☆22★

443 18 2
                                    

Ertesi gün yataktan çıkmak her zamankinden daha zor oldu. Önceki gece eve geç saatte gelmem ve Luke'un ısrarları sonucu yarama bakıp oraya bir yara bandı yapıştırmam falan derken saat çoktan bir olmuştu. Ben yatağıma yatıp uykuya dalana kadar da epey vakit geçmişti. En son hatırladığımda saat 02.18'di.

Hafta sonu olması yatakta biraz daha oyalanabileceğim ve babamı oldukça geç göreceğim anlamına gelse de dün Cindy'nin telefonuma bıraktığı mesaj yüzünden yüzümü buruşturdum. Hafta sonu pastane için önemli bir zaman dilimiydi. Kapalı olması Cindy'nin zarar etmesi anlamına geliyordu ve ulaştırılması gereken siparişler vardı. Bu yüzden bugün pastaneyle tek başıma ilgilenmeliydim. Elbette pasta yapmayacaktım.

Sadece siparişleri teslim edip gelen birkaç müşterinin önüne tatlı bırakmam yeterliydi ancak ben bunun için bile oldukça yorgun hissediyordum.

Saat dokuza gelirken yorganı üzerimden attım. Oldukça erken bir saatti ve uykumu alamamıştım. Kocaman esnerken gözlerimi ovuşturdum. Aşağıya inmeye cesaretim yoktu.

Aynada, mahvolmuş yüzüme baktım. Ağlamaktan gözlerim şişmişti ve onları açmakta zorlanıyordum. O an pijamamı ters giydiğimi fark ettim. Bu, yüzümde saçma bir tebessüme yer verse bile yine de hüzünlüydüm. Dün babama neler demiştim öyle...

Hazır değildim. Babamdan özür dilemeye yüzüm yoktu. Onu oldukça fazla kırmış ve üzmüştüm. Gece, en çok da bunu düşünmekten uyuyamamıştım.

Berbat koktuğumu fark edince üzerimi değiştirmek yerine bornuzumu alıp banyoya gittim. Yıkanmak için oldukça oyalandım çünkü dediğim gibi; babamla karşılaşmaya hazır değildim.

Banyodan çıktıktan sonra evdeki sessizlik dikkatimi çekti. Babamın gürültücü müzikleri yoktu. Bu canımı yaktı. Düşünmemeye çalışarak sol dizimdeki yara bandını yenisiyle değiştirdim ve giyindim.

Bir yanım hâlâ babamın annemi aldattığı konusunda ısrarcı olsa da sanırım babamın ilişkilerine karışamazdım. Bu, kendi kararıydı. Onaylamasam da. Bir süre onları görmezden gelecektim. En azından onlara alışana kadar.

Aşağıya indiğimde babamı kanepede oturmuş gazete okurken buldum. Sessiz olmaya dikkat ederek kapıya yaklaştım ve portmantodan montumu alıp giyindim.

"Konuşmamız gerektiğini biliyorsun, değil mi?" Babamın sesini duyar duymaz telaşlansam da bunu belli etmemeye çalışarak ona döndüm. Gözleri öyle delici bakışlar gönderiyordu ki bana, yutkunmak zorunda kaldım. Mavi gözlerden nefret ediyordum.

"Pastaneyi açmam lazım." Kurabildiğim tek cümle buydu. Babam sol kaşını hafifçe kaldırdı. "Bugün bana emanet."

İçimden beni göndermesi için dualar ederken telefonu çaldı.

"Bir yere kaybolma. Konuşacağız." Uzanıp sehpanın üzerindeki telefonu aldı ve açtı. Tabii orada öylece babamın telefon konuşmasını beklemeyecektim. Acele bir şekilde botlarımı giyip beremi ve anahtarımı alıp çıktım. Kapıyı kapatır kapatmaz koşarak sokağa çıktım ve kendimi pastaneye giden yolda buldum.

Montumun cebindeki telefonum ile oynamaya başladım. Şimdi kaçmıştım kaçmasına da akşam olunca ne yapacaktım? Sıkıntı içinde oflayarak yürümeye devam ettim. Telefonumu tutan elim ısınınca telefonu diğer elime aldım. Hava o kadar soğuktu ki yürümeyi bıraksam oracıkta donabilirdim.

"Selam!" Bir anda yanımda Alvin belirince korktuğumdan öne atmam gereken adımımı geriye doğru attım. Yüzümdeki ifadeyi gördüğünden olsa gerek bir elini koluma koyarak "Korkuttum mu? Özür dilerim." dedi.

"Sorun değil." dedim kolumdaki elini çekerken. "Sanırım ben fazla dalgındım."

"Ben de bunun için yanındayım zaten." Tek kaşımı kaldırarak ona baktım. "Sabah Sofia aradı, pastanede sana yardım etmemi söyledi." Bu sefer gözlerimi kısarak baktım. Konuşurken ağzından buharlar çıkıyordu. Anlatmaya devam etti: "Sana güvenmediklerinden değil, sadece birkaç siparişi ben teslim edeceğim."

Yıldız Tozu ✓ Where stories live. Discover now