☆8★

1.1K 46 4
                                    

Parmaklarımdan akan kırmızı lekeler...

Elimde sıkıca kavradığım bıçak...

Alnımdan akan boncuk boncuk terler...

Yaklaşık yarım saattir mutfaktaydım ve şu an babamın istediği gibi salata yapmaya çalışıyordum, sanırım bunu başarıyordum da. Ama bir türlü kendimi buraya veremiyordum. Ben mutfağa ait bir kız değildim. Önümdeki üzerinde birkaç meyvenin resmi olan mutfak önlüğü bana yakışmıyordu ama babama gayet yakışıyordu. O zaten hep aşçıydı. Yemekleri lezizdi ve hiçbir zaman annemin yokluğunu -yemek konusunda- bana hissettirmemişti.

"Mutfakta olmaya alışmalısın Sarah," dedi babam. Biraz sonra fırına vereceği tavuk için sos hazırlıyordu. "Artık pastanede çalışacaksın. Cindy senden pasta yapmanı bekleyebilir."

Domatesi bırakıp sessiz bir şekilde ofladım. "Ben orada sadece garson olmayı planlıyorum ve o işi kabul ederken de aklımda sadece garsonluk vardı, baba. Ben pasta yapmak istemiyorum. Pasta yemek istiyorum."

Babama aklımdakileri söyledikten sonra domatesi tekrar elime alıp bıçağı sıkıca kavradım. Diğer türlüsünü hiç beceremediğim için elimde kesiyordum. Şimdi küçük küçük doğramalıydım.

"Diyelim ki birisi sipariş verdi. Şöyle bol çikolatalı bir pasta... Ama hiç yok sizde ve Cindy de dışarıda, yapamaz. Müşteri baya çok para verecek. Geri mi çevireceksin yani? Yapmayacak mısın?"

"Baba," dedim son heceyi uzatarak. "Benim yapmama gerek yok ki. Yapacak birini tanıyorum." Babama dönüp pis pis sırıttım.

Babam aklımdakini anlamış olacak ki hemen savunmaya geçti. "Hayır, Sarah. Hayır. Ben okulda çalışıyorum."

"Eğer," dedim babama yaklaşarak. Elimdeki bıçağı sallıyordum aynı zamanda. "Öyle bir şey yaşarsam kurtuluşun yok ararım seni. Ağlarım hatta. Sen kabul edene kadar."

Babam elimdeki bıçağa dikkatlice bakınca, bıçağı sallamayı bıraktım. "Tamam, sen garson ol. Yine de bir şeyler yapmasını öğreneceksin. Cindy'den rica edeceğim."

"Baba!"

"Kurtuluşun yok, Sarah."

Babamı bir şeyden vazgeçirmek hep zor olmuştu ve ben en fazla ona biraz yüksek sesle biraz da uzatarak seslenmek dışında bir şey yapamıyordum. Ben bir şeyler yapmak istemiyordum ki. Zaten onları yapan insanlar vardı. Sadece bir telefona bakıyordu her şey. Ya da gidip hazırını alabiliyordun. Babamın bunları bilmesi gerekiyordu. Boşuna mutfak masrafı yapmaya gerek yoktu.

Salata tabağımın önüne gelip kalan domatesleri doğramaya başlamıştım ki kulağımın dibinde adım çınladı. "Sarah!"

Bu ani sesle elimdeki bıçağı tezgaha düşürdüm.

"Ben sana küçük küçük, demedim mi?" Tabaktan bir parça domates alıp gözümün önüne getirdi. "Bu ne kızım?"

"Domates," dedim kısık bir sesle.

"Peki, küçük mü bu?"

Diğer elimdeki yarım domatesi alıp aynı hizaya getirdim. Elimdeki domatesi biraz daha havaya kaldırırken konuştum. "Bu büyük." Babamın elimdeki domates parçasını yukarıya kaldırdım. "Bu da küçük." Gülümsedim.

Babam bana dehşetle bakarken gülümsememi bozmamaya çalışıyordum. Benden domatesleri küçük küçük doğramamı istemişti ve ben de yapmıştım.

Bir süre daha babamla bakıştığımızda babam sonunda pes edip başını salladı. Yüzünde garip bir ifade vardı.

"Neden annen mutfaktayken yanına gelip sen de yemek yapmak için heveslenmedin, anlamıyorum."

Yıldız Tozu ✓ Where stories live. Discover now