*A.G.3*

7.6K 598 98
                                    

Bölüm şarkısı : Yavuz Bingöl - İki Dağın Arasında Kalmışım

Beyza arkadaşının kendi hayatın dan verdiği örneklerle şaşırıp kalmıştı. Bütün bu yaşadıklarına nasıl dayana bilmişti bu kadın? Kendi yaşadıkları da küçümsenecek şeyler değildi elbette fakat bir evlat acısı ile karşılaş tırıldığında diyecek söz teselli edecek bir cümle bulamıyordu. Arkadaşının anlattıkları  içindeki yangının bir anda harının azalmasına neden olmuştu. Dilşah nasıl kendi acılarını bastırarak ona destek olduysa şimdi kendisi de onun acılarına ortak olmalı hatırlattığı acılarını dizginlemesinde yardımcı olmalıydı. Belki de içinde gizli tuttuğu sırlarını anlatır ve rahatlardı artık. Beyza Dilşah'ın eline uzanıp avuçları arasına aldı. Anlatmak isterse dinlye bileceğini söyleyecekken tam o sırada Dilşah, Beyza yanında yokmuş ve sanki o yıllara geri dönmüş gibi kendinin bile güçlükle duyduğu bir ses tonuyla anlatmaya başladı.

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
" Anne ben evlenmek istemiyorum." Evlenemezdi. Sevdiği, beklemek için söz verdiği biri vardı. Bu ihaneti ona yaşatamazdı ki. Annesi siyah sürmeli gözlerindeki kızgınlıkla Dilşah'ın kolunu çimdikledi.

" Sen babana ve bana karşımı geliyorsun kız? Bilmezmisin örfümüzü, adetlerimizi? Biz olur dedikten sonra sana laf düşmez."

Dilşah yaşlı gözlerini kırpıştırarak başını öne eğdi. Yapamazdı. Hem daha küçük tü. Bu nasıl bir vicdansızlıktı.

" Burası bizim memleket değil anne. Saçma sapan gereksiz adetlerimizi burada sürdür menizin ne gereği var?" Başını hızla kaldırarak sözlerine devam etti. " Hem daha yaşım küçük. On altı yaşında birine nikah kıyıldığı nerede görülmüş?" Annesi işttiği sözler ile sinirle Dilşah'ın uzun siyah saçlarına yapışıp sertçe konuştu.

" Seni şırfıntı seni! O dilini koparırım! Kötü yollu mu olacaksın sen benim başıma? Yaşı küçükmüş. Küçüksünde nasıl biliyorsun her haltı?" Saçlarındaki ellerini çekip işaret parmağını kaldırarak salladı. " Amcanın oğlu Halil ile evleneceksin. Hem kaynana,kayın baba kimse yok işte daha ne istiyorsun? Allah'tan belanı mı? Hemen yarın imâm nikahınız kıyılacak."

Dilşah'ın döktüğü göz yaşları umrun da bile değildi annesinin. Tek dertleri kimsesiz amca oğlu ve onun paralarıydı. Oysa o başkasını seviyordu. Baktığı zaman mavi bakışları ile içini titreten,mahalleden geçtiği zaman kızların hayranlıkla baktığı,gülüşüne yandığı,sevdasına ömrünü adadığı, sevdiği bir genç vardı. Nasıl karılık yapar dı. Üstelik Halil'de küçüktü daha böyle bir şeyi nasıl kabul ederdi? Düşünceleri ile şiddetlenen göz yaşları içinde kahverengi kin dolu bakışlarını annesine çevirdi. Kadın kaşlarını çatarak yumruk yaptığı eli ile kafasına dürttü.

" Ne bakıyorsun kız öldürecek gibi deli,deli. Biraz da biz rahat edelim. Yetti artık çektiğimiz rezillik."

Konuşması bitince iri bedeni ile bastığı yerleri titretircesine kapıyı çarparak odadan ayrıldı. Dilşah'ın ise aklında hala gülen mavi bakışlar ve bekleyeceğine dair verdiği söz vardı. Canına kıymayı düşündü bir an,ama bu düşüncesinden hemen vazgeçti. Allah'ın verdiği canı ancak Allah alırdı. Kaçma fikri belirdi sonra aklında. Fakat nereye giderdi? Sevdiği gencin okumaya gittiği şehir dışında hiç bir şey bilmiyordu. Nasıl ulaşırdı ki ona? Bir telefonu bile yoktuki arayıp haber verecek. Gerçi numarasını bile alamamıştı. Babasının korkusuna sevdiği adamdan mektup yollamasını da istememişti. Sadece tatillerde geldiği zaman bin bir zorlukla görüşe biliyorlardı. Çaresizce oturduğu yatağa uzandı. Kimseye ne sevdasını ne de sevdiğini anlatabilmişti. Babası bir öğrense ikisini de öldürürdü. Durmak bilmeyen göz yaşları ile uykuya daldı.

YAZGI (ALDIRMA GÖNÜL)    - TAMAMLANDI-Where stories live. Discover now