★23☆

419 14 3
                                    

Cumartesi akşamı Cindy arayıp ertesi gün pastaneyi açmamamı söyledi. Nedenini sormak istesem de üstelemedim. Sonuçta patron oydu. Telefonu kapamadan önce nasıl olduğunu sormayı ihmal etmedim. Sadece vicdanımı rahatlatmaya çalışıyordum. Bana pazartesi günü bütün siparişleri yapabileceğimi söylediğinde derin bir nefes aldım.


Ertesi gün babamla birlikte uzun zamandır yapmadığımız baba-kız gününü gerçekleştirmek istedik. Birlikte güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra kasabanın en büyük alışveriş merkezine gittik. Ben pastaneden kazandığım haftalıkları yeni kitaplar almak için harcarken aldığım kıyafetlerin parasını babama ödettim.

Acıktığımızda ellerimizde bir sürü poşetle yemek katına çıkarken mağazada Fall Out Boy'un "Ghostbusters" filmi için yaptığı I'm Not Afraid şarkısı çalmaya başlayınca babamın içindeki Overcast Kid canlandı ve yürüyen merdivenlerden geri inerek şarkı bitene kadar elindeki torbalarla şarkıya eşlik etti. Ben ise kollarımı göğsümde kavuşturup onu izledim. O bir Amerikan Edebiyatı öğretmeniydi. Doğasında punk olmak yoktu ama o punk'tı.

Şarkı bittiğinde babamın yüzünde aptal bir gülümseme vardı. Onun bu "fangirl" hallerine hala alışamamıştım. Yeniden yürüyen merdivenlere yöneldik. "Who can you call? I'm calling. I'm not afraid, not afraid..." Babam şarkıyı mırıldanmaya devam ederken Cody'yi gördüm. Elinde bir tane çizgi roman vardı. Beni fark ettiğinde aramızda ufak bir bakışma geçti. Sonra gözlerini kaçırdı. Bu hali beni üzse de tepki veremedim. O aşağıya inmiş biz ise yukarı çıkmıştık. Babamla birlikte en sağlıksız yiyeceklerden aldık. Kolalarımızdan ses çıkararak içerken babam bana ilk kez emeklilik hayalinden bahsetti. Fall Out Boy'un turne otobüsüne saklanmak ve onlarla Kuzey Amerika'yı dolaşmak.

Gözlerimi devirdim.

Mağazadan ayrılmadan önce babam lavaboya gitti. Ben de vizyondaki filmlere bakındım. O sırada elinde patlamış mısır kutusu ile telefonla konuşan Alvin'i gördüm. Dikkatle iki yanına baktığımda ise Sophia'yı. El sallayıp Alvin'in beni görmesini sağladım. Bana bakınca ona göz kırptım. O ise telefonu kapatıp bana dil çıkardı ve Sophia'yı belinden tutarak salona girdi. Sadece omuz silktim. Sonuçta benim klişe fikrimi gerçekleştirmişti.

Babamla birlikte bundan sonra gideceğimiz yer kütüphaneydi. Benim biriken bir sürü ödevim vardı; babamın ise hazırlaması gereken sınavlar, incelemesi gereken projeler, ilgilenmesi gereken öğrenciler vardı.

Kalemi elimde çevirip durdum. Bayan Genna, konusu belli olmayan bir kompozisyon ödevi vermişti. Belli bir konu olmayınca ne yazacağımı önce bilemedim. Birkaç dakika ses çıkarmamaya özen göstererek kalemimle oynamaya devam ettim. Babam, gözlüğünü takmış bir sürü kağıtla uğraşıyor, zaman zaman laptobuna bir şeyler yazıyordu. Onu izlerken aklıma bir fikir geldi.

Aile ile ilgii yazacaktım.

Büyük bir heyecan ve heves içinde kalemimin ucunu düzeltip yazmaya başladım. Yazdım... Yazdım... Bitirdiğimde kağıdı önüme şöyle bir tutup yazdığımı okudum ve yüzümü buruşturdum. Berbattı. Yine de ödev ödevdir.

Eğer yazma yeteneğim yoksa Bayan Genna'nın bana kızma hakkı da yoktu.

★☆★

"İnmek istemiyorum." Kollarımı göğsümde kavuşturdum ve önüme bakmaya devam ettim. Arabanın yan aynasından birçok öğrencinin koşarak okula girdiğini görebiliyordum. Koşuyorlardı çünkü hava çok soğuktu.

Yıldız Tozu ✓ Onde histórias criam vida. Descubra agora