36.Bölüm: "Beklenmeyen (2)"

4.4K 301 46
                                    


Kerem'in minik itirafından sonra genç kadın, yüzündeki sırıtışla yemek yemeye devam etmişti. Yemek, büyük bir sessizlikle başlayıp aynı sessizlikle son bulurken Kerem derin bir nefes vermişti ve boğazını temizleyip babaannesine başıyla selam verdikten sonra masadan kalkmıştı. Zeynep, genç adamın masadan kalkmasıyla, masadakilere gülümseyip elindeki çatalı düzgün bir biçimde masaya bırakmış ve ayağa kalkmıştı. O da Kerem'i takip etmiş ve koltuğa oturmuşlardı. Kerem çok geçmeden, kızın başını göğsüne yaslamıştı.

Zeynep dudaklarını ıslattı. "Kızıl." dedi olduğunca yumuşak bir ses tonuyla. Kerem gülümseyip daha sıkı sarılmıştı kıza. Zeynep'in hiçbir şikayeti yoktu. "Annene neden öyle davrandın?"

Kerem böyle bir soru beklemiyordu. Şaşırdı ve kollarını gevşetti. Zeynep'in şuan kendisine "seni seviyorum" demek için neden bu anı seçtiğini sorması gerekmiyor muydu? Derin bir nefes aldı. "Daha sonra, güzelim." diye geçiştirdi ancak genç kadın kafasını iki yana salladı ve başını Kerem'in göğsünden kaldırdı ve adamın yeşillerine baktı.

"Annene öyle davranma. Kadın çok üzüldü." dedi adamın yeşillerine bakmaya devam ederken. Devam etmeden önce, derin bir iç çekti. "Böyle yapma. Bir gün gelir ne sarılabileceğin ne de dertlerini dinleyebilecek hatta seninle sarılıp uyuyabilecek bir annen olmaz. Bunu şimdi anlayamaya bilirsin ama ben biliyorum. Annen hatalı olabilir ama onun hatasını ona sert davranarak yahutta kendinden uzaklaştırarak ört bas edemezsin."

Kerem, kızın gözlerinden geçen hüznü fark etmişti. Hiçbir şey demeden, kızın alnına yapıştırdı dudaklarını. "Benim yıllardır, ne sarılabileceğim ne de derdimi anlatabileceğim bir ailem var." dedi ve derin bir nefes aldı. Dudakları hala kızın alnındaydı ve bu nedenle sesi boğuk çıkıyordu. Zeynep adamın, dudaklarının hizasına gelen çenesine bir öpücük bıraktı.

"Senin bir ailen var," dedi kısık bir ses tonuyla. "Bunu inkar edemezsin."

Kerem gülümseyip dudaklarını geri çekti ve gözlerini, kızın koyu kahveleriyle buluşturdu. "Evet, inkar edemem." dedi ve yarım ağız gülümsedi. "Benim ailem sensin."

Ortamı tekrar sukunet ele alırken, genç kadın bir şey demeyerek adamın göğsüne tekrar yaslanmıştı. Uzun bir süre de öyle kaldılar zaten. İkisi de sussalar da, bambaşka şeyler düşünüyorlardı. Kerem, yıllar öncesine -ister istemez- dönerken; Zeynep bugünün etkisindeydi. Kerem'in sevdiği kadın olmak, Kerem'in ailesi olmak... gülümseyip adamın göğsüne bir kedi misali daha çok sokuldu. Onların bu anları içeri bir hışımla giren Nihat Kara ile kesilmişti. Ardından da salona Kerem'in annesi Sema ve Egemen girmişti.

"Nihat, annen burda! Yapma!" diye fısıldadı ama Nihat ona sert bir biçimde bakınca gözlerini devirip, kollarını göğsünün altında birleştirdi ve susmak zorunda kaldı. Nihat'ın içeri girdiğini fark eden, Kerem, Zeynep'i kendinden uzaklaştırmış ve babasına bakmaya başlamıştı. Zeynepte toparlanarak, oturmuştu.

"Annem ilaçlarını alana kadar, yarım saatlik bir vaktimiz var. Bu da 'oğlumla' konuşabilmek için bana yeter." deyip, tekli koltuğa -berjere- oturmuştu. Sema da hemen karşıdaki berjere otururken, Egemen ayakta kalıp duvara yaslanmayı tercih etmişti. Zeynep, ortamın birden bire gergin bir hal aldığının farkındaydı. Kerem'in sinirlendiğini de fark etmişti, genç kız.

Kerem arkasına yaslandı. "Ne konuşacağız?"

Nihat sinirle alnını sıvazladı. "Mesela dün evden siktir olup giderken elime tutuşturduğun kağıttan başlayabiliriz." dedi. Bunu söylemesiyle, Kerem -kendisinden beklenmeyen bir biçimde- gür bir kahkaha atmıştı. Zeynepte dahil odadaki herkes şaşkınca bakıyordu, genç adama.

Başlangıç: Tehlikeli KızılHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin