldığına göre haberleri almışsın kızım, Rabia abla seni görmek istiyor.”

“Hala, ben o beton yığını ile evlenmem.”

Buket, yeğeninin çıkışması ile elini yeğeninin ağzına kapattı. “Çok ayıp duyabilirler. Bende bir şey demedim. Annesi ve babası bilir dedim. Ama sen yine de ellerini öp.”

Buket, yeğeninin elinden tutarak salona çıktı. Rabia hanım ve Melike teyze de ayağa kalkmışlardı. Buket şaşkınlıkla misafirlere baktı.

“Nereye Rabia abla, daha çay içmediniz.”

“Biz İstanbul’a dönüyoruz. Furkan’ın işleri var. Kusura bakmayın.”

Buket, Rabia hanımın üzgün ve mahcup sesiyle tebessüm ederek elinden tuttu.

“Rabia abla ne olur kendini kötü hissetme, her şey olabilir. Ne kusuru”

Rabia hanım, Ranya’ya hayranlıkla bakarak yanına gitti. Ranya, ne yapacağını şaşırmış bir şekilde Rabia hanımın elini öptü. Rabia hanım, memnuniyetle sarılıp, ellerinden tuttu.

“Adresinizi aldım. İstanbul’a geldiğinizde annenlerle tanışmak isterim. Kendine iyi bak kızım.”

“Sizde efendim”

Ranya, şaşkın bir halde Melike teyzenin elini öperek halası ile kapıya uğurladı. Bahçe kapısından giren uzun boylu adamla yerinde durdu Ranya. Kalbi o kadar hızlı atıyordu ki, birilerinin duymasından korkarak elini kalbine bastırdı.

Furkan, başını yerden kaldırdığı an, bakış alanına giren genç kızla olduğu yerde kalakaldı. Hayret ve şaşkınlıkla genç kızı inceledi. O gün gördüğü kız şimdi karşısında duruyordu. Bakışlarını hızla annesine çevirdiğinde, annesinin yanına geldiğini gördü. Ranya’ya bakmadan anneannesinin koluna girerek bahçeden dışarıya çıkardı. Annesine dönerek konuştu.

“Yetişmem gereken bir ihale var anne, ben sana ne diyorum sen ne yapıyorsun.” Diyerek çıkıştı.

Rabia hanım, annesinin arabaya binmesi ile oğluna seslenmeden annesinin yanına oturdu. Arabaya sinirle oturan oğluna dikiz aynasından bakarak konuştu.

“Sana buldum dediğim kız, o kapıda duran kızdı. Adı Ranya ve ben onu çoktan halasından istedim.”

Furkan, duydukları ile frene basarak arabayı hızla durdurdu. Sinirlerine hakim olmaya çalıştı. Annesini kırmak istemiyordu.

“Ben evlenmek istemiyorum. Sen kalkıp kız istiyorsun. Yazık olacak kıza, bu işi iptal et.”

“Oğlum, annen haklı, kadınlara olan ön yargını yenerek bir adım atmalısın. Ranya ile evlenmeni istiyorum. Bizi üzme lütfen.”

Furkan, anneannesinin sözü üzerine sessiz kalmayı diledi. Anneannesinin üzerindeki hakkı çok büyüktü. Özellikle onu asla üzmek istemiyordu. Sakin bir zamanda, güzellikle bu işi halletmeliydi.

**

Akşam olmuş, kızlar yemeği yedikten sonra bulaşıkları yıkamışlardı. Çay demleyip sobanın yanında muhabbet ederek konuşuyorlardı. Buket’te, Ayşe Nefise ile sobanın üzerinde kestane patlatıyordu. Kızların konusu ise bugün Ranya’nın istenmesi idi.

“Ranya, o gün çocuğa koala gibi yapışmandan çok etkilendi ki, hemen seni istemeye annesini yolladı.”

“Mihrimah, dalga geçme artık. Ben o odunla evlenmem. Kapıda gördüm kapıdan farkı yoktu. İnsan tebessüm eder.”

Mihrimah, Ranya’nın sitem dolu konuşmasına kahkaha attı. “Annesi bile oğlundan bahsederken güldüğünü hatırlamıyorum diyor. Sen kalkmış bana gülsün diyorsun. Erkekler kütük gibidir. Kütüğü tersten okusan da kütük yine değişmez.”

Rehnüma, kardeşinin üzülmesi üzerine kardeşine sarıldı. “Üzülme tatlım, seni istemediğin birisine zorla vermeyiz. Ama belki yapısı böyledir, duygularını göstermiyordur. Belki de bir şey yaşamış olabilir. Atilla'da başta çok ketumdu ama sonradan açıldı.” Diyerek kardeşine teselli vermeye çalıştı.

Ranya, telefonunun çalması ile elini cebine attı. Ekrana baktığında Bilal ağabeyini gördü. Sevinçle telefonu açtı.

“Ağabey..”

“Ranya, güzelim”

Ranya, ağabeyinin üzgün gelen sesi ile yüzü düştü. Oturduğu yerde sırtını dikleştirip merakla sordu.

“Ağabey ne oldu? İyi misin?”

Ranya’nın sorusu üzerine Rehnüma'da merakla telefona kulağını dayadı. Yüreği sıkışmıştı, sanki kötü haber alacak gibiydi.

“Bizim şirket istifa etmenin eşiğinde, kurtarmak için ihaleye girdik. Rakip şirket bizim kazanmamızı istemediği için babama iftira attılar. Babamı gözaltına aldılar. Annem fenalaştı, hastaneye kaldırıldı. Hemen sizin gelmeniz gerek, dayımla konuştum sizi o getirecek.”

Rehnüma, duydukları ile ağlamaya başladı. Annesi ile babasına kavuşmuşken şimdi onları kaybetmek istemiyordu. Hep kendi bencilliği yüzünden olmuştu. Ne olursa olsun şifayı da, dini de ailesinin yanında öğrenebilirdi. Ayşe Nefise’nin yanına gelip küçük elleriyle gözlerini silmesi ile kendisine geldi. Kızına sarılarak hıçkırarak ağladı. Ranya ise ağlayarak olanları halasına ve kızlara anlatıyordu.

Dış kapının açılması ile herkes bakışlarını oraya çevirdi. Hamza'yı gören Ranya ve Rehnüma koşarak dayısına sarıldılar.

“Dayı bizi hemen götür. Lütfen, ben annemi görmek istiyorum. Lütfen dayı yalvarırım.”

Hamza, ağlayan yeğeni Rehnüma’ya hüzünle baktı. Kardeşi ve Umut’un başına gelenlere üzülmüştü. Buket kızaran gözleri ile kocasına yaklaştı.

“Bizde gidelim, ağabeyimi ve yengemi merak ediyorum. Burada duramam.”

Hamza, karısına ve kızlarına bakarak konuştu. Kimseyi burada tutamazdı. “Hadi hepiniz hazırlanın. Hemen yola çıkalım. Bende arabayı hazırlayayım.” Yeğenlerinin gözyaşlarını silerek şefkatle baktı.

“Annenize de, babanıza da bir şey olmayacak inşallah, onlar ne badireler atlattılar. Bunu da atlatacaklar inşallah..”



****

Hikayemiz kategorisinde çok geride, oy vererek ve arkadaşlarınıza tavsiye ederek başlara alalım inşallah...

Hatalarım varsa affola

Yorum ve votelerinizi bekliyorum.

İnstagram sayfası: yabaguluhikayeleri

Facebook kapalı grup: yabangülü hikayeleri

MANKEN-(Hayat Serisi-2)(tamamlandı)(Düzenlenecek) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin