“Beni böyle seviyorsun.”

“Beni deli ediyorsun!”

“Sende beni, güzelim.”

Her cümlemden sonra boynuma bıraktığı, bir önceki günlere nazaran sıcak öpücükler içten içe erimeme sebep olsa da ona bunu hissettirmemek için çabalıyorum adeta. Kuruyan dudaklarımı ıslatırken halen daha karnımın üzerinde duran elimin üzerine elini koyup parmaklarını parmaklarıma geçirince kalbim boğazımda atıyor sanki. Heyecandan nefes alış veriş döngüm hızlanırken yutkunuyorum. “Yılbaşına seninle girmek istiyordum! Bir önceki yılbaşımız gibi... Sana sarılarak! Ama benim sevdiğim herif, son zamanlarda gıcık bir tipe büründüğü için yılbaşını muhtemelen arabada girmeyi tercih etti!”

“Buna tercih etmek denmez, hatunum. Zorunda kalmak denir.”

Derin bir nefes verdim. “Hatunum dememen konusunda anlaşmıştık, Kızıl. Oyun bozanlık yapma.”

Hafif, ama oldukça erkeksi kahkahası kulaklarıma dolarken Kerem'i kucağıma yatırıp yanaklarını sıkmamak için zor tutuyorum kendimi. Hamilelik, ile ilgili daha önce birçok yazı okumuştum ancak hiçbirinde duygusal bakımından bu kadar dengesizleşeceğim konusunda bir madde (husus) yoktu. Kafasını boyun girintimden çıkarıp yüzünü yüzümr yaklaştırarak burnunu burnuma sürterken huylanıp burnumu kırıştırdım. Gülümsemesi yüzüne daha çok yayılırken “Sende bana sevdiğim herif, dedin. Ben bir şey dedim mi? Yoo. Aksine hoşuma bile gitti.”

Taviz vermeyeceğim. “Yeni yıla nasıl girersen öyle geçermiş diyorlar. Bütün yılım senin sinir bozucu işin yüzünden sensiz geçecek!”

Hiç beklemediğim bir anda burnumun ucuna birkaç öpücük bırakırken gözlerimi yumup yüzümün neredeyse her karesini öpmeye başlıyor. “Öyle hurafelere inanmaman gerek, güzelim. Seni benden kimse alamaz.” deyip öpmeye büyük bir ciddiyetle devam ederken itiraz edip mırıldansam da bırakmıyor beni. Karnımın üzerindeki birbirine kenetli ellerimiz zaten yeterince aklımı allak bullak edip gözlerimin dolması için yeterli bahaneyi üretiyorken bir de Kerem'in bu özlediğim davranışları karşısında oturup hıçkıra hıçkıra ağlamamak için zor tutuyorum kendimi. 10 dakika önce hissettiğim hayal kırıklığıyla şimdi hissettiklerim birbirini tutmadığı gibi adama trip dr atamıyorum artık.

“Birkaç gündür bana soğuk yapıyorsun, zaten. Bu gece gelmemene hiç şaşmadım!” dediğimde bile bana aldırmayarak alnıma, şakaklarıma öpücük, hatta öpücükler kondurmaya devam ediyor. Ben kime diyorsam! “Böyle birkaç öpücükle yumuşamayacağım, Kızıl.”

Dudaklarını alnımdan uzaklaştırıp gözlerimin içine öyle bir ifadeyle bakıyor ki... Az önce taviz vermeyeceğim mi demiştim? Şimdi teslim olmamak için zor duruyorum. “Güzelim...” dediği an beynimden vurulmuş gibi oluyorum... Şey, yani daha doğrusu kalbimden. Öyle bir ses tonuyla söylüyor ki, dudaklarımın yavaşça aralanmasına neden oluyor o bayıldığım aksanla sarf ettiği... “Seni çok özledim ben be.” diyor şikayetçi bir tavırla. “Ses tonunu, gülüşünü, kıkırdamanı, Kızıl derken ki o yüz ifadeni, nefes alışveriş düzenini...” deyip gözlerini kısıp kendi kendine homurdanıyor ama bende dibind olduğumdan duyuyorum tabi ki. “Niye uzatıyorum ki ben? Çok özledim... Her şeyini. Seni.”

Dudaklarıma uzandığı anda irademin son kırıntılarına sarılarak baş parmağımı dudağının üzerine yerleştirip dudaklarıma yaklaşmasına mani olduğum anda kaşları havaya kalkıp bana uyarı veriyor güya. “Ben bilmem, bu gece ben sana bozuk atıyorum. Öpemezsin, az önce öptün öpeceğin kadar zaten.”

Homurdanıyor. “Yapma ama Zeynep! Güzelim, seni çok özledim diyorum. O soktuğumun merkezindeki işleri beceremeyen Leventlerin ebesine sövmeyeyim gece gece istersen.”

Başlangıç: Tehlikeli KızılWhere stories live. Discover now